Türk Devrimini özümsemiş bir isim olan Hasan Âli Yücel, Köy Enstitüleri projesiyle adını Türk Milli Eğitimi’ne yazdırdı. Derin etkiler bırakan bu proje, yüzlerce aydın eğitimci yetiştirdi. Devrimi gelecek kuşaklara aktardı...

FEYZİYE ÖZBERK

Hasan Âli Yücel’i, 26 Şubat 1961 günü kaybettik. O, Mustafa Kemal’i, devrimlerini, aklıyla, yüreğiyle en derinden kavrayan ve bu doğrultuda en yararlı hizmetleri yapan adlardan biriydi. Günümüzde geniş kitlelerce benimsenen bir anlatımla söylersek: Mustafa Kemal’in askeriydi. Ülkemize yaptığı pek çok büyük hizmetle bunu kanıtladı. Yücel, özellikle, Milli Eğitim Bakanlığı’nda yaptığı işlerle devleşti. Köy Enstitüleri ve Tercüme Bürosu gibi öncülük ettiği iki büyük kuruluşla yalnızca ikisiyle bile milletimizin alın yazısında etkili oldu.

1938’de Atatürk’ün ölümüyle belki nokta konulabilecek büyük devrimci atılımları, 1946’ya kadar sürdüren, yönetici konumdaki devrimci kadronun en önemli isimlerinden biri Hasan Âli Yücel’dir. Bilim adamı Prof. Dr. Celal Şengör, Hasan Âli Yücel’i “Atatürk’ten sonra Cumhuriyet aydınlanmasının ikinci büyük ismi” olarak değerlendiriyor.

Yücel için Atatürk, bir ilham ve enerji kaynağıdır. O’nun gösterdiği yoldan, hiç ayrılmıyor. Kendisine iftiralar atıldığı ortamda, partisince yalnız bırakıldığında ya da Ulus gazetesindeki yazıları sansür edildiğinde her ikisinden de istifa ederek ayrılmış ama, Atatürkçülüğünde en küçük bir eksilme olmamıştır.

DÜNYA ÇAPINDA BİR DEĞER 

Yücel’in düşünce yapısı ve kişiliği 11 yaşında olduğu, 1908 Hürriyet Devrimiyle başlayan, daha sonraki yıllarda kendisinin de içinde yer aldığı devrimler, altüst oluşlar döneminde şekillenmiş, pişmiş... O, dünya çapında benimsenen bir değerimizdir. Nitekim UNESCO, Yücel’in, 100. Doğum yılı olan 1997’de, tüm dünyada, “saygı ile anılması” kararını almıştır. Örgüt, onun Türk kültürüne ve Türk ulusuna yaptığı hizmetleri tüm insanlığa yapılmış saydı. UNESCO tarafından dünya çapında anılmak üzere seçilen diğer Türk büyükleri: Atatürk, Yunus Emre, Nasrettin Hoca ve Nâzım Hikmet’tir. 

Hasan Âli Yücel öğretmenlik yaşamına, 1922 yılında, Yunan işgalinden yeni kurtulmuş İzmir’de başlıyor. İzmir Erkek Muallim Mektebi Türkçe ve Edebiyat Öğretmenliği’ne atanıyor. Gazi Mustafa Kemal Paşa ile ilk kez burada karşılaşıyor. Gazi, İzmir’in kurtuluşundan sonra, 2 Şubat 1923’de, ikinci kez İzmir’e gelmiştir. Hasan Âli Yücel, Gazi’nin halkla yaptığı samimi toplantıda, Türkiye’de uygulanacak milli eğitimin yolunu arayan ve Devrime inanmış bir felsefe öğretmeni olarak bulunuyor ve Mustafa Kemal Paşa’nın düşünce yapısına, birikimine hayran oluyor: “O gün (3 Şubat 1923) Gazi Mustafa Kemal, tam sekiz saat söyledi. (...) Öyle kudretli bir mantıkla fikirlerini tahşid ediyordu ki (düzenleyerek toplama) yurt toprakları üstünde ordular idare eden bu dimağın, fikir sahasında da başkumandan olduğunu o gün anladım.”

Alman biyografi yazarı Emil Ludwig de Hasan Âli Yücel’den altı yıl sonra Atatürk hakkında benzer bir belirleme yapıyor: “Gazi hazretleri, faal oldukları kadar da bir mütefekkirdirler.” Emil Ludwig, 1930’ların en ünlü gazetecilerinden biridir. Tarihi kişilerin yaşamöykülerini yazıyor. Eserleri 1920’li, 1930’lı yıllarda yüz binlerce satmış. Atatürk’le 1929’da üç saat süren bir görüşme yapıyor.  

EFSANE BAKAN 

Hasan Ali Yücel 1930 yılı sonlarında Gazi Mustafa Kemal Paşa ile ikinci kez karşılaşıyor. Gazi’nin 19 Kasım 1930’da başlayan 3 Mart 1931’de biten, üç aylık yurt gezisine Maarif Vekâleti müfettişi ve danışman olarak katılıyor. Bu gezide Atatürk’ü çok daha yakından tanıyor. O’nun nasıl düşünüp nasıl karar verdiğini yakından gözlemliyor. Ayrıca yurt gerçeklerini, sorunları daha iyi kavrıyor. Tabii Atatürk de onu tanımış oluyor. Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü’ne bizzat Mustafa Kemal’in önerisiyle atanıyor.

Gezi sırasında Mustafa Kemal çevresindekilere bir soru yöneltiyor: “Türk milleti, ne zaman kendini kurtulmuş sayabilir?” Çeşitli düşünceler, öneriler dile getiriliyor. Hasan Âli Yücel ise, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Paşam, Türk milleti, ne zaman kurtarıcı arama ihtiyacını duymayacak hale gelirse, o zaman kurtulmuş olur.” 

Mustafa Kemal: “Hepiniz güzel fikirler söylediniz. Fakat bu çocuğun ileri attığı, üstünde derin derin düşünmeye değer bir fikirdir” der. Beğenisini açıklar. 

Hasan Ali Yücel 1935 yılında siyaset yaşamına katıldı, İzmir Milletvekili seçildi. Atatürk’ün ölümüyle son kez birlikte oldular. Atatürk’ün na’şını Meclis’e taşımak üzere seçilen on iki milletvekilinden biridir. Ulus gazetesinde yayımlanan, “Kendime Söylüyorum” başlıklı 22 Kasım 1938, tarihli yazısında hissettiklerini kaleme alır: “Gaflet etme; bir tarih taşıyorsun. İstikbal olmuş bir maziyi götürüyorsun. Maziyi istikbale naklediyorsun. Taşı; yükün ağır, fakat paha biçilmez bir kıymettedir. Taşı; O’nu taşıyarak sen de tarih oluyorsun. Bunu bilerek taşı!..” 

Mazi istikbale nakledilmiştir. Atatürk artık devrimleriyle, düşünceleriyle geleceğe ışık tutacaktır. Prof. Dr. Enver Ziya Karal da Mustafa Kemal’i benzer bir biçimde değerlendiriyor: “Atatürk, yeni bir fikir, yeni bir ahlâk ve yeni bir ülkü adamı idi. O, yarının adamı olmak istemişti. Yarının adamı oldu. Yarının adamı olmakta devam ediyor ve yarının adamı kalacaktır.” 

Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç, Nâzım Hikmet, Rauf İnan, Ruhi Su, Vedat Günyol, Sabahattin Eyuboğlu, Adnan Saygun, Nurullah Ataç ve isimlerini sayamadıklarım... Eserleriyle bugün de yaşayan adlardan birkaçı. 1930’lu 1940’lı yıllarda Milli Eğitim Bakanlığı, Köy Enstitüleri ve Tercüme Bürosu bu adların bir arada olduğu ya da katkı yaptığı kurumlardır. Sanırım hepsi, Türk devriminin birinci kuşağı olarak adlandırılabilirler. Yakın yaşlardalar ve birbirlerine benziyorlar. Çünkü, aynı büyük toplumsal dönüşümden ve önderinden etkilenmişler. 

Ben bu adların ve daha pek çok aydınımızın Mustafa Kemal gibi davrandığını düşünüyorum. Onlar da tüm kararlarını memleket terazisinde tartarak belirliyorlar. Hasan Âli Yücel’in adını, Türk eğitim tarihine “Efsane Bakan” olarak yazdırması da bu seçiminin ürünü olmalı. Sanırım o yılların pek çok aydını birer Mustafa Kemal olmak istemiştir. Başta gençlerimiz olmak üzere her birimiz birer Mustafa Kemal olmalıyız. O’nun gibi düşünür ve O’nun cesaretine sahip olursak, O’nun gibi biz de başarabiliriz.