Türkiye’nin Kıbrıs’ın batısında sondaj faaliyetlerine başlaması bölgedeki dengeleri değiştirecek nitelikte.

Telaşlanan ABD, ‘Sondaja son verin’ çağrısı yaparken Türkiye, ‘Üçüncü tarafların kendilerini adeta uluslararası mahkeme yerine koyarak deniz sınırlarının nereden geçeceğini tayin etmeye çalışmaları kabul edilemez’ yanıtını verdi

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj ve araştırma faaliyetleri, başta Rumlar olmak üzere hamileri ABD ve AB’yi telaşlandırdı. Fatih sondaj gemisinin Kıbrıs’ın batısında faaliyet yürüteceğine dair bildirimi üzerine üst üste açıklamalar yapıldı. Türkiye ise Fatih gemisine refakat için donanma unsurlarını göndererek, çalışmalara devam edileceğini duyurdu. Rumlar, Fatih’e müdahale edilmemesi durumunda bölgedeki paradigmanın değişeceğini belirtiyor.

Türkiye’ye ait Fatih sondaj gemisi, 3 Mayıs3 Eylül tarihleri arasında Kıbrıs Adası’nın Akama Burnu’nun 45 deniz mili batısındaki T26, T27, U26 ve U27 sahalarında sondaj faaliyeti yürüteceğini duyurdu. Fatih’in belirlediği koordinatların, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’nin sözde Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)’siyle kesiştiği iddia edildi. Fatih’in bildirimi üzerine telaşlanan Rumlar, ABD ve Avrupa Birliği (AB)’ne çağrı yaparak bu çalışmanın durdurulmasını istedi.

Çağrı üzerine ilk açıklama Avrupa Birliği Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Mogherini’den geldi. Türkiye’ye itidal çağrısı yapan ve Kıbrıs’ın sözde MEB’indeki egemenlik haklarına saygı gösterilmesini isteyen Mogherini, “Kıbrıs’ın haklarını ihlal edecek her türlü yasadışı faaliyete uygun tepki verilecektir” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin ise Mogherini’ye verdiği karşı yanıtta, Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarına ilişkin faaliyetlerinin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru haklarına dayandığı vurgulanarak, “Bölgede gerek en uzun kıyıya sahip ülke olarak kendi kıtasahanlığımızdaki hak ve çıkarlarımızı, gerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kıbrıs Adası etrafındaki asli haklarını koruyacağız” denildi.

ABD DEVREYE GİRDİ

Türkiye’nin geri adım atmaması üzerine devreye giren ABD, önceki gün bir açıklama yayınlarak Fatih’in çalışmalarına son vermesini istedi. ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, “ABD, Türkiye’nin, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) olarak tanımladığı alanda sondaj faaliyeti yapma niyetini duyurmasından derin kaygı duyuyor. Bu adım oldukça provokatif ve bölgede tansiyonu artırma riski taşıyor. Türk yetkililerini bu faaliyetleri durdurmaya ve tüm tarafları itidale davet ediyoruz” ifadesine yer verildi.

ABD ve AB’nin yanı sıra İsrail, Mısır ve Rusya da bölgedeki gerginliğin artmasından kuşku duydukları yönünde açıklamalar yaptı.

TÜRKİYE’NİN MESAJI NET

Fatih sondaj gemisinin ilan ettiği koordinatlar, Yunanistan, Mısır ve GKRY’ye yönelik çok yönlü mesajlar içeriyor. Rum basınına göre Fatih’in bölgedeki mevcudiyeti hem ‘38’nci paralelin etrafını grileştiriyor’ hem de 12’nci parseldeki doğalgazı Mısır’a ihraç etmeyi planlayan Rumlara ciddi bir uyarı niteliği taşıyor. Rumlar, eğer Fatih’e müdahale edilmezse, Kıbrıs sorununun ‘fiilen terkedileceğini’ ve ‘bölgedeki paradigmanın değişiceğini’ söylüyor.

Fakat Rumların iddia ettiği sözde Münhasır Ekonomik Bölge, uluslararası hukukla uyuşmuyor. Yunanistan ve GKRY’nin deniz yetki alanlarımızı gaspetmesinin merkezinde Türkiye’nin güneybatısında, kıyılarımızdan yaklaşık iki kilometre uzaklıkta bulunan Meis Adası bulunuyor. Yunanlılar, yedi kilometrekarelik bir alana sahip Meis Adası’nı gerekçe göstererek, 104 bin kilometrekarelik deniz yetki alanımızı işgal ediyor. Meis’in yakınlarında bulunan, egemenliği tartışmalı birer müstakil ada olan ve Anadolu’nun doğal uzantısı konumundaki Karaada ve Fener Adası’nı da kendilerine ait gösteren Yunanistan, hakkaniyet ilkesini de hiçe sayarak coğrafyayı değiştirme girişiminde bulunuyor. Bu sınırlandırmayı da esas olarak Rumlarla ikili antlaşmalar yoluyla haklarımızı gaspetmeye çalışıyor.

ULUSLARARASI HUKUKA AYKIRI

Reklamdan sonra devam ediyor 

Yunanistan’ın, Türkiye kıyılarına yakın konumdaki adalarına tam etki tanınması yönünde ileri sürdüğü görüş, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) tarafından bugüne kadarki içtihatlarında kabul görmedi. Ukrayna ve Romanya arasında görülen benzer bir davada, Ukrayna’ya bağlı Serpents Adası’na, iki ülke arasındaki kıtasahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge sınırlandırmasında yer verilmedi. UAD tarafından verilen kararda, Serpents Adası’nın, sınırlandırmayla ilgili kıyılara dahil edilmemesi ve üzerinde esas nokta belirlenmemesinin en temel gerekçesi, coğrafyayı yeniden şekillendirmemek olarak açıklandı. Romanya’nın iddia ettiği, “Serpents Adası’nın, sadece 12 millik karasularına sahip olabileceği ve sınırlandırma hattı çizilirken esas nokta olarak kullanılamayacağı tezi” kabul edildi.

LİBYAMALTA DAVASI

Ayrıca kararda, Libya ve Malta arasındaki kıtasahanlığı sınırlandırmasıyla ilgili karara da atıf yapıldı. Malta’ya bağlı Filfla Adası’nın etkisine ilişkin olarak, Kuzey Deniz Kıta Sahanlığı Davası’nda verilen kararda, “eşit uzaklık çizgisinin hakça olması bazı adacık, kayalık ve sahil çıkıntılarının orantısız etkilerinin bertaraf edilmesi noktasındaki önlemlere bağlı” denilmişti. Kararda Filfla Adası’nın Malta ile Libya arasındaki geçici orta hattın çiziminde dikkate alınmayacağına hükmedilmiş ve söz konusu Ada’ya sınırlandırmada etki tanınmamıştı.

Divan kararında, Katar ile Bahreyn arasındaki davada da Qit’at Jaradah Adası’na sınırlandırmada etki tanınmadığına atıfta bulunmuştu.

TÜRKİYE’NİN MEŞRU HAKLARI

Türkiye, daha önce Birleşmiş Milletler (BM)’e gönderdiği üç mektupla birlikte hak alanlarını açıkça ilan etmişti. 2004 ve 2013 tarihlerinde BM’ye yapılan “32 derece 16 dakika 18 saniye doğu boylamının batısında Türkiye’nin çıkarları vardır” bildirimi, Mart 2019 tarihli mektupta şöyle açıklanmıştı: “32 derece, 16 dakika, 18 saniye Doğu Meridyeni ile 28 derece Batı Meridyeni arasında kalan bölgede Türkiye’nin çıkarları vardır. Mısır ile Türkiye deniz yetki alanının ortay hattı, Türkiye’nin kıtasahanlığı hudutlarıdır. 28 derece boylamının batısı da müteakip sınırlamalara esastır.”

Bu kapsamda 2009 ve 2012 yılında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile yapılan anlaşma gereğince de Türkiye Petrolleri (TP)’nin arama ve sondaj faaliyetleri için ruhsatlar alınmıştı.

Türkiye’nin bugün sondaj faaliyeti yürüttüğü T26, T27, U26 ve U27 alanlarının da Türk kıtahanlığı içerisinde bulunduğu açıkça görülüyor.

TÜRKİYE HAKLARINI SAVUNMAKTA KARARLI

Türkiye, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını savunmakta kararlı. Bunun için bir yandan sondaj faaliyetleri yürütürken, diğer yandan Türk Donanması’yla Mavi Vatan’da 24 saat bayrak gösteriyor. Akdeniz Kalkanı Harekatı kapsamında karakol gemilerimiz Doğu Akdeniz’de düzenli olarak dolaşırken, firkateynlerimiz de tacizlere karşı Fatih ve Barbaros gemilerimize refakat ediyor.

Türk Dışişleri ve Milli Savunma Bakanları da her fırsatta kararlı olduğumuzu vurguluyor. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, önceki gün yaptığı açıklamada, “Türkiye, Doğu Akdeniz ve Ege’de uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının yanı sıra garantör ülke olması nedeniyle KKTC halkının haklarını da her zaman korumaya ve oldubittilere müsaade etmemeye kararlıdır” derken, Türk Dışişleri’nin dün yaptığı açıklamada da şu ifadelere yer verildi:

“Türkiye’nin kendi kıtasahanlığında gerçekleştirmekte olduğu sondaj faaliyetine ilişkin olarak ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 5 Mayıs 2019 tarihinde yaptığı açıklama gerçeklerden kopuktur.

Reklamdan sonra devam ediyor 

Türkiye, Doğu Akdeniz’de kıtasahanlığına ilişkin tutumunu 2004’ten bu yana açık şekilde ortaya koymuştur.

GKRY’nin bölge ülkeleri ile bu tarihten itibaren yaptığı MEB sınırlandırma anlaşmalarının hem bizim, hem de Kıbrıs Türkleri için geçerli olmadığı, bunların bir tanesinin de ülkemizin Doğu Akdeniz’deki kıtasahanlığı haklarını ihlal ettiği, zamanında ilgili ülkelerin ve uluslararası toplumun dikkatine getirilmişti. Aynı şekilde Türkiye, bölgedeki kıtasahanlığını da uluslararası topluma duyurmuş ve Birleşmiş Milletler nezdinde de kayda geçirmiştir. Bölgede, tüm ilgili kıyıdaşlar arasında uluslararası hukuk kuralları uyarınca hakkaniyete dayalı sınırlandırma anlaşmaları henüz tamamlanmamıştır.

Hal böyle iken, üçüncü tarafların kendilerini adeta uluslararası mahkeme yerine koyarak deniz sınırlarının nereden geçeceğini tayin etmeye çalışmaları kabul edilemez. Bu anlamda, ABD’nin Rumların ‘hak iddia ettiğini söylediği’ bir alana yönelik geçerli sınırlandırma anlaşması varmış gibi Türkiye’ye çağrıda bulunması, ne yapıcı ne de uluslararası hukuka uygun bir yaklaşımdır.

Sondaj ve sismik gemilerimizin, kıtasahanlığımızda, Hükümetimizin 2009 ve 2012 yıllarında TP’ye verdiği ruhsat sahalarında arama ve sondaj faaliyetleri kararlılıkla devam edecektir.

Aynı şekilde Rum tarafı Ada’nın eşit ortağı Kıbrıs Türklerini, hidrokarbon kaynakları konusunda karar alma mekanizmalarına dahil etmedikçe veya tek taraflı hidrokarbon faaliyetlerini sona erdirmedikçe, Türkiye Kıbrıs Türklerinin de kıta sahanlığı haklarını korumayı sürdürecektir.”

Tutuklama emri isteyeceklermiş!

Rumlar, Fatih’in bölgeye gelmesi üzerine telsizle yaptıkları çağrıda, “Münhasır Ekonomik Bölgemizdeki yasadışı eylemlere devam ederseniz, gemilerde bulunan tüm kişilerin tutuklanması için uluslararası bir tutuklama emri isteyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Rum basını ise sondajlar konusunda Türkiye’yle işbirliği yapacak ve Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma gemisinin araştırmalarına müdahil olacak şirketler aleyhine “cezai işlem yapılacağını” ileri sürdü.

Rum Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis’in bugün Fransa’ya günübirlik ziyarette bulunacağı ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerini görüşeceği öğrenildi.

Karşı cephe oluşturulmalı

Fatih sondaj gemisinin faaliyetlerine ilişkin Aydınlık’a değerlendirmelerde bulunan Emekli Tuğamiral İlker Güven, şunları söyledi:

“Bu kararı verirken karşıda bir cephe oluşturmuşuz. Bu cephe İsrail ve Amerika. Dolayısıyla Avrupa Birliği’nden de ülkeler var. Fransa, İngiltere ve kısmen İtalya. Bu ülkelerin şirketleri var ve menfaat için karşı bir cephe oluşturdular. Strateji de üç öğe var. Zaman, mekan ve güç. Çünkü Türkiye’nin bir numaralı tehdit yeri Doğu Akdeniz ve oradan vazgeçilemez. Mekan doğru fakat zamanı hemen kullandığınız zaman, olaylar Ege’ye sıçrayabilir. Biz bu kışkırtmalara karşı Yunanistan ile tek başımıza mücadele edebiliriz ancak karşıda bir takviye ve cephe oluşmuşsa, mutlaka Türkiye’nin öncelikle karşı cephe oluşturması gerekiyor. Bunun için de Suriye ile diplomatik ilişkiye girip, oraya bir büyükelçi göndermeliyiz. Daha sonra Mısır ve Libya ile gergin olan ilişkilerimizi düzeltmemiz gerekiyor. Bunu takiben de bölgesel güvenlik ve işbirliği anlaşması yapacak şekilde Suriye, Irak, İran, Azerbaycan ve Rusya ile bir güçbirliği oluşturarak ve bunun arka destekçisi olarak da Çin ile politik desteği sağlamamız gerekiyor. Böylece Amerika ya da NATO cephesinden gelecek herhangi bir fiili durumu önlemiş ya da caydırmış olabiliriz. Aksi takdirde bizi yıpratır. Bu kararlılık doğru, bundan vazgeçmemek gerekiyor. Bu kararlılığın da arkasını doldurmak gerekiyor.”