Teoman Alili’yi Kiraz Perinçek Karavit anlatıyor:

BİRİCİK HAMUR

Herkesin hamuru başkadır, ama onunki benzersizdi... Ahmed Arif “Bir daha hangi ana doğurur bizi” diyor ya... Bir daha hangi Tito birleştirir kırk yamalı Yugoslavya’yı? O ayrı ayrı kültürlerden hangi analar hangi babalar birbirine sevdalanır da Teoman Alili doğar? Aynı çatılar altında hangi binbir çeşit dinlerin bayramları hemhal olur? Hangi dillerde söylenen ninnilerle uyur da büyür Teoman? Hangi kardeşle top koşturur? Sonra Yugoslavya bir daha parçalanır mı? Kim bir daha o acıyla bilinçlenir ve bilenir? Hangi sandıklarda, hangi çekmecelerde ana ve ata yadigârları saklanır, Milena’ya emanet edilir? Hangi Yağmur’da sırılsıklam olur Teoman… Yalnızca o biricik hamur için, tüm bunların yeniden yaşanması olacak iş değil... 

BİLİMİN RÜYAYLA İKSİRLENDİĞİ DESTAN

Hayatımda kahramanlık ve fedailik destanını onun kadar canlı ve derinden yaşayan bir kişi daha tanımadım. Teoman, zafere doğru aktığı kesin olan bir destanın içinde coşkuyla yaşar, o mutlak sona özlemini ve kavuşmasını çok güzel süslerdi. Bazı sözleri ve eylemleri, kimilerine abartılı, hatta gerçekdışı gelirdi. İlk tanıştığın zaman bu öğeler şüphe uyandırır, gerçekliğini sorgulama ihtiyacı doğururdu… Haksız da sayılmazdık. Kanımca Teoman’ın anlatılarında bu süslemelerin iki nedeni vardı. 

İlk neden, destanın varacağı mutlak sonu öngörmesi, hatta bundan emin olarak şimdiki zamanda gelecek zaferi huşu içinde yaşamasıydı. Bilimsel bakıştan kaynaklanan bir rüyayı yaşadığı için, aslında bu durum ilk bakışta çelişkili gibi gözüküyor. Teoman’ın sihriydi bu, bilim ile rüyayı kaynaştırıp tek yudumda kafaya diker, herkese de ikram ederdi. Dolayısıyla yapılacak en güzel iş, bu gerçekdışı gibi görünen öğeleri sorgulamak değil, hazır olarak sunulan iksiri aynen kafaya dikip kendinizi destanın coşkulu akışına bırakmak idi…

DESTANDA ÇOĞUL KONUŞMAK

Teoman’ın destansı süslemelerinin bir diğer nedeni, kanımca, destanda birey olarak yaşamamasıydı. O, destanda çoğul yaşar, başkalarının deneyimlerinden ders çıkarır, bunları aktarırdı. O, destanda çoğul konuşurdu, onlarla öyle bir özdeşleşirdi ki bir süre sonra kimin kim olduğu ayırt edilemez, o hikâyeyi gerçekte kimin yaşadığı bilinmezdi. Aslına bakarsanız, bunun ne önemi vardı? Deneyimler çoğulların destanına karışır gider, bunları anlatmak ve aktarmak da Teoman gibi iyi anlatıcılara düşerdi. 

Zaten hangi destanda olağanüstü öğeler yoktur ki! Hangi destansı kavuşma efsanevi değildir ki! İşte Teoman, tüm deneyimlerin katık olduğu, bilimin rüyayla iksirlendiği o akan destanda vuslatı yaşayarak çağlıyordu... 

DOĞDU MU?

Mesela Teoman ne zaman doğdu? Doğum tarihi 15 Şubat 1978 olarak söyleniyor. Bana kendisi 1974 yılında doğduğunu söylemişti, kimisi 1976 biliyormuş. Milattan önce çağlamaya başladı deseler, şaşırmam! İster inanın, ister inanmayın, internet sözlüklerinde 25 Şubat 1978 yazıyor. Yoksa kameralar önünde kendi söylediklerine mi bakmalı? Türk vatandaşlığına geçtiği tarihte “ikinci defa doğdum” diyor, mavi nüfus kağıdıyla fotoğrafı da var…

Bir diğer tarih, “Kaderime yazılmış” dediği Vatan Partisi’nin 15 Şubat 2015 kurultayı. Belki de sevdalı olduğu toprağa kavuştuğu 3 Mayıs 2021, o toprağa ilk Yağmur tanesinin değdiği tarih…

İşte, doğum tarihi bile destansı öğeler barındırıyor Teoman’ın…

Bundan sonra anlatılacakları bir tek o sığdırabilirdi akla ve hayale, bilime ve rüyaya…

ELİ YÜREĞİNDE, AVUÇLARINDA KOR ATEŞLER

Eli hep yüreğindeydi; kor yüreği de hep, çırılçıplak ve kahraman, avuçlarının arasında...

Yaşadığı en zor çelişki, o koca yüreği bir insan bedenine sığdırmaya çalışmak oldu sanki...

Cüssesi, kahraman ruhuyla orantılı büyüdü çaresizlik içinde...

Yüzü hep gülerdi; umutlu ve coşkulu, korkusuz ve kararlı...

Kor ateşleri, çırılçıplak ellerle kahramanca avuçlarının içinde taşıdı hep, güle oynaya...

KADİM VE KÖRPECİK

Açık edilmemiş sırlarla dolu dostluğu binyıllara dayanır. Kadim olduğu kadar körpeciktir. Seni şimdiden çok özlüyorum canım kardeşim; ama biliyorum ki destansı vuslatlarda her zaman beraber çağlayacağız...