Fabrikanın açılışından sonraki bir yıl içerisinde 480 makineyle yaklaşık 9 milyon metre basma, 145 ton iplik üretildi.

Türk Devriminin Mucizesi: Nazilli Sümer Basma Fabrikası
Ömer Erdem

Uzun süren dünya savaşının ardından topyekûn verilen Büyük Taarruz’un sonucunda 9 Eylül 1922’de düşman İzmir’de denize dökülmüştü. Çevresindekiler Atatürk’e sevinçleriyle şöyle seslendi: “Başardık Paşa’m, zaferle bitti…” Atatürk ise “Hayır” dedi ve şöyle devam etti: “Asıl mücadele şimdi başlıyor…”

Büyük Taarruz’un ardından haklı olarak gelen sevinç çığlıkları yurdun dört bir tarafına yayılmış, bitap düşen halka umut olmuştu. Ancak henüz hiçbir şeyin bitmediğini, asıl bağımsızlık mücadelesinin yeni başladığını bilen Başkomutan Atatürk aldırış dahi etmedi. Öyle ki Salih Bozok hatıralarında şöyle bahseder: “Verilen zaman bittiğinde, büyük İngiliz donanmasının uzaklaşmasını seyrettik, o ise bakmıyordu bile…” Çünkü Atatürk’ün bildiği bir gerçek vardı. Ekonomik bağımsızlığını sağlayamayan milletler kazanmış sayılmazdı. Silahla yapılan savaşın bitmeye başlamasıyla birlikte toplumsal anlamda yapılmayı bekleyen birçok devrim vardı. Tam bağımsızlığı sağlamak ancak mali bağımsızlığı sağlamakla mümkündü. Somut adımlar Cumhuriyet daha ilan edilmeden atılmaya başlandı.

MİLLİ EGEMENLİK, MALİ EGEMENLİKLE DESTEKLENMELİDİR

Az zamanda yapılacak büyük işlere başlamadan önce bir plan çizilmeliydi. 17 Şubat4 Mart 1923 tarihleri arasında ekonomik sıkıntıları ve atılacak adımları belirleyebilmek amacıyla I. İzmir İktisat Kongresi toplandı. Kongrenin açılış konuşmasını Mustafa Kemal Paşa yaptı:

“…bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla, yükselmesiyle, düşmesiyle ilgili ve ilişkili olan milletin ekonomisidir. Tarihin ve tecrübenin belirlediği bu gerçek, bizim milli hayatımızda ve milli tarihimizde de tamamen görülmüştür. Gerçekten Türk tarihi araştırılırsa bütün yükselme ve düşme sebeplerinin bir iktisat meselesinden başka bir şey olmadığı anlaşılır…”

Konuşmasında Atatürk’ün de belirttiği gibi milletleri ayakta tutan iktisadi bağımsızlıktır. Ekonomik bağımsızlığını sağlayamayan milletler, sağlam temellerle yoğrulamazlar ve gelecekleri için hakkaniyetli çıkarımlarda bulunamazlar.

14 milyonluk bitap düşmüş halk ve Osmanlı’dan kalan ekonomik miras, somut adımların bir an önce atılmasını gerektiriyordu. Özellikle küçük imalattan süratle fabrikalaşmaya geçilmesi ve bunların devlet eliyle yapılması için alınan kararlarla birlikte ülke geleceği, sağlam temellere dayandırılmak istenmişti.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN ANAHTARI

Cumhuriyet’in ilanından sonra gelen sıralı devrimler toplumun her alanında etki göstermekteydi. Devlet eliyle açılan fabrikalar, ülkenin ekonomik bağımsızlığı için yıkılmaz birer kaleler haline geldi. Bunların arasında Nazilli Sümer Basma Fabrikası, devlet eliyle açılan ilk basma fabrikası özelliğine sahipti. Fabrikanın temelleri de hiç kolay atılmadı. Ekonomik koşullar, fabrika açmak için gerekli maliye oluşturma konusunda zorlandı. 19. yüzyılın devrimci ülkelerinden müttefik Sovyetler Birliği bu konuda bir dost eli uzattı. Bedeli narenciye karşılığı ödenmek koşuluyla kredi ve destekler Sovyetler Birliği’nden sağlandı. Fabrika, hummalı çalışmalar sonucunda 120 Sovyet mühendisi ve çevre ililçelerden gelen 4 bine yakın işçiyle birlikte geceli gündüzlü çalışma sonunda hedeflenen günden daha önce bitirildi. 18 ay gibi kısa bir sürede bitirilen fabrika 9 Ekim 1937’de hasta olmasına rağmen Atatürk’ün de katılımıyla açıldı. Açılışı Atatürk, çevre halkının yaptırdığı sembolik 22 ayar altın anahtarla yaptı ve anahtarı Celal Bayar’ın cebine yerleştirerek “Altın, milletin hazinesinde durur” dedi.

CUMHURİYET MUCİZESİ

Nazilli Sümer Basma Fabrikası, dünyada eşine az rastlanır özellikte bir fabrikaydı. Öyle ki sadece bir fabrika değil, çağdaş Türkiye Cumhuriyeti kurma yolunda büyük bir mucizeydi. Açılışından sonraki bir yıl içerisinde 480 makinesiyle yaklaşık 9 milyon metre basma, 145 ton iplik üretildi. Fabrika üretim dışında da kullanılmaktaydı. İçerisinde 700 kişilik sinema salonu, tiyatro salonu vardı. İşçilerin tiyatro kulübü, müzik grubu vardı ve çevre illerde işçiler gösteriler düzenliyordu. Fabrikanın piyano gibi çeşitli müzik aletleri vardı. Resimheykel sergileri açılıyordu. Fabrikada, işçilerin ve çevre halkın katılımlarıyla balolar düzenleniyordu. Spor kulüpleri vardı. 40 yataklı hastanesi vardı. İşçilerin fabrikaya şehir merkezinden kolayca gidip gelebilmeleri için bölge halkının “Gıdı gıdı treni” dediği tren istasyonu kuruldu. Kısacası bugün dahi görülmeyen akılla donatılmış Kemalist Devrimin bir ürünü oldu.

KARŞIDEVRİMİN DARBESİ

Açıldığı yıldan itibaren her geçen sene artan üretimi ve ülke ekonomisine katkısı, 1970’li yıllarda üst noktayı gördü. 1974 yılında elde ettiği 71.5 milyon liralık karla senenin en çok kar eden kurumlarından oldu. Ülke ekonomisine yaptığı karın yanında eğitim faaliyetleri manevi anlamda ülkeye büyük katkılar sağladı. Öyle ki 1980 sonrası karşıdevrimin yükselişinden Nazilli Sümer Basma Fabrikası da nasibini almış oldu. Sümer Basma Fabrikası, sosyal devletleri yok sayan devletçi, halkçı atılımların karşısında duran liberalizmin hedef tahtalarından biri haline geldi. “Dünya ekonomisiyle bütünleşiyoruz!” diyerek alınan kararlar zaman içerisinde fabrikalarımızı değersiz kılmaya başladı.  Sonuç olarak ülke ekonomimizi yabancı tekellere teslim ederek, fabrikalarımızı ya kapattık ya da özelleştirmiş olduk. Nazilli Sümer Basma Fabrikası da son darbeyi, 2001 yılında Başbakanlık Özelleştirme Dairesi’nden yiyerek kapatılmış oldu.

ÜRETİMİN ZORUNLULUĞU

Liberalizm rüzgârıyla esen 20. yüzyıl, toplumsal ve ekonomik anlamda birçok değerimize hançer gibi saplanmış oldu. Ancak içerisinden geçtiğimiz bu günlerde devletlerin özel sermayeler için var olduğu, bireyciliğin palazlandırıldığı sistemin son evrelerini yaşıyoruz. Önümüzde üretenlerin kazanacağı, kamuculuğun egemen olacağı, Atatürk devrimleri rotasında yeni bir yüzyıl var. Ekonomik zorlukları üreterek aşacağımız, temelinden sağlam ülkemizi tam bağımsız Atatürk devrimleri rotasına sokacağımız yeni bir çağa geçiyoruz. Nazilli Sümer Basma Fabrikası’nın tekrar açılması, kamu teşebbüsüyle atılacak yeni adımların habercisidir. Ülkemiz, kamucu ekonominin zorunluluğunun farkına varmaktadır.

Ömer Erdem

TGB Aydın İl Başkanı

tgb.gen.tr