Aşağıda gördüğünüz birinci fotoğraf, Sarıyer Hamidiye Hastanesi'den. 18 Eylül günü, yaklaşık 19:30 civarında çekildi. Hamidiye Hastanesi pandemi hastanesidir.

İkinci fotoğraf ise, 19 Eylül günü, yaklaşık 10:25'te Bayrampaşa Devlet Hastanesi'nde çekildi. Bayrampaşa Devlet Hastanesi de pandemi hastanesidir.
Ama, öte yandan, salgın nedeniyle hayatını kaybeden sağlık çalışanlarını bahane eden Türk Tabibler Birliği "Yönetemiyorsunuz, ölüyoruz, tükeniyoruz" başlığı altında insanları protesto eylemlerine çağırıyor!
TTB merkez yönetimine kalırsa, ülke iflas etmiş, Sağlık sistemi çökmüş, sokaklarda ölülerini kaldıramayan, evlerde ölülerin cesetleri çürüyen bir ülke olduk!
Gerçek böyle mi?
Elbette, değil! Evet, İtalya'da, İngiltere'de, ABD'de evlerde cesetler çürüdüğü görüntülere tanık olduk! Ama, oradaki doktorların meslek örgütleri de TTB gibi davranmadı. Tersine, resmi kurumlarla birlikte salgınla mücadelede canla başla çalışıyorlar!
Ama, bizde TTB bütün işini gücünü Sağlık Bakanlığı ile mücadeleye ayırmış görüntüsü veriyor!
Salgın hastalıkların doğası, çabuk bulaşıcı olmaları ve her bireyde vücudun gösterdiği dirence göre farklı bir seyir izlemesidir. Bu iki noktanın siyaset kurumuyla herhangi bir bağı var mıdır?
Dünyada, hiçbir ülkenin daha önce mücadele deneyimi olmayan bir salgın hastalıkla ilgili olarak TTB, Sağlık Bakanlığı'ndan daha fazla ne biliyor olabilir?
Kaldı ki, Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Bilim Kurulu'nda sadece Türkiye değil, dünya çapında salgın hastalıklarla mücadele konusunda otorite kabul edilen bilimcilerimiz var. En başta da, hemşerim olmasından gurur duyduğum Prof. Dr. Mehmet Ercan.
TTB, salgınla mücadele konusunda böyle bir kampanya düzenlerken, aynı zamanda bu saygın bilimcilerimizi de aşağılıyor!
Dünya çapında otorite olarak kabul edilen bilimcinin bilmediğini, yapamadığını TTB merkez yönetimi biliyor! Buna olsa olsa, müneccimlerle akraba mı oldunuz, denir!
Gelin, kitabın ortasından konuşalım: TTB kampanyasının hedefi toplumda korku ve endişeyi çoğaltmak. İnsanlarımızı çaresiz, zavallı ve terk edilmiş duygusuna hapsetmek istiyor TTB!
TTB'nin sağlık çalışanları diye bir derdi de yoktur! Sağlık çalışanları TTB için sadece istismar edilecek bir araçtır!
Çünkü, TTB bilmez mi, sadece Türkiye'de değil, dünyanın başka ülkelerinde de Sağlık çalışanları hastalardan daha riskli bir konumdadır. Çünkü, mücadele edilen hastalık çok hızlı bulaşıcıdır.
Hastalıkla mücadele edilen tüm ülkelerde sağlık çalışanlarının virüsten ciddi olarak etkilendiğini, hatta bazı ülkelerde hayatını kaybeden sağlık çalışanlarına şehit statüsü tanındığını da biliyoruz.
Peki, TTB Sağlık Bakanlığı'na örneğin böyle bir teklif götürdü mü? Elbette ki, hayır!
TTB, temsil ettiği hekimleri sahaya göndererek toplumun salgın hastalıkla mücadele bilinçlenmesine yönelik herhangi bir çalışma yapıyor mu? HAYIR!
TTB, halk sağlığı alanındaki uzman hekimlerini salgınla mücadelede görevlendiriyor mu? HAYIR!
TTB, kovid 19'a karşı aşı geliştirilmesi çalışmalarına katılıyor mu veya kendisi böyle bir girişim içerisinde mi? HAYIR!
Peki, TTB ne yapıyor? TTB'nin en iyi yaptığı iş, Bakanlık verilerinin yanlış olabileceği algısı oluşturmaya yönelik açıklama yapmak!
7 aydır, ortaya attığı şüphe sorularını birkez dahi delillendiremeyen, kanıtlayamayan onbinlerce hekimin üyesi olduğu bu meslek örgütü neden salgın hastalıkla mücadelede topluma hizmet yerine Sağlık Bakanlığı ile mücadele etmeyi tercih eder?
Bu soruyu, herkesten önce TTB üyesi hekimlerin kendilerinin sorması gerektiğini düşünüyorum.
TTB yasayla kurulmuş bir meslek örgütüdür. Eğer, toplumsal salgın koşullarında dahi halkına hizmet etmeyi değil, muhalefet etmeyi tercih eden bir yönetim varsa, bu yönetimin sahada hayatını ortaya koyan hekimleri temsil etmediği çok açıktır.
Halkına bağlı, hekimliği topluma hizmet olarak anlayan ve uygulayan yurtsever hekimlerimizin hak etmediği bu yönetim tüm hekimlerimizi de töhmet altında bırakıyor.
Türkiye'de herkes, endişeyle şu soruyu sormakta sonuna kadar haklıdır:
Türk Tabibler Birliği, ABD'den ülkemize karşı ilan edilen "yaratıcı yıkıcılık" savaş konseptini uygulayan bir çetenin eline mi geçmiştir?
Toplumsal moralin ve kolektif mücadele ruhunun aşılanması ve geliştirilmesinin salgın hastalıkla mücadelede hayati derecede önemini tüm bilim dünyası kabul ettiği halde;
Toplumda kuşkuyu, endişeyi ve yalnızlaşma duygusunu güçlendirmeyi hedefleyen yöntemleri ısrarla kullanan ve bu yolla doğrudan toplumsal mücadele direncini baltalayan TTB yönetiminin iyi niyetli olduğuna kim inanır?
Ben inanmıyorum!
Son sözüm de, MHP lideri Devlet Bahçeli'ye:
Bahçeli, aynen "mektepler olmasa Maarif'i ne güzel yönetirdim" diyen, Abdülhamit'in Maarif Nazırı Mustafa Haşim Paşa gibi, sorunları ortadan kaldırmanın yolunu kurumları ortadan kaldırmakta gören anlayışa sahip.
Nitekim, Türkiye Barolar Birliği ile yönetim uyuşmazlığını da çoklu baroya izin vererek çözeceğini zanneden kafa aynı anlayıştır.
Sorunlarla yüzleşmek ve çözüm üretmek yerine bürokratik yetkilerle sorunları halının altına süpürmeyi, olmazsa da halıyı yakmayı devlet yönetmek sanan bu anlayış da, en az TTB merkez yönetimi kadar ülkemize zarar veriyor.
Fikirlerle mücadele yine fikirlerle yapılır. 21. Yüzyılda Türkiye'ye 200 sene öncesinin 2. Mahmut yöntemlerini önermek utanç vericidir.
Türkiye hem TTB merkez yönetimine musallat olmuş anlayışlardan ve hem de Bahçeli'de tezahür eden anlayışlardan da kurtulmak zorundadır.