Orhan Pamuk veya Elif Şafak olmaya özenen Aslı Erdoğan isimli yazar, İtalyan La Reppublica gazetesine verdiği röportajda, “Bize okulda da Kürt düşmanlara karşı eğitim veriliyor” demiş, Fransız Le Soir ise bunu, “Biz, Türkler, okula başlar başlamaz Kürtlerden nefret etmeye şartlandırıldık" ifadeleriyle duyurmuş.

Öyle ya da böyle, Aslı Erdoğan, okulda Türklere Kürtlerden nefret etmenin öğretildiğini söylemiş.

Aslında Erdoğan, röportajın devamında başka bir şey de demiş;

"Okuldan itibaren, kitaplar aracılığıyla. Türkiye Cumhuriyeti bir ideolojiyle iç içe geçmiştir, Kemalizm ideolojisiyle. Bu, Mustafa Kemal Atatürk döneminde işe yarıyor olabilirdi. Ama sonra aşırı milliyetçiliğe doğru kaydı. Türkiye hep tehdit altında gibi konumlandırılıyor. Bu görüntü bugün dinle birleştiriliyor ve sonuç olarak savaşta ölenler 'şehit' haline geliyor. Ölenlere, 'ülke için öldükleri' söyleniyor. Hayır, onlara şunu söylemek gerekir: Sen ülken için değil bir hükümet için ölüyorsun."

Konjonktürü iyi kollayıp, Avrupa’dan ödül beklentisi içindeki Batı yanlısı yazarların klişesidir bu.

Aslı Erdoğan, klasik mütareke aydını bakışıyla, konuyu AKP’den alıp Kemalizm’e getirmeyi de becermiş.

Robert Kolej’de ne öğrettiklerini ben bilmiyorum şahsen ama, hem devlet, hem özel okulda okumuş bir Türk vatandaşı olarak, eğitim dönemimin hiç bir bölümünde, bana Kürtler düşman olarak tanıtılmadı.

Son 50 yıllık yaşamımın hiç bir devresinde, ne bunu yaşadım, ne de şahit oldum.

Böyle bir deneyimi yaşamış başka bir Türk vatandaşı da tanımadım.

Belki, bazı yobaz öğretmenler tarafından belli yerlerde Alevi düşmanlığı yapılmış olabilir ama, Kürt düşmanlığı “doktrinizasyonu” diye bir şeyi asla duymadım.

“Karda yürürken kart kurt sesi çıkarıyorlar, Kürt kelimesi oradan geliyor” diyen Kenan Evren döneminde dahi işitmedim böyle bir şey.

Kürtçe kaset bulundurmanın yasak olduğu dönemde dahi, ilkokulda çocuklara Kürtlerden nefret etmelerinin öğretildiğine tanık olmadım.

Ancak, (Aslı Erdoğan’ın muhakkak çok sevdiği) Ermenistan ve Yunanistan’da ilkokuldan itibaren Türklerden kategorik olarak nefret etmenin öğretildiğini çok iyi biliyorum.

Twitterde Aslı Erdoğan’a gösterilen tepkilerden birinde, yaklaşık şuna benzer bir ifade kullanıldığını okudum ve bayıldım.

O twitte, “Kürtleri bilmem ama Türkiye’de asıl Türklere, Türklerden nefret etmek öğretiliyor” diyordu.

Gerçekten de 1990’lardan itibaren o neomütareke basını ve batıcı çakma aydın hegemonyası, her fırsatta Türklerin nasıl Ermeni kıyımı yaptığını, Türklerin nasıl Kürtleri katlettiğini, Türklerin aslında ne kadar kötü insanlar olduğunu, milliyetçilik ve Atatürkçülüğün faşizmle eşdeğer birşey olduğunu empoze etti.

İşin özetini Orhan Pamuk, nobeli kapmadan hemen önce söyledi: “Kimse söylemiyor, o yüzden ben söylüyorum. Türkiye’de 30 bin Kürt öldürülmüştür. Bir milyon da Ermeni”.

Bunun için gazeteler, dergiler, yayınevleri, filmevleri, televizyonlar, radyolar kuruldu.

Paralar AB ve ABD’den, komprador tüccar takımından akıtıldı.

Bir dönem mesela, içinde Kürt veya Ermeni (mağduriyeti) unsuru geçmeyen fime, AB sinema fonundan zırnık para işlemiyordu.

Gerçi NATO sistemi öncesinde de benzer işleri yapıyordu ama, milat kesinlikle Berlin duvarı ile SSCB’nin çöküşü sonrasıdır.

1990’lardan itibaren, Amerikan STK’ları, Soros ve Alman vakıfları, Fransız hükümeti, İsveç kuruluşları vs. adeta kudurdu.

TÜRKÜ TÜRKE DÜŞMAN ETMEK

“Türkü Türke düşman etme” kampanyası zıvanadan çıkmış gibiydi.

İstanbul’da yaşayan Amerikalı gazeteci Andrew Finkel, Sabah gazetesindeki köşe yazısında, “Türkler çiğ soğan yemiş köpek gibi” diye yazı yazıyordu.

Kafalar öyle bir karışıktı ki, kimse de cesaret edip protesto edemiyordu.

(Kuvayı Medya’dan Baha Kıvanç kendisine oturaklı bir yanıt vermişti gerçi o dönem.)

Avrupa ve Amerika, milliyetçiliği tamamen etnik ve mezhepsel kökene indirgeyip, Türkleri bölmek için çalışıyordu.

Dinciye ayrı fon, Fettoşa ayrı fon, Kürtçüye ayrı fon, Liberale ayrı fon, sarı sendikacıya, karaktersiz kalem erbabına ayrı ayrı fonlar tahsis ediyordu.

“Milliyetçiler” ise zaten NATOcuydu.

NATOTürkçü askerler de Kenan Paşa’nın mirasıydı.

Solcuları da aynı taktikle rendelemişti Batı cephesi bir güzel.

AB’den fonlananlar, sabah akşam yatıp kalkıp, “Faşist Türkler” diyor, “Kürt halkının kurtuluş mücadelesi” diyor, başka da bir şey demiyordu.

Osmanlı’nın son dönemindeki ‘Mütareke aydınları’ gibi, “Azizim biz Türkler adam olmayız, Avrupa gfelsin bizi adam etsin, bakın uygarlık hep orada” edebiyatı sözün özüydü.

Bu tezgahı yıkan Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ise bunların ezeli ve ebedi düşmanıydı.

Ona belden aşağı hakaretler eden İngiliz propaganda bürosunun kitabını bile reklam edip Türkiye’de reklam edip, çevirip okutturmayı başarıyorlardı. (H. C. Armstrong – Grey WolfBozkurt)

Dincisi, solcusu, liboşu, Kürtçüsü, gayet karlı bir iş olan Atatürk düşmanlığında buluşmuştu.

Bu süreç bildiğiniz gibi merkez sağ sonrası önce Refah Partisi’ni, ardından AK Parti’yi getirdi.

Bugünlere oradan geldik yani.

Ancak artık Asya çağına girdik, Atlantik yalanları eskisi gibi gözde değil.

Bugün artık dincisi, milliyetçisi, solcusu, liberali, ortak payda olan vatan kavramında, kelimenin geniş anlamıyla mutabık durumda.

Bunda Amerika’nın çöküşte, Avrasya’nın yükselişte olmasının büyük payı var.

Bir de hiç bir dönemden etkilenmeyen, aslan gibi duran Kuvayı Milliyecilerin, Kemalistlerin de önemli payı var.

Aslı Erdoğan işte o yüzden Tayyip Erdoğan diyemiyor da, hala Kemalistler diyor.

Bir sözüm de CHP’ye olacak.

Ne olursunuz artık, şu Avrupa ve Amerikan yardakçılarından medet ummayın.

Bunlardan kendinize iç ve dış politika akıl hocaları tutmayın.

Özünüze, Kemalizme dönün.

O devir geçti artık, iktidar ne Washington’dan, ne de Brüksel’den gelecek.

İktidar yeniden Atatürk devrimleriyle, Kemalist programla, karma ekonomiyle gelecek.

Ne manda ile, ne himayeyle.

Ama Asya, Avrasya birliğiyle gelecek.

Bunu, ABD’den kazık yiyen dindarlar, Kürtler bile anladı, bir siz hala anlamadınız.

Atina’da ihanet konferansı: Konuşmacılardan üçü ‘Türk’!