Hiçbir devlet ülkemizin iç meselelerine dahil olamaz! Ulusal egemenliğimizi asla feda etmeyeceğiz. Sömürgeleştirme amaçlı savaşlara engel olmak bizim görevimiz. Kimsenin gücü bizi bölmeye ve yalnız bırakmaya yetmez. Vatanımız için ikinci özgürlük mücadelesini veriyoruz

SAMUEL MONCADA ACOSTA Venezuela BM Daimi Temsilcisi

Trump’un Venezuela’yı yeniden sömürgeleştirme çabası, Venezuela’nın Amerika Birleşik Devletleri tarafından askeri işgal planına dönüşmüş durumdadır. Bu durum, tarihimizde emsali görülmemiş bir olaydır.

Şunun altını çizmekte fayda vardır ki Venezuela’da var olmayan bir gerçekliği inşa etme çabasında olan ve yurtdışında tezgahlanan tüm bu olaylara rağmen bugün ülkemizde, tamamen sukunet ve barış ortamı hakimdir. Ülke topraklarının tamamı, dün olduğu gibi bugün de Başkan Nicolas Maduro’nun ve Anayasal Hükümet’in idaresi altındadır. Anayasanın belirlediği sınırlar çerçevesinde Venezuela Devleti’nin bütün kurumları görevlerini icra etmektedirler ve tamamen faal durumdadırlar.

26 Ocak 2019 Cumartesi günü, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni sahte bilgilerle kandırmak suretiyle Venezuela’nın bölgesel ve uluslararası barışı tehdit eden bir ülke olduğu algısını yaratmak, tehlikeli bir manipülasyonun sinyallerini vermektedir. Bizler tüm bu yaşananlara ve uluslararası kamuoyunun büyük bir kısmının, Venezuela’nın ulusal egemenliğine ve kendi kaderini tayin etme hakkına saygı gösterilmesine dair çağrılarına tanık olduk. Bölgedeki devletlerin büyük çoğunluğu da toprak bütünlüğümüze destek vermekte ve dış güçlerin müdahelesini reddeden, askeri işgal dışında bir çözümden yana olduklarını bildirmektedir.

KENDİ ‘DİKTATÖR KUKLASINI’ YERLEŞTİRİYOR

Venezuela’yı tekrar sömürgeleştirme çabaları, kukla bir Hükümet kurma girişimi ve bir milletvekilinin kendini sözde devlet başkanı ilan etmesiyle son aşamaya girmiş bulunmaktadır. Bu durumun anayasal bir dayanağı olmadığı gibi Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti’nin tüm demokratik kurumlarına saldırı niteliği taşımaktadır. Bu manada Anayasa’nın belirlediği maddeler çerçevesinde, 20 Mayıs 2018 tarihinde, 20192025 başkanlık dönemi için uluslararası standartlara göre doğrudan katılım ve gizli oy yöntemi ile özgür bir ortamda gerçekleşen seçimlerde Venezuela halkının oyuyla tekrar seçilen Nicolas Maduro’ya ve onu seçen halk iradesine karşı gelinmektedir.

23 Ocak 2019 tarihinde Venezuela’da ABD tarafından finanse ve organize edilen, ayrıca bölgemizdeki ve Avrupa’daki bazı küçük gruplar tarafından da desteklenen bir darbe gerçekleştirildiğini açıkça ortaya koymamız gerekir. 26 Ocak 2019 tarihli Wall Street Journal (1), benzer şekilde aynı tarihli Associated Press (AP) (2) ve Eylül 2018’de New York Times’te (3) yayınlanan haberler ile Trump Hükümeti’nin üst düzey yöneticileri tarafından gerçekleştirilen bir soruşturma, darbe planını doğrular niteliktedir.

ABD tarafından devreye sokulan yeni formattaki bu darbe, Anayasa’nın 233. Maddesi’ne göndermede bulunarak siyasi ve hukuksal bir manipülasyona başvurmaktadır. Niyetlerini Venezuela’da demokrasinin tekrar kurulması şeklinde özetlemekte ve hükümeti diktatörlükle suçlayarak bölgemizde, özellikle de 20’inci yüzyılda sıkça karşılaştığımız tiran rejimleriyle örtüştürme çabası içerisine girişmişlerdir.

Muhalefet dedikleri ABD’nin memuru

Bu saldırgan kampanyanın nihai amacı, ülkemizi ABD Hükümeti’ne bağlı memurlar tarafından yabancı bir petrol şirketiymiş gibi doğrudan yönetmektir. Son zamanlarda uluslararası medya kuruluşları, Venezuela muhalefetini halkın meşru yöneticileri gibi lanse etseler de onlar gerçekte ABD adına çalışan memurlardır. Anayasamızda yeri olmayan diktatörlük anlayışını rejim değişikliği adı altında tıpkı 2011 yılında Libya’da Ulusal Geçiş Konseyi ile yaptıkları şekliyle bizlere de dayatmaktadırlar. (4)

Bu darbe gerçekleşmeden birkaç gün önce, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, Senatör Marco Rubio ve bazı Hükümet görevlileri şiddete başvurulabileceği yönündeki açıklamalarla Venezuela halkını açıkça tehdit etmişlerdir. Bu maksatla, Silahlı Kuvvetler mensuplarına yönelik kamuoyu önünde askeri bir ayaklanma çağrısında bulunmuşlardır. Trump’un askeri müdahale de dahil olmak üzere "Tüm seçeneklerin masada olduğu" şeklindeki tehditlerine şimdi Avrupa ülkeri de dahil olmuştur.

Sömürgeci anlayış

Tıpkı Avrupalıların 19’uncu yüzyılda Afrika’da yaptıkları gibi Amerika Birleşik Devletleri de 20’inci yüzyılda Amerika Kıtası’nda alışılageldiği üzere suç işlemeyi ve ülkelerin kaynaklarını uluslararası hukuku hiçe sayarak gasp etmeyi sürdürmektedir.

Tüm bunlar, ABD Hükümeti’nin Latin Amerika ve Karayipler’de barışı ve istikrarı tehdit eden bir güç olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Yine alışılageldiği üzere, ABD şantaj yöntemine başvurmayı, kukla devlet başkanını tanımaları için diğer devletler üzerinde baskı kurmayı, tarihteki en büyük yağmacı, faşist ve kendini her ulustan üstün gören açgözlü tavrını ve nefret söylemlerini sürdürmektedir. Ne yazık ki Avrupa Birliği 30 Ocak 2019’da Portekiz Savunma Bakanı’nın beyan ettiği üzere kendi geleneklerini bu bağlamda devam ettirmekte, Venezuela’da yağma ve askeri müdahale söylemine ortak olmaktadır. (5)

Tüm bunlar yaşanırken ABD’nin Venezuela’daki kuklasının ilk icraatı, Venezuela’ya müdahale çağrısı olmuştur. Tarihte hangi devlet yöneticisi kendi halkına karşı askeri müdahale çağrısında bulunmuş ve yine o halktan kendisini devlet başkanı olarak tanımasını istemiştir? Yine hangi devlet yöneticisi kendi halkının kaynaklarının gasp edilmesini kabul etmiş ve buna rağmen o halktan kendisini devlet başkanı olarak addetmesini buyurmuştur?

Bu kişi, bırakın Venezuela halkını, kendi çevresi tarafından dahi tanınmamakta olup buna karşın Yüksek Adalet Divanı, Yüksek Seçim Kurulu (2015 seçimlerinde aynı kurum kendisini Ulusal Meclis milletvekili ilan etmiştir), Başsavcılık, Danıştay ve Sayıştay gibi devletin kurumlarını hiçe saymaktadır. Üstüne üstlük kendini iki kuvvet erkinin de başkanı, yani hem yasamanın hem de yürütmenin başkanı olduğunu ilan etmektedir. Bu, diktatör rejimlerinin özünü ve Venezuela’da bunu dikte etme çabalarını gözler önüne sermektedir. Üstelik ABD tüm bunları özgürlük adı altında yapyapmaktadır, lakin tek gayesi halkımızın zenginliklerine el koymak ve yağmalamaktan ibarettir.

Venezuela’yı işgal planı, Venezuela’nın tanık olduğu en büyük yağma girişimidir. Trump, Avrupa ülkelerinin de desteğini arkasına alarak, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ulusal petrol şirketi, diplomatik misyon ve ülkemize ait tüm mal varlığı ile banka hesaplarına el koymuştur. Birleşik Krallık benzer bir girişimle altın rezervlerimizi gasp etmekte, bu şekilde bu devletin yağma kültürlerine sahip çıkmaktadır. Bu durum, sömürgeci anlayışa geri dönüş anlamı taşımaktadır. Trump’un Venezuela’yı kendi sömürgesine dönüştürme çabalarının küçük ortağına dönüşen Birleşik Krallık, yağma geleneğinden yola çıkarak küstah Britanya elit tarzını sürdürme eğilimindedir. Dünya üzerinde hangi ülke ırkçı bir fanatiğin başında olduğu eskinin yağmacı imparatorluğunun banka hesaplarına emanet ettiği uluslararası para rezervlerinin güvende olduğunu düşünebilir?

Öte yandan, ABD’nin Karakas’taki Büyükelçiliği ve Amerikan Deniz Kuvvetleri tarafından korunup kollanan ABD görevlisi bu şahıs, Trump tarafından görevlendirilen diplomatik temsilcileri onaylamakta, Venezuela Silahlı Kuvvetleri’ne ve halka ayaklanma, devlet memurlarına yürütmenin başındaki otoriteyi tanımama çağrısında bulunmakta, bununla da yetinmeyip Venezuela Dışişleri görevlilerine sosyal medya aracılığıyla rüşvete yeltenmekte, Venezuela Devleti’nin yurtdışındaki mal varlıkları ve finansal kaynaklarına el konulması çağrısını yineleyerek topraklarımızın yabancılara peşkeş çekilmesini desteklemektedir. (67).

Venezuela’nın Beyaz Saray nezdinde, sözde diplomatik temsilcilerinden biri olan Sayın Carlos Vecchio, ABD’li Senatör Marco Rubio tarafından twitter aracılığıyla tayin edilmiş, daha sonra Ulusal Meclis tarafından da görevi onanmıştır. Bu şahıs,geçmişte ülkemizde faaliyet gösteren petrol şirketi Exxon Mobil’in avukatlığını yapmış biridir, daha doğru bir tabirle Venezuela’da yer alan ABD menşeli petrol şirketinin bir çalışanıdır. Bu durum sömürü hükümeti kurma çabasının açık tezahüründen ibarettir.

Savaşa izin vermeyeceğiz

Tüm bu gelişmlerin ışığında, Amerikan Devletleri Örgütü, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ve uluslararası kamuoyunda bir kez daha bozguna uğrayan ABD, son bir adım daha atarak durumu askeri işgal seviyesine taşımıştır. "İnsani kriz" bahanesi ve "koruma sorumluluğu" misyonuyla Trump, ulusal toprak bütünlüğümüze karşı askeri müdahaleye niyetlenmektedir. Trump’ın Venezuela topraklarını çeşitli bahanelerle işgal etme girişimlerine ve savaş ortamı yaratmasına engel olmamız icap etmektedir. Savaş baronlarının amaçlarına ulaşmasına ve halkımızın onların açgözlülüğüne kurban gitmesine izin veremeyiz.

Güçleri yetmez

Bu güncel konjonktürde sorunun çözümü için Venezuela, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin en temel ilkelerine başvurmaktadır. Bu ilkeler, ulusal egemenliğin, halkların kendi kaderlerini tayin hakkının, ülkelerin iç meselelerine hiçbir yabancı devletin karışamayacağının, demokratik kurumlara saygı duyulmasının, güç ve tehdit kullanılmamasının teminatı durumundadır. Biz tüm hükümetlerin ve uluslararası kamuoyunun beklediğinden ve istediğinden daha fazlasını talep etmiyoruz. Nasıl ki Venezuela hiçbir devletin iç meselerine müdahil olmuyorsa, hiçbir devlet de ülkemizin geleceğine dair mevzulara, yani iç meselere dahil olamaz, devlet başkanını dışarıdan tayin edemez. Bu bağlamda, özellikle Karayip ülkelerini bu sorunun çözümü ve bölgedeki tansiyonun düşürülmesi konusundaki çabaları ve onurlu duruşlarından dolayı takdir ediyoruz.

Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro, her türlü diyalog sürecine sıcak baktığını ifade etmiştir. Bizim argümanlarımız her zaman için siyaset, yasalar, mantık ve diplomasidir. Öte yandan ülkemiz üzerindeki karanlık emellerin, savaş çıkarma çabalarının, Trump’un askeri müdahale niyetinin ve bu doğrultuda özellikle ABD ve Avrupa’da yürütülen Venezuela karşıtı propagandanın da farkındayız (89). Trump’un, Venezuela meselesine dair atadığı bir savaş suçlusu Elliott Abrams isminden sonra olası risklere karşı daha da teyakkuzdayız. Ülkemizi tekrardan sömürgeleştirme girişimlerine odaklı girişimlere, saldırılara, şantajlara, baskılara karşı mücadele edeceğiz,ulusal egemenliğimizi asla feda etmeyeceğiz. Uluslararası barış, güvenlik ve istikrarın teminatı olan Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ndeki ilkelerin ve uluslararası hukukun savunulması yönünde çağrıda bulunuyoruz. Sömürgeleştirme amaçlı savaşlara engel olmak bizim görevimizdir. Venezuela barıştan yanadır. Kimsenin gücü bizi bölmeye ve yalnız bırakmaya yetemez. Vatanımız ikinci özgürlük mücadelesi sürecindedir.