TUGAY ULUÇEVİK / Emekli Büyükelçi

Kahraman Silâhlı Kuvvetlerimiz, hazırlıklarını birkaç gün gibi kısa bir süre içinde tamamlayıp, 20 Temmuz 1974 Cumartesi günü şafakla birlikte başlattığı deniz aşırı harekâtı başarıyla icra etti ve zaferle sonuçlandırdı.

Kıbrıslı soydaşlarımızı, 11 yıl boyunca içinde yaşamaya mahkûm edildikleri ve insan hakları ihlâllerinin en bariz örneklerinin cereyan ettiği, insanlık dışı koşullardan kurtardı. Bu parlak zaferin elde edilmesinde, Kıbrıs Türk halkının Millî Davamıza olan bağlılıklarının, 1963’ten sonra yüzlerce şehit vererek, kahraman gaziler çıkararak, çok büyük maddî kayıplara uğrayarak gösterdikleri olağanüstü fedakârlıkların, efsanevî direnme gücünün ve “Anavatan Türkiye” ile sürdürdükleri dayanışmanın büyük payı oldu.

Barış Harekâtımız sırasında da yüzlerce vatan evlâdımızı şehit verdik; gazilerimizi bağrımıza bastık. Kazandığımız zaferin onların sayesinde olduğunu unutmadık. Kıbrıs Millî Davamız uğruna şehit verdiğimiz evlâtlarımızı, Kıbrıslı mücahitlerimizi bu vesileyle de minnet, şükran ve rahmetle anıyoruz. Gazilerimizi kazandığımız zaferin simgeleri olarak şerefle kucaklıyoruz.

Millî Davamızın yılmaz önderleri Dr. Fazıl Küçük ile KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ı ve onların yakın çevresindeki kahramanları rahmet, saygı, sevgi, şükran ve minnetle yadediyoruz.


BM GÜVENLİK KONSEYİNDE ÇİFTE STANDART

Yunanistan’ın 15 Temmuz 1974 günü Ada’da gerçekleştirdiği darbe ve ENOSIS teşebbüsü üzerine, Makarios Yunanistan’ın bu hareketini “saldırı, istilâ” olarak nitelendirilmiş ve Ada’da çatışmaların sürdüğünü ve kan dökülmekte olduğunu beyan etmiş olmasına rağmen Güvenlik Konseyi Yunanistan’ın bu tecavüzüne tepki gösteren ve ateşkes çağrısı içeren herhangi bir karar kabul edemedi. Oysa, Barış Harekâtımızın başladığı 20 Temmuz 1974 günü Yunanistan’ın talebi üzerine âcilen toplanan Güvenlik Konseyi aldığı kararla ateşkes çağrısında bulunmuştu.(10) Bu kararın içeriği, daha önce Yunanistan’ın Ada’da gerçekleştirdiği darbe üzerine Konseye sunulan Karar Tasarısının(11) unsurlarından oluşmuştu.

Güvenlik Konseyi’nin bu tutumunun da, uluslararası toplumun Kıbrıs sorununu tarafsız bir yaklaşımla ele alma yeteneğinden yoksun bulunduğunun ibret verici örneklerinden biri olarak hatırlanmasında fayda vardır.


AVRUPA KONSEYİ PARLÂMENTERLER MECLİSİ’NİN KARARI

BM Güvenlik Konseyi’nin bu gerçekleri görmezlikten gelen tutumuna mukabil, Avrupa Konseyi Parlâmenterler Meclisi 29 Temmuz 1974 tarihinde kabul ettiği kararında “Yunan askerleri tarafından Kıbrıs’ta gerçekleştirilen askerî darbeyi kınamış” ve “Türkiye’nin müdahalesini, 1960 Garanti Antlaşması’nın 4. paragrafından kaynaklanan bir hakkın kullanılması” olarak nitelemiştir.(12)


ZAFER GELMESEYDİ NE OLURDU?

Türkiye’nin Barış Harekâtı başarıyla sonuçlanmasaydı, Rumların ve Yunanistan’ın ve ayrıca uluslararası toplumun Rum yanlısı belli başlı aktörlerinin, Türkiye’yi cezalandırmak için ağır savaş tazminatı taleplerinde bulunmuş ve hattâ Sevr’i hortlatıp uygulanmasına tevessül etmiş olacaklarını ihtimal dışı tutamıyoruz. Şimdi Türkiye’de dahi bazı çevrelere abartılı gelebilecek olan böyle bir değerlendirmede bulunurken, Kıbrıs sorununun 21 Aralık 1963’ten bu yana gösterdiği gelişmeler içinde uluslararası toplumun önemli üyelerinin, BM’ in, Türkiye’nin tam üyelik müracaatında bulunmasından sonraki dönemde AB’nin, AİHM ve ABAD gibi uluslararası yargı organlarının Kıbrıs konusunda Rum – Yunan ortaklığının tek yanlı iddialarına arka çıkan tutumlarını ve aldıkları Kıbrıs’taki gerçeklerle bağdaşmayan kararları göz önünde tutuyoruz. Soğuk savaş şartlarının devam ettiği yıllarda ABD’nin Barış Harekâtımızdan sonra, NATO müttefiki Türkiye’ye 197578 arasında üç buçuk yıl süreyle silâh ambargosu uygulamış olduğu vakıasını hatırlamağa devam ediyoruz.


TÜRKİYE VE KKTC TAZMİNAT TALEP ETMELİDİRLER

Kıbrıs Türk halkı Ada’nın toprağının yüzde 30’dan fazlasının tapulu sahibi olmalarına rağmen 19631974 arasında 11 yıl Kıbrıs adasının yüzde 3’üne tekabül eden ceplerde, BMGS’nin raporunda kullandığı deyimle “gerçek bir kuşatma”(13) altında çilelerle dolu olarak yaşamağa mahkûm edilmişlerdir. Silâhlı etnik temizleme girişimleri sonucunda yüzlerce soydaşımız katledilmişlerdir. Kıbrıs Türk halkının yüzde 35’i yaşayageldikleri 103 köyü terk etme zorunda bırakılmışlardır.

Kıbrıslı soydaşlarımıza, Rum – Yunan ortaklığının silâhlı ENOSIS girişimleri sonucunda 1963 – 1964 döneminde, 1967’de ve 1974’te uğradıkları çok ağır can ve mal kayıpları karşısında herhangi bir tazminat ödenmiş değildir.

Türkiye, Yunanistan’ın Ada’da yaptığı 15 Temmuz 1974 askerî darbesi üzerine gerçekleştirmek mecburiyetinde kaldığı Barış Harekâtı sırasında 500 civarında evlâdını şehit vermiştir. Gazilerimizin sayısı da yüzlercedir. Ayrıca, Türkiye çeşitli maddî kayıplara da uğramıştır. Temmuz 1974 gelişmelerinin sorumlusu Yunanistan’dır. Makarios’un BM Güvenlik Konseyi’ndeki beyanı bu sorumluluğu açıkça ortaya koymaktadır.

Türkiye’nin Yunanistan’dan tazminat talep etme hakkının bulunduğunu düşünmekteyiz. Türkiye’yi 1974’ten bu yana kullanamadıkları mülkleri için Rumlara haksız ve mesnetsiz olarak tazminat ödemeye mahkûm eden AİHM nezdinde Türkiye’den Yunanistan aleyhinde davalar açılmasının hukuka ve adalet anlayışına uygun düşeceği görüşündeyiz.

KKTC vatandaşlarının da asgari 11 yıl boyunca uğradıkları can ve mal kayıpları için Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan aleyhinde uluslararası yargı mercileri nezdinde dava açmalarının hakları olduğuna inanmaktayız.

Bunun hukukî açıdan mümkün olup olmadığının hukuk uzmanlarınca incelenmesinde fayda vardır.

Hukuken mümkün ise, dava açmak isteyen KKTC ve TC vatandaşlarına devlet tarafından gereken hukukî desteğin verilmesinin ve ihtiyaç halinde davayla ilgili masraflarına katkıda bulunulmasının güdülen amaca ve işin icabına uygun düşeceğini mülâhaza ediyoruz. Bu konuda KKTC ve Türkiye’deki sivil toplum örgütlerine de önemli görevler düştüğü kuşkusuzdur.


İNGİLTERE’NİN SORUMLULUĞU

1960 Antlaşmalarına göre Kıbrıs’la ilgili olarak, Türkiye ve Yunanistan gibi belirli sorumlulukları ve vecibeleri bulunan İngiltere’nin 21 Aralık 1963’ten sonra Ada’da yaşanan gelişmeler karşısında özellikle, Garanti ve İttifak Antlaşmalarından doğan yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçındığı görüşündeyiz. İngiltere, garantörlük yetkilerini ve Ada’daki askerî varlığını sadece kendi egemenliği altındaki “Dikelya ve Ağratur” askerî üslerinin devamlılığını sağlamak için kullanmıştır.

İngiltere, 196364 döneminde, 1967’de ve 1974’te RumYunan Ortaklığı’nın 1960 Antlaşmalarının lâfzına ve ruhuna aykırı tutum ve davranışları; işledikleri cinayetler ve yaptıkları insan hakları ihlâlleri karşısında Kıbrıs Türk halkının Garantör Devletlerden biri olarak kendisine yapmış olduğu yardım çağrılarını cevapsız bırakmıştır. 1974’te Türkiye’nin ortak hareket etme tekliflerini de kabul etmemiştir. Günümüzde de, İngiltere’nin, Kıbrıs konusundaki politikalarında, Ada’da egemen topraklar olarak sahip olduğu iki askerî üssün devamlılığını teminat altında tutabilmek için Kıbrıs Rum Yönetimine yaranma siyaseti güttüğünü müşahede etmekteyiz.

20 Temmuz 1974 Barış Harekâtımız, Kıbrıs’taki her iki halk için güvenlik şartlarını ortaya çıkarmış ve güvenli bir ortamı 47 yıldır istikrarlı kılmıştır. BMGS’nin Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporlarında “bütün ateşkes hattı boyunca istikrarlı bir sükûnetin hüküm sürdüğü” yıllardır belirtile gelmektedir. Meselâ, BMGS’nin 22 Haziran 1999 tarihli raporunda(14) “uzun zamandan beri devam eden ihtilâfa ve devam eden gerginliklere rağmen son 25 yıldır çatışmaların yeniden başlamamış olması Kıbrıs için bir talihtir” denilmektedir. 1999’daki bu rapordan 25 yıl geriye gittiğimiz zaman 1974 tarihi ile karşılaşmaktayız.

Bu durum, Ada’da güvenli ortamın asıl teminatının Türk askerî varlığı olduğu olgusunu inkâr kabul etmez biçimde göstermektedir.



BM BARIŞ GÜCÜ YETERSİZ KALDI

21 Aralık 1963’te RumYunan ortaklığı Kıbrıs Türk halkına karşı etnik temizleme amaçlı AKRITAS plânını uygulamağa başladıktan sonra 7.000’ne varan bir asker sayısıyla Mart 1964’te Ada’da konuşlandırılmış olan BM Barış Gücü, Kıbrıslı soydaşlarımızı RumYunan saldırılarından koruyamamış; Yunanistan’ın deniz yoluyla Ada’ya yaptığı 20.000 asker sevkıyatını görmezlikten gelmiş; Ada’ya o zamanki Çekoslovakya’dan çok sayıda silâh ve mühimmat getirilmesini önleyememiştir.


GARANTÖR YUNANİSTAN’IN KENDİSİ SALDIRGAN OLDU

Kıbrıs’ın garantörlerinden Yunanistan, Makarios’un 19 Temmuz 1974 günü BM Güvenlik Konseyinin önünde yaptığı tarihî konuşmasında kullandığı ifadeyle “Ada’nın bağımsızlığının, egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün korunmasına yardımcı olmak yerine, kendisi saldırgan olmuştur.”


BARIŞ HAREKÂTIMIZ ÇÖZÜM ARAYIŞLARI İÇİN ELVERİŞLİ ORTAM YARATTI

Barış Harekâtımızın sağladığı istikrarlı güvenlik ortamından Kıbrıs Rum halkı da yararlanmış ve refah düzeylerini 1974 öncesiyle mukayese edilemeyecek düzeylere çıkarmışlardır.

Türkiye’nin Barış Harekâtı, Kıbrıs sorununun gerçekçi ve yaşayabilir bir çözüm şekline kavuşturulması için gerekli parametrelerin ada sathında fiilen oluşmasını sağlamıştır. Nüfus bakımından homojen iki ayrı coğrafî kesimin ortaya çıkması imkânını yaratmıştır.

1963 Aralık ayından sonra Ada’da ayrı varlığını sürdüren Kıbrıs Türk yönetimi, hudutları belli bir coğrafî zemin üzerinde önce 13 Şubat 1975 tarihinde Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin, daha sonra da 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ nin çatısı altında devlet yapısına kavuşmuştur.

Barış Harekâtımızın Ada’da yarattığı istikrarlı güvenlik ortamı Kıbrıs sorununa çözüm arama gayretlerinin devamlı olmasını sağlamıştır. 1980’den itibaren başlayan görüşme sürecini her aşamasında baltalayan Rum tarafı olmuştur. Bu gerçeğin en son ve somut örneğini ANNAN Plânı üzerinde 24 Nisan 2004 tarihinde Ada’nın iki kesiminde yapılmış olan referandumların sonucu oluşturmuştur.



RUMYUNAN ORTAKLIĞININ HEDEFİ: AB POTASINDA ENOSIS

1963, 1967 ve 1974’teki girişimlerinin başarısız kalması üzerine “ENOSIS” hedefine şiddete dayalı oldubittilerle ulaşamayacaklarını idrak eden RumYunan Ortaklığı, Yunanistan’ın 1981’de AB’ne üye olmasından ve özellikle de Türkiye’nin 1987’de AB’ne tam üyelik müracaatı yapmasından sonraki dönemde, “ENOSIS”i AB potasında gerçekleştirmeyi amaçlayan politikalar izlemeye başlamışlardır.

1974’ten sonra ilân ettikleri “uzun vadeli mücadele” stratejisi uyarınca “ENOSIS”i AB potasında gerçek anlamında gerçekleştirinceye kadar da Kıbrıs konusunda “çözümsüzlük” politikasını sürdürmeğe kararlı görünmektedirler.

RumYunan ortaklığının stratejisine göre “ENOSIS”in AB potasında tam anlamıyla gerçekleşebilmesi için Türkiye’nin AB dışında kalması gerekmektedir. 24 Nisan 2004 referandumlarında aslında içerik olarak kendi lehlerine olan ANNAN Plânı’nı reddetmiş olmalarının ana sebebi budur. Türkiye de AB’ye üye olduğu takdirde RumYunan ortaklığının AB potasında “ENOSIS” hülyası boşa çıkacaktır. Çünkü, AB üyesi olarak Türkiye, Kıbrıs bakımından Yunanistan’la aynı konuma gelecek ve aynı statüyü elde etmiş olacaktır.


1974 ÖNCESİNE DÖNÜŞE İMKÂN VERMEYEN ÇÖZÜM ŞEKLİ

Türkiye, Kıbrıs millî davamızın temel hedeflerinde bir sapma olmaması için 20 Temmuz 1974’te bir savaşın bütün risklerini göze almıştır.

Bu tarihî gerçeğin yüklediği sorumluluk karşısında, Türkiye için, Ada’da 1974’ten önceki şartların geri gelmesini kesin biçimde önleyen; Ada’nın Rum – Yunan ortaklığının hakimiyeti altına girmesine yol açmayacak olan; tarihî ve ahdî vecibelerini koruyan; bu çerçevede 1960 Antlaşmalarıyla elde ettiği hak ve yetkilerin, Kıbrıslı Türk halkına sağladığı etkili ve fiilî garantinin zafiyete uğramadan muhafazasını temin eden; Kıbrıs bakımından Türkiye ve Yunanistan arasında tesis edilmiş olan hassas dengeyi koruyan, özellikle bu son noktayı sağlamak için de, kendisi AB’ye tam üye olarak katılmadan Kıbrıs Türk halkının, hangi çerçevede olursa olsun, AB’ye katılmasına yol açmayan bir çözümden başka bir çözüm şeklini Türkiye’nin kabul etmesi mümkün değildir. Uluslararası camia bunu böyle bilmelidir.

Ne mutlu ki, geç de olsa, KKTC ve Türkiye görüş ve gönül birliği içinde bundan böyle tek seçenek olarak “egemen eşitlik temelinde iki devletli” çözüm şekline destek vereceklerini dünyaya ilân etmişlerdir.

Şimdi artık Millî Dava ile ilgili yol haritamız açıklanan bu politikayı uygulamaya intikal ettirecek somut adımlardan oluşmalıdır.


BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK BAYRAMI KUTLU OLSUN!

Kıbrıs Barış Harekâtımızın yıldönümleri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde “Barış ve Özgürlük Bayramı” olarak kutlanmaktadır. 

47. yıldönümü münasebetiyle, Kıbrıs Türk halkının bu anlamlı Bayramı, “egemen eşitlik temelinde iki devletli çözüm” şeklinin yaratacağı istikrarlı barış, huzur, güvenlik ve refah ortamı içinde mutluklarla dolu ilelebet kutlamasını gönülden diliyoruz.

Bu anlamlı Bayram bütün Türk Milleti’ne kutlu olsun!


(10) Güvenlik Konseyi’nin 20 Temmuz 1974 tarihli ve 353 sayılı kararı

(11) Bknz. Dip Not 8.

(12) Parliamentary Assembly, Resolution 573 (1974).

(13) Report of the SecretaryGeneral to the Security Council, S/5950, 10 September 1964, para. 222,223. s.333.

(14) S/1999/707, para. 6