Amerika’da gerçek manada ekonomi ile uğraşan iki uzman doların kaçınılmaz sonunu ilan etti. Birinci Dünya Savaşı sonrası ABD’nin savaştaki Avrupa’yı borçla kendine bağladığını ve ‘kreditör’ ülke olarak liderliği aldığını anlatan iktisatçı Michael Hudson 1950’lerden itibaren, sürekli borçlanan bir sürece girdiğini söylüyor. İşte bu sarmalda gelinen noktada dolar hegemonyasının sonuna işaret ediyor.

Jeopolitik miyopluktan mustarip ülkemizde, hep pahalılığı, yolsuzlukları ve güncel siyasi itişmeleri konuşuyoruz ama asıl meseleyi gözden kaçırıyoruz.

Kurulan yeni cesur (üreten) Avrasya’da kazanan olmak varken, batan (tüketen) Atlantik sistemine ağıtlar yakıyoruz.

İktidarıyla muhalefetiyle, ülkemizi çökerten Batılı neoliberal kapitalist düzen dışında bir seçenek yokmuş gibi davranıyoruz. Oysa Amerika’dan iki önemli isim, iki gerçek manada ekonomi ile uğraşan uzman, geçen hafta birbirine yakın başlıklarla doların kaçınılmaz sonunu ilan etti.

Bunlardan ilki ünlü Amerikalı iktisatçı Michael Hudson idi. Dr. Hudson, finansal ekonomist ve aynı zamanda tarihçi. Missouri Üniversitesi’nde seçkin iktisat profesörü olarak iktisat tarihi dersleri veriyor. Eski bir Wall Street finans uzmanı, yani sistemin içinden de gelen bir isim.

Aynı zamanda, Uzun Erimli Ekonomik Eğilimler Çalışmaları Enstitüsü’nün de başkanı. Finansal sistemin aslında nasıl bir üçkağıt olduğunu anlatan çok sayıda kitabın yazarı.

1972’de (doların altın karşılığı yerine tahvile bağlandığı 1971’in hemen sonrasında) yayımladığı, “Super Imperialism: The Economic Strategy of American Empire” kitabında, ABD’nin IMF ve Dünya Bankası eliyle dünyayı nasıl bir finansal soyguna uğrattığını anlatmıştı.

DOLAR SİLAHININ ELİNDEN ALINMASI

Hudson’un, ABD’nin bağımsız muhalif UNZ internet sitesinden Bonnie Faulkner’e verdiği röportaj tarihi önemde.

Söyleşinin başlığı; “Dedollarizing the American financial empire”; Türkçesi “ABD finans imparatorluğunun elinden dolar silahının alınması” olarak çevrilebilir.

Michael Hudson, özetle Trump’ın FED faizlerini düşürme ısrarının dolar hegemonyasının sonlanmasında hızlandırıcı rol oynayacağını söylüyor.

Üretimsizliği yüzünden Çin ile rekabet edemeyecek durumdaki Amerikan ekonomisinin düşük faizlerle doların ihracat kapasitesini artırma fikrinin hayalden öte olmadığını söylüyor.

Hudson, düşük faiz ve kur ile ekonominin üretken kesimleri yerine Wall Street finansörleri ve spekülatörlerinin kazanacağını, Trump’ın hesabının küresel neoliberal hesap hatası olduğunu savunuyor.

KATALİZÖR ETKİ YARATACAK

ABD’nin çoktan yok olmuş, ihracata dönük üretim kapasitesinin bir dolar devalüasyonu ile canlanamayacağını, olacak şeyin Arjantin’inkine benzer bir çöküşe benzeyeceğini söylüyor Hudson.

Reklamdan sonra devam ediyor 

Amerikalı iktisatçı, Trump’ın ABD’de denediğinin, aslında Neoliberalizmin IMF eliyle yarım asırdır Güney Amerika ülkelerinde yarattığı ekonomik yıkım olduğunu ileri sürüyor.

Ve elbette bunun da, donanma destekli doların küresel hegemonyasının yıkılmasını hızlandıracak katalizör etki yaratacağını düşünüyor.

Hudson, tamamen Amerikan finans sermayesinin kontrolü altındaki Avro’nun dolara rakip olamayacağını ancak bağımsız ve üretime dayalı Çin Yuanı’nın gerçek bir alternatif olarak orta yerde durduğunu anlatıyor.

Chicago Okulu’ndan liberal iktisatçıların dünyaya yıkım getirdiğini söyleyen Hudson, düşük faiz, düşük kur yönteminin ne Arjantin’e, ne de 1990’larda Japonya’ya yaradığını, bu sistemin ancak ve ancak Wall Street’teki sıcak paracıların gelişen ekonomilere spekülatif yatırım yapmasını sağladığını belirtiyor.

‘KREDİTÖR’DEN ‘DENTOR’A

Birinci Dünya savaşı sonrası ABD’nin savaştaki Avrupa’yı borçla kendine bağlayarak, “kreditör” ülke olarak liderliği aldığını anlatan Amerikalı iktisatçı, 1950’lerden itibaren “debtor” konumuna yani sürekli borçlanan bir sürece girdiğini söylüyor.

İşte bu sarmalda gelinen noktada dolar hegemonyasının sonuna işaret ediyor. Hudson’a göre, ABD, klasik kolonyalizm yerine dolar sömürgeciliği yapıyor.

Yani, güçlü ordusu, bilhassa da dünya denizlerini kontrol eden donanması sayesinde diğer ülke hazinelerinin sürekli dolar tutmasını, yani bir nevi Roma İmparatorluğu’nda olduğu gibi kendisine sürekli haraç ödenmesini sağlıyor.

Ancak gelinen noktada Trump’ın küresel ticaretteki zorba tutumuyla bu üstünlüğün yok oluşu da hızlanıyor. İngilizce bilen tarih ve iktisat meraklıları, bu uzun ve doyurucu söyleşiyi, https://www.unz.com/mhudson/dedollarizingtheamericanfinancialempire/ adresinden okuyabilirler.

KOENİG: DÜNYA DOLARDAN KAÇIYOR

Bir ekonomist ve jeopolitik analist olan Peter Koenig, Dünya Bankası ve Dünya Sağlık Örgütü’nde 30 yıl çalışmış bir isim. Koenig de Hudson gibi, küresel gelişmeleri bir bütün halinde okuyor ve bunun ekonomideki izdüşümünü araştırıyor.

O da doların ABD’nin küresel hegemonyasındaki en önemli silahı olduğunu düşünenlerden. Hudson, dolara alternatif olamayacak Avro’yu “doların uydusu”, Koenig ise “doların üvey çocuğu” olarak niteliyor ve her ikisi de yakın gelecekte altın ve Çin Yuanı’nın geçer akçe olacağı görüşünde. Koenig de Hudson gibi, Çin ve Rusya’nın ellerindeki dolarları altına çevirmesine ve dolardan bağımsız küresel ticaret modellemeleri yapmasına dikkati çekiyor.

Her iki iktisatçı da, Rusya’nın füze ve gelişmiş silah üstünlüğünün, Çin’in devasa üretim gücüyle birleştiğine işaret ediyorlar ve artık doları donanmasıyla dayatan unipolar bir gücün geçerli olmadığını haber veriyorlar.

Onlar da, Çin’in Kuşak ve Yol girişiminin dünyayı denge ve eşitlik çerçevesinde yeniden yapılandıracak bir proje olduğunda hem fikir.

DÜNYA DOLARDAN KAÇIYOR

Koenig’in son yazısının başlığı: “The World is DeDollarizing”, yani “Dünya Dolardan Kaçıyor”. Yazısında verdiği birkaç rakam herkesi ürkütmeye yeter. ABD’nin gayri safi milli hasılası (GSMH) 21 trilyon dolar, cari borcu ise 22 trilyon dolar.

Reklamdan sonra devam ediyor 

Dünyanın toplam GSMH’si ise 88 trilyon dolar. Forbes dergisi ABD’nin “karşılıksız mali yükümlülüklerinin” (gelecek için ölçülen sosyal güvenlik, sağlık ve birikmiş faiz gibi ödemelerin bugünkü değeri) toplamının 210 trilyon dolar olduğunu yazdı.

Yani ABD’nin GSMH’sinin tam 10, dünya GSMH’sinin ise iki buçuk katı. Daha da korkuncu Wall Street hokkabazları tarafından üretilerek, “swap”, “options”, “futures”, “forwards” gibi soyut isimler altında dünya üzerinde dolaşan türev kağıtların değerinin katrilyon dolara bile ulaştığını söylüyor Peter Koenig.

Ona göre, bunu gören dünya ülkeleri artık ABD’nin ekonomisini, kendi zararları pahasına finanse etmek istemiyor. Koenig, buna da belirli örnekler veriyor.

Mesela şu sıralar ABD’ye yakın dursa da, aslında ekonomik olarak bağımsızlık arayışındaki Hindistan’da Barter bankaları, Hint çayıyla, İran petrolünü takas ediyor.

Hükümetlerin kontrolündeki Blockchain kripto para sistemi de, takas sistemi gibi (ABD Swift düzeneği) yaptırımları kolayca aşabiliyor artık. Yahut Almanya mesela. ABD’nin “geleneksel kontrolü” altındaki Avrupa ülkesinin Rusya’daki yatırımları son 10 yılın zirvesine çıktı.

Hem de ABD’nin sert tehdit ve yaptırımlarına rağmen. Nord Stream 2 projesi de hızlanarak sürüyor.

Koenig, son 20 yılda küresel olarak ülkelerin elindeki dolar bazlı kağıt ve tahvillerin oranının yüzde 90’dan yüzde 60’a indiğini vurguluyor.

ANKARA’NIN YÖNÜ

Peter Koenig, Türkiye’ye de özel bir yer ayırmış. Türkiye’nin S400 füzeleri alımıyla tarihi bir hamle yaptığını ve seçimini Avrasya yönünde belirlediğini söyleyen Koenig, Ankara’nın aynı anda hem NATO, hem de dolardan çıkmakta olduğunu saptıyor.

Peter Koenig, Türkiye’ye yönelen ABD tehditlerinin, Türk devletinin bu tercihinde ivme yarattığının da altını çiziyor. Koenig’in yazısı da Hudson’unki gibi ilgiyle okunmaya değer: https://www.globalresearch.ca/worlddedollarizing/5684049 Bu yazıları özellikle siyasetçi ve ekonomistlerin (yani karar alıcı ve fikir üreticiler) okumasını diliyorum.

TRUMP NEDEN DEĞİL SONUÇ

Röportajdan alıntıladığım şu bölüm çok manidar:

BONNIE FAULKNER: “Sizce Trump ne yaptığını biliyor mu?”

MICHAEL HUDSON: “Hiç sanmıyorum. Kanımca dünyanın nasıl döndüğüne dair son derece basite indirgenmiş bir fikri var. Doları devalüe edersek Avrupa ve Çin’e rekabet üstünlüğü sağlayacağımızı düşünüyor.

Oysa halihazırda işleyen otomobil fabrikaların, bilgisayar fabrikaların yoksa kimseye üstünlük sağlayamazsın. En önemlisi de Çin’de olduğu gibi kamusal altyapı yatırımların, sosyal konut, sağlık ve eğitim politikaların yoksa Trump’ın fikirleri fantaziden öteye geçemez.

Trump, bir neden değil, bir sonuçtur. Ülkenin gelmiş olduğu yozlaşmışlık seviyesinin göstergesi, cahil bir emlak mafyası bozuntusunun ABD Başkanı olabilmesidir. Zaten ülkeyi kurtarabilecek biri olsaydı, Wall Street çetesi onu yönetimden uzak tutmak için devreye girerdi.”

Hudson, uzun erimli iktisat modellerini inceleyen bir akademisyen. Yani günlük dolar çıkar, altın düşer edebiyatçılarından değil. O yüzden de söyledikleri önemli.

Çin’in, ABD’nin 19. yüzyıldaki kamucu, devlet kontrolündeki yükseliş modelini (bana göre de Atatürk’ün o mucize 10 yıllık planlı karma ekonomik kamucu programını) uyguladığını ve bundan da vazgeçecek gibi görünmediğini anlatıyor.


Aydınlık