Başlıktaki sorunun yanıtı başka bir soruda gizli: Türk Tabipleri Birliği (TTB) nasıl esir alındı?
Şöyle:
İstanbul Tabip Odası'na kayıtlı yaklaşık 32 bin hekim var. Bu Oda'nın geçen Nisan ayında yapılan son Genel Kurulu'nda yalnızca 3 bin 566 hekim oy kullanıyor. Pandemi koşullarında 2020 Ağustos'ta toplanan bir önceki Genel Kurul'da bile 5 bin 670 hekim oy kullanmıştı! TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı'nın desteklediği HDPCHP karışımı "Demokratik Katılım Grubu" 3 bin civarında oy alarak hem yönetimi hem de TTB üst kurul delegeliklerini alıyor. Yani İstanbul'daki 10 hekimden sadece 1'inin oyuyla koca Oda'yı gasp ettiler.
Ankara Tabip Odası'na kayıtlı 14 bin civarında hekim var. Nisan ayındaki son Genel Kurul'a yalnızca 600 hekim katıldı. Evet 600! Burada da HDPCHP karışımı "Çağdaş Hekimler" grubu tek liste olarak girdikleri seçimlerde hem yönetimi hem de TTB üst kurul delegeliklerini aldılar. Yani Ankara'daki 100 hekimden sadece 3'ünün oyuyla... Uzatmayalım, İzmir'de de benzer bir senaryo var.
AZINLIK YÖNETİMLERİ
Aslında İstanbul'da 3 bin, Ankara'da 600 kişi, bu PKK yandaşı grubun öz güçleri. Hatta onların da bir kısmı, belki yarısı, bunları "Atatürkçü" falan zannedip oy veriyor. Daha fazla değiller. Hepsi bu kadar. Yani aslında hekimlerimiz içinde bu bölücü grup azınlık kere azınlık.
Anadolu'daki birçok tabip odası, vatansever hekimlerimizin yönetiminde. Ancak İstanbul, Ankara ve İzmir Tabip Odaları, Türk Tabipleri Birliği delegasyonunun ağırlığını belirliyor. Yani TTB Merkez Konseyini çoğunlukla bu 3 ilden gelen delegeler belirliyor. Ve yukarıda anlattığımız gibi, yüzde 3,5,10 gibi katılımlarla PKK destekçisi gruplar bu delegeleri seçiyor
KAPATMAK YA DA BÖLMEK SORUNU BÜYÜTÜR
Çözüm Sayın Devlet Bahçeli'nin önerdiği gibi TTB'yi kapatmak mı?
Sadece yargı sopası sallamak mı?
Yoksa Barolar Birliği örneğinde gördüğümüz üzere fiyaskoya dönüşen "çoklu oda" formülü ile TTB'yi tamamen bölücülerin eline bırakmak mı?
Hiçbiri değil.
Türk Hekiminin bir örgütü olacak. Birleşik ve güçlü. Zaten baro örneğinde gördüğümüz üzere avukatlar, yönetimine muhalif olsalar da "ikinci barolara" geçmedi. Tersine, barolar diğer gruba teslim edilmiş oldu. TTB'yi kapatma ya da "çoklu" hale getirme çabası da benzer bir sonuç verecektir.
ÇÖZÜM BASİT AMA BAŞARI KESİN
İstanbul, Ankara ve İzmir'deki hekimlere kızanlar görüyoruz. Onlara kızmaya hakkımız yok. Çünkü önlerine onları sandığa çekecek bir alternatif konmadı. Bu illerde çalışan, ülkesine bağlı sıradan bir hekimin sandığa gitmesi için hiçbir neden yok.
Bu nedenle, bölücü olmayan her eğilimden Türk hekiminin, bir araya gelerek ortak listeler oluşturması ve yaratacağı rüzgârı da sandığa taşıması şart.
Cumhuriyetçi hekimlerin ayrı, muhafazakâr hekimlerin ayrı, milliyetçi hekimlerin ayrı listeleri olmamalı. Bu grupların liderleri var. En üst düzeyde bir araya gelmeli ve bir strateji belirlemeliler. Vatansevermillî zeminde, hekim hakları mücadelesini de yönetecek olan önderlik hızla toplanmalı. Bu gruplar birbirlerine sadakatle bağlı olmalı, arkadan iş çevirmemeli. Doğru program ve düzgün, liyakâtli adaylar öne çıkarıldığında, Türk hekiminin bölücü güruhu TTB ve bağlı odaların yönetiminden söküp attığını hep birlikte göreceğiz.
Şebnem Korur Fincancı, açık PKK desteğiyle öyle bir pas verdi ki, bu topu ıskalamak Dünya Kupası finalinde son penaltıyı kaçırmaya benzer. Fincancı'nın hekim haklarıyla, Türkiye'de sağlık alanının geliştirilmesiyle hiçbir ilgisinin olmadığı, Türk hekiminin kürsüsünü PKKFETÖ kürsüsüne çevirdiği artık her hekim tarafından görülüyor.
Bu tarihi fırsat mutlaka değerlendirilmeli.
Utku Reyhan