Çin’in en önemli medya kuruluşlarından olan Global Times gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hu Xijin kendisini ve Çin’i Aydınlık’a anlattı. Türkiye’den çok etkilendiğini söyleyen Hu, Batı medyasının tekelinin kırılması için Türk ve Çin medyasının birlikte hareket etmesi gerektiğini vurguladı.

TUNÇ AKKOÇ

Öncelikle bize kendinizi tanıtabilir misiniz? Türkiye sizi oldukça az tanıyor. Huxijin kimdir?

Ben aslında Çin’de Huanqiu Shıbao, ‘Global Times’ adlı bir gazetede editörüm, Çin medyasının en ünlüleri arasında yer alan Global Times uluslararası mecrada da dikkatleri oldukça üzerine topluyor. Amerika, Güney Kore, Japonya gibi pek çok Asya ülkeleri de Global Times’ı merakla takip ediyor. Özellikle bireysel olarak da Çin sosyal medyasında neredeyse bir ünlü kadar ilgi çekiyorum. Sina, Weibo gibi Çin sosyal mecralarında 200 million takipçim var. Yani sosyal medyada ve basında oldukça popüler bir kişi olduğum söylenebilir. Aslında çok değil özellikle 2 yıldır Twitter’da aktif bir şekilde yer alıyorum. Batı dünyasınında pek çok insanın benim paylaşımlarıma ilgi duyduğunu görüyorum. Örneğin bir tweet atıp, tweetimin Amerika pazarına etkilerini görünce ben bileşaşırıyorum, nasıl oluyor da böyle yankı buluyor... Aslında sosyal medya hesaplarımda çok daha geniş kitlelerle iletişim kurmak ve dünyayı kucaklamak isterim. Buna 2003 yılı Irak Savaşı zamanında ziyaret etmiş olduğum Türkiye de dahil.

‘TÜRKİYE’DEN ÇOK ETKİLENDİM’

Açık konuşmak gerekirse Türkiye beni çok etkileyen bir ülke oldu. Kaldığım süre içerisinde, Ankara, İstanbul ve TürkiyeIrak sınırında bulunan küçük bir köyü ziyaret ettim. Orada yıllardır yaşam sürmüş yerel halk ve yönetimle röportaj yapma şansım oldu ve bu da beni en çok etkileyen olaylardan biridir. Türkiye Ortadoğu’nun en güçlü ülkelerinden birisi ve şunu da belirtmeden geçemeyeceğim burada sizlerle röportaj yapıyor olmak benim için oldukça mutluluk verici.

‘BATI’YI DEĞİL, KARA PROPAGANDAYI HEDEF ALIYORUZ’

Batı’nın merkez medyasını sıkça eleştiriyorsunuz! Twitter’da oldukça aktifsiniz ve bu konuyu da sürekli dile getiriyorsunuz. Tam olarak neyi eleştiriyorsunuz, açıklar mısınız?

Şu anda şahsım Amerika veya Avrupaya bir taraf değildir. Ancak okul zamanlarımızda, Amerika’ya hayranlığımızı ve Amerika’yı fantastik bir ülke olarak zihnimizde canlandırdığımızı çok net hatırlıyorum. Kabul edelim ki Çin’nin şu an bile Batı’dan öğrenmesi ve feyzalması gereken birçok gelişmişlik var. Fakat Amerika Çin’in aleyhine bir kampanya başlattı ve biz de bu adaletsiz durumu basın ve medya kolları aracılığıyla ortaya çıkarmaya çalışıyoruz. Batı, sadece kendi oluşturduğu bir insan hakları çerçevesi oturtmuş. Fakat kendileri büyük bir çelişkinin içerisindeler, farkındalar mı bilmiyorum. Çin Halk Cumhuriyeti olarak biz de kendi ulusal değerlerimize sahibiz bununla birlikte de Batı’ya karşı herhangi bir karşıt tutum içerisinde değiliz. Ancak bunun aksine, Batı’nın, Çin’deki insan hakları kuramına dair yaptığı yorumlamalar, tanımlamalar objektif olmadığı gibi hiç de adil değil. Çin’in insan hakları hususundaki başarı ve gelişimini görmek için, son yıllardaki Çin içinde yaşanan ekonomik ve sosyal gelişmelere bakmanız yeterli olacaktır. Bu gelişimi Çin’de yaşayan herbir fert bizzat kendi bünyesinde hissetmektedir. Bunların yanında Batı tarafından gelen kara propaganda oldukça büyük.

Sonuç olarak bizler de bunlarla savaşmak zorundayız gerek sosyal medyayla gerekse basın yayın organlarıyla. Global Times olarak sosyal medya içeriklerimizde de eleştiri getirdiğimiz konu açıkcası bunun üzerinde yoğunlaşmakta. Direkt olarak ülkeleri hedef almıyoruz, Amerika’nın Çin’e uyguladığı haksız politikayı konu alıyoruz ve bu algıyı değiştirmeye yönelik çalışmalarda bulunuyoruz. Yaptığımız tam anlamıyla bu.

‘ULUSLARARASI MEDYA TEKELLEŞMİŞ DURUMDA’

21. yüzyıl medya düzenini nasıl değerlendiriyorsunuz? Gazeteciliğin kamu yararına hizmet prensibi gibi ve toplumun haber alma özgürlüğü gibi temel ilkeleri küresel geçerliliğini koruyor mu?

Teorik olarak , halkın doğru bilgiye adil bir şekilde ulaşma hakkı olmalı. Ancak malesef bunu uluslararası platformda başarmak zor. Günümüz medyası şu anda önemli ölçüde İngiltere, Amerika gibi büyük medya kanalları olan ülkeler tarafından yönlendiriliyor. Onların, oldukça geniş bir yayın halkası var ve tüm insanları bu halkaya çekerek etkisi altında bırakıyorlar. Herkesin ne göreceğine, ne kadar göreceğine onlar karar veriyor. Burada bir hegemonya hakim. Bu durum medya platformunu adaletsiz kılıyor. Çin ve aynı zamanda Türkiye için buna karşı mücadele etmek hiç de kolay değil. Gelişmekte olan ülkelerin bu tekelleşmiş düzene karşı mücadele vermesi gerekiyor.

‘POLİTİKALARINA DAYANAK OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYORLAR

‘China Cables’ yayını pek benzeri görülmemiş bir gazetecilik faaliyeti oldu. 17 Batılı medya organı aynı anda aynı yayını yaptı. Siz deneyimli bir gazeteci olarak bu olayı nasıl yorumluyorsunuz?

Şu an böyle bir ortam var, Uygur meselesi üzerinden tüm dünya Çin’i kritik ediyor. Büyük olay haline getirip Çin’e karşı bir kampanya yürütmek istiyorlar. China Cable olayının ortaya atılmasın amacı da kendilerine tamamen bir dayanak oluşturmak, belki de haklı olduklarını göstermek. Bu yarattıkları olay onların kendilerini doğrulamak üzere yaptıkları bir tasarı, buna ihtiyaç duydukları için tamamen. Medyanın etkisi dünya üzerinde büyük, bu yüzden o olayı organize ettiler. Ve bu çok da başarılı olan bir organizasyon oldu. Çünkü ancak Çin üzerinden bu denli bir sansasyon yaratabilirler.

‘ÇİN’İN BAŞARISINI SİNDİREMİYORLAR’

Son birkaç aya baktığımızda; Hong Kong meselesi, Uygur meselesi, ticaret savaşları, NATO’nun Londra deklarasyonu, ABD Temsilciler Meclisi yasa tasarısı... Çin ve ABD ilişkileri nereye doğru gidiyor, siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni bir ‘Soğuk Savaş’ benzeri dönem bizi mi bekliyor?

Elbette AmerikaÇin ilişkileri gergin bir noktada. Mesele temelde, Amerika’nın Çin’in başarılarını ve gelişimini kabullenememesinden süre geliyor. Bu yüzden Çin için politik açıdan en kötü senaryoyu biçiyorlar ve bu senaryo üzerinde Çin’in yükselişini baltalayabileceklerini düşünüyorlar. Çin’in Amerika’nın çıkarlarını tehdit edeceğini ve Amerika’yı tahtından edebileceğini düşünüyorlar. Aslında çok basit, Çin büyük bir kararlılıkla gelişimini sürdürüyor ve Amerika da Çin’nin bu kararlılığını sindiremiyor. Olasılığı bile onları rahatsız ve tedirgin ediyor. Çünkü Çin Amerika’nın dünya üzerindeki hakimiyetini baltalayabilir. Amerika tek süper güç olarak kalmak istiyor, işte bu Amerika ve Çin’in arasındaki sorunun altında yatan temel sebep. Ancak Amerika ve Çin’in arasındaki sorunların ‘Soğuk Savaş’a dönüşeceğine inanmıyorum, tarihin tekerrür edeceğini sanmıyorum. Amerika ve Çin arasındaki bugünkü ilişki, geçmişteki Amerika ve Sovyet birliği arasındaki ilişkiden çokca farklı.

‘KARŞILIKLI ORTAK FAYDAMIZ VAR

Küreselleşmiş bir dünyada yaşıyoruz. Ortak faydalara sahibiz ve geçmişteki olaylarla günümüzdeki olaylar birbirinden farklı ve bağımsız. 2018 yılı Çin ve Amerika arasında yaklaşık 63 milyar dolarlık ticaret yapıldı. 24 milyar dolar değerinde karşılıklı yatırımlar söz konusu, ayrıca her yıl 3 milyon Çinli Turist Amerika’yı ziyaret ediyor ve buradan da kişi başına elde edilen gelir 6 bin 700 dolar. Keza Çinli öğrenciler Amerika’daki en büyük yabancı topluluğunu oluşturuyor. Böyle karşılıklı etkileşim içindeyken nasıl olur da bir Soğuk Savaş söz konusu olabilir. Bu iki ülkenin karşılıklı ortak faydaları var.

Amerika içinde öyle küçük bir politikacı topluluğu var ki, istemediğimiz durumlara bizi sürüklemeye çalışıyorlar. Böylelikle Çin’in geleceğini ve gelişimini bitirmek istiyorlar. Oldukça fanatik tarzda bir yaklaşımları var, ancak insanların çoğu böyle düşünmüyor. Kimse askeri bir müdahale istemez. Bu küçük provokatif toplulukların da dünya üzerinde bir etki yaratamayacaları aşikardır. Aynı zamanda bu konuda karar verme yeterliliği ve yetkinliğine sahip de değiller.

Söylediğim gibi Amerika ve Çin’in o kadar fazla ortak paydası var ki. Ticari ilişkiler açısından iki taraf için de düşüşe geçen bir ivme olsa da, bu iki ülkenin ticareti durdurma veya ilişkileri kesme gibi bir niyeti de cesareti de yoktur. Kim Soğuk Savaşa razı olur ki, kim bu kadar ortak fayda varken kestirip atabilir ki, tabiki hiç kimse böyle olsun istemez.

‘TÜRK HÜKÜMETİ OLUMLU TAVIR ALDI’

Xinjiang konusu malum Türkiye’de özellikle çok gündeme geliyor. Türk Hükümeti Batı’nın tezlerini bugüne kadar dillendirmedi ve bu çok dikkat çekti. Hükümetin bu tavrını ve Sinciang bağlamında TürkÇin ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

TürkÇin ilişkilerinin şu anki durumu genel olarak gelişmekte olan pozitif bir eğri sergilemekte. Uygur meselesine gelince, Türkiye’de bu mesele hakkında yapılan yayınlardan haberdarız. Çin’e karşı sergilenen saldırgan tutumların yanında, Türk hükümeti, Çin’in iç meselelerine müdahil olmayarak sessiz bir stratejik politika sergiliyor. Bu tutum ÇinTürkiye ilişkilerinin iyileşmesi adına atılmış oldukça gerçekci bir adım. Çünkü Uygur meselesi üzerinden ÇinTürkiye ilişkileri bozulursa, genel ilişkiler de bu durumdan etkilenecektir, ve biz bunun olmasını hiç istemeyiz.

Türk halkına şunu söylemek istiyorum; Batı kaynaklarında Uygur meselesi hakkında pek çok haber yer almakta ve sanıyorum ki Türk halkı da bu haberlerin etkisinde kalmakta. Bunu çok doğal karşılıyorum çünkü Batı medyası Çin’in üzerinde dahi etki yaratma gücüne sahip. Ancak bilinmesi gerekir ki bu haberler doğru değil ve gerçekleri yansıtmıyor. Türk halkına tavsiyem, Uygur meselesini objektif bir şekilde araştırmaları ve doğru bilgi edinmeleri.

Çin’de bir azınlık olarak Uygurlara tanınan pek çok fayda var. Örneğin birkaç sene öncesinde, Uygurlar birden fazla çocuk hakkına sahipken, biz Çin halkı bu hakka sahip değildik. Eğitim alanında da aynı şekilde, bir Çinli öğrencinin gidemeyeceği okullara Uygurlar daha düşük puanla gidebiliyorlar. Bu biz Çinliler için mümkün değil. Aslına bakılırsa, diğer etnik azınlıklar gibi Uygurlar da pek çok ayrıcalığa sahipler. Batı’da yer alan onca haber var; insan hakları, Uygur meseleleri hakkında fakat benim isteğim Türk halkının Uygur meselesine bir de Çin tarafından bakması ve buradaki gerçek durumun aslında ne olduğunu anlatmamız için bize bir fırsat vermesi.

‘KORKUNÇ TERÖR OLAYLARI YAŞANDI’

Son yıllarda Çin’in Uygur bölgesinde oldukça korkunç terör faaliyetleri olmuş, terör olayları artmıştı. Her yıl neredeyse yüzlerce insan ölüyordu. O kadar çok terör saldırısı gerçekleşti ki, bakın her yıl yüzlerce insandan bahsediyorum. Bu Uygur bölgesinde sıradan bir yaşam haline gelmişti. Bu şartlarda ekonominin de gelişmesi beklenemez. İnsanlar gece sokaklara çıkmaya cesaret edemiyordu. Turizm sektörü desen sıfırın altına düşmüş, kimsenin cesaret edip de gidemeyeceği bir yer haline gelmişti.

Örneğin 2014 yılında, o zamanlarda tabi Çin medyası bu kadar modern ve gelişmiş değil, Çin hükümeti, Uygur bölgesi için endişe ve korkunun artacağını düşündüğünden medyada bu konularla ilgili haber yapmadı. Ancak o yılda korkunç bir terör olayı yaşandı. Trafiği bir anda durdurdular ve yolda, otobüste ne kadar Çinli varsa (Han soyundan) acımasızca öldürüldü. Hiç ayırt etmeksizin oradaki bütün insanları öldürdüler. Ne kadar insan öldü onu bile bilmiyorum. Kocaman bir yol düşünün, kimsenin kaçamadığı, o an orada ne kadar Çin’li varsa hepsi öldü. Bu olay haber yapılmak istenmedi çünkü odaklar bölgeye yoğunlaşmasın ve terör korkusu büyümesin diye. Fakat bu olayın korkunçluğunu örtmez. Kaldırımlar, yollar her yer kan. O an trafikteki araçların içinde ne kadar Çinli varsa öldürüldü. Dükkanların içine giren araçlar, yayaları ezen kamyonlar, elinde bıçakla gelişi güzel kim olduğuna bakmaksızın sivillere düzenlenen saldırılar, bunların hepsi Uygur bölgesinde yaşandı.

TERÖRLE MÜCADELE KAMPANYASI

Artan terör olaylarının önüne geçmek için Uygur bölgesinde yaşayan herkes, her topluluk sosyal bir harekete dahil edildi. O bölgedeki herbir kişi bu harekete katkı sağladı ve bunun için çalıştılar. Bu harekete sadece eğitime katılanlar değil, pek çok farklı etnik kökenden insanlar ve hükümet görevlileri de büyük katkı sağladılar. Herkes fedakarlık yaptı. Uygur bölgesinde önceleri hakim olan aşırı terörizm fikirlerini ortadan kaldırmak için, Çin hükümeti çeşitli faaliyetler düzenleyerek çok çaba harcadı. Bunların hepsi Uygur bölgesini korumak, güvenli hale getirmek ve aynı zamanda o bölgedeki düşünceleri değiştirmek için.

Uygur bölgesine gidenler de pek çok sıkıntı çekti. Uygur bölgesine devlet içinden görevliler gönderildi. Tatilleri dahi yok. Devlet görevlileri yerel halkın sorunlarını daha iyi anlayabilmek için köylere gidip orada 2, 3 sene zorluk içerisinde yaşadılar. Tek tek insanlarla konuştular, dertleri sıkıntıları ne anlamaya çalıştılar. Onlar yardım etmek için ellerinden geleni yaptılar.

Bütün bunlar Uygur bölgesinin değişimi için başlatılan büyük bir hareketin parçası. Uygur halkının hepsi değişime açık, güven ortamı istiyor. Hepsi de güvenliğin sağlanması için özveriyle bizimle birlikte çalışıyor. Ancak Batı bunu toplama kampı olarak ilan ediyor.Bu Batı’nın saptırması.

Eğer Uygur bölgesi böylesine geniş kapsamlı bir toplum hareketine girmeseydi, Uygur bölgesinin durumu değiştirilemezdi. 3 senenin ardından bugün Uygur bölgesinde barış sağlandı. Şimdi dönün bir Uygur bölgesine bakın, şu an ne kadar da barış dolu ve güvenli. Bunların hepsi 3 sene içerisinde oldu. Uygur bölgesinde artık kimse ölmüyor ve yaralanmıyor. Yaşam en önemli olandır.

Size ve Türkiye’ye şunu söylemek istiyorum; gerçek durumu görün ve sadece Batı medyasını takip etmeyin. Onlar Çin’i zor duruma sokmaya ve kaosa sürüklemeye çalışıyorlar. Uygur meselesi, Hong Kong, her şeyi kullanıyorlar.

‘ABD HONG KONG’U KULLANIYOR’

Hong Kong’da sular ne zaman durulacak? Hong Kong’da her şeyin eskisi gibi normale döneceğine dair bir ihtimal görüyor musunuz? Bu mümkün mü?

Amerika Birleşik Devletleri Hong Kong’daki karışıklıkları gizli gizli destekliyor. Bizim için tek ülke fakat 2 sistem söz konusu, bu nedenle Hong Kong’un eski haline geri dönmesi uzun zaman alacak. Hong Kong olayının temeli oldukça derine dayanıyor ve aslında altında yatan büyük bir mesele. Çin ve Amerika ilişkilerine de dayanan bir konu. Amerika, Hong Kong’da bir kıvılcım çakmasını bekliyordu. Hong Kong için Çin elinden gelen yardım ve katkıyı sağlayacaktır, ancak tek ülke 2 sistemiz ve yapabileceklerimiz sınırlandırılmış durumda. Bu yüzden Hong Kong’un akıbeti yine kendisine kalmış bir vaziyette.

‘TOLSTOY’U, PUŞKİN’İ RUSÇA OKUDUM’

Özel bir sorum olacak, Rus Dili ve Edebiyatı okudunuz sonra gazeteciliğe nasıl başladınız? En beğendiğiniz Rus yazar kimdir?

Rus Dili ve Edebiyatı öğrenim sürecim boyunca pek çok Rus klasiği eser okudum, bu eserlerin benim üzerimdeki etkileri büyüktür ve benim için derin manalar içerir. O zamanlar Rusça seviyem oldukça iyiydi. Örneğin Tolstoy’un eserlerinin hepsini Rusça okudum. Aynı şekilde Puşkin, onun da eserlerini, bilhassa şiirlerini severek okudum. Rus edebiyatının bana kazandırdıkları ve etkileri çok büyüktür. Çünkü o zamanlar ancak 18 yaşında toy bir delikanlıydım, Rusça öğrenmeye başladım, yüksek lisans eğitimini tamamlayana kadar 29 oldum ve geçen bunca zaman bana çok şey kattı. Bu süre boyunca o kadar çok Rus edebiyatı eseri okudum ki. Çok okumamın üzerimde yarattığı etki büyüktü fakat farkettim ki ben yazmayı daha çok seviyorum. Mezun olduktan sonra üniversitede Rusça öğretmenliği yapma fırsatı karşıma çıktı, fakat ben gazete yazarlığı yapmayı tercih ettim. İyi ki tercih ettim de sizleri tanıdım, dünyayı gezme fırsatım oldu ve bu sayede pek çok harika yer görmüş oldum, tıpkı Türkiye gibi, turist olarak değil belki ama gazeteci kimliğimle yaptım hepsini.


Aydınlık