Yılmaz Özdil’in yazdığı Mustafa Kemal adlı kitabının fahiş fiyatla satılmasının yankıları sürerken Atatürkçülük adı altında rant peşinde koşanlar yeniden tartışılmaya başlandı.

Uğur Dündar’ın Halk TV’de sunduğu Halk Arenası programına konuk olan Yılmaz Özdil, Mustafa Kemaladlı kitabının tanıtımını yapmış ve fiyatının 2 bin 500 TL olduğunu açıklamıştı. Yazarlarımızdan Özgür Uyanık, Özdil'in M.Kemal adlı kitabını ve TV'lerin toplumu biçimlendirme çabasını kaleme aldı.
 

İşte Özgür Uyanık’ın o yazısı:

Fatih’in muhteşem ordusu ve devasa topları İstanbul surlarını döverken Bizans din adamlarının Ayasofya’da “meleklerin cinsiyetini” tartıştığı söylenir. Aynı kentte 566 yıl sonra bugün “Palu ailesi” gibi sıradan kişilerin canavarlıkları tartışılıyor. Fetih sırasında hurafeler din otoriteleriyle sınırlıydı. Bugünün “yeni dini” televizyon stüdyolarından her eve giriyor. Bu dini, kitaplarda aramayın, bulamayacaksınız. Yalnızca halk değil devlet adamları, siyasetçiler ya da bilim adamları herkes televizyon ekranlarında üretilen “yeni din”in etki alanında.

Televizyon dini herkesi mezhebine göre afyonluyor. Bunun en muhteşem örneği Halk arenası. Diriliş Ertuğrul’daki toplumu biçimlendirme çabası Halk Arenası’nın yanında çok zayıf kalıyor. Farkı yaratan kuşkusuz Uğur Dündar’ın uzun gazetecilik deneyimine dayalı sezgileri. Dönemin “yeni dinini” fark etmiş ve tapınağın en tepesinde kendine bir taht kuruyor.

Metin Akpınar ne diye “Demokrasiye ulaşamazsak belki lideri ayağından asarlar, belki mahzenlerde zehirlenerek ölür, belki de başka liderlerin yaşadığı kötü sonları yaşayabilirler” dedi? Akpınar, Erdoğan’ın ya da başka bir liderin sonu hakkında kaygıya mı kapılmış? Ya da hangi demokrasiden bahsediyor ki liderlerin hayatını garanti altına alsın? On yıl önce Miloşeviç’i Lahey’deki hücresinde zehirleyen ya da 1986’da Stokholm’ün göbeğinde İsveç başbakanını PKK’ya öldürten demokrasi mi? Dünyanın neresinde ve hangi “demokrasi”de gerçek anlamda halkına liderlik edenlerin hayat garantisi var?

Erdoğan yanlış bir ezberi tekrar etti. Programda konuşan Müjdat Gezen’le Metin Akpınar’ı yargıya şikayet etti. Basın 75 yaşındaki bu büyük oyuncuların mahkeme kapısında beklerken ayran ekmek yemesini görüntüledi. Belki de savcılar kırk yıldır izlediğimiz ihtiyar aktörlere nasıl bir suç isnat edeceklerini düşünüyorlardı. O sırada Erdoğan düştüğü tuzağın farkına varmış mıydı bilemem ama Fazıl Say konserine giderek durumu toparlamaya çalıştığını hissedebiliyorum.

Bu bile Halk Arenası’nın kitlesindeki öfkeyi yatıştırmaya yetmedi. Say’a edilen hakaret ve saldırıları hayretle izledik. Oysa dünyanın her yerinde devletin başındakiler daima o ülkenin sanatçılarının onur konuğudur. Sanatın başındaki adamla devletin başındaki adam eşit sandalyelerde oturur ama sahne daima yukardadır.

Erdoğan’ın Fazıl Say konserine gideceği belliyken bir başka aktör Rutkay Aziz’e “Mozart cumhurbaşkanına iyi gelir” mealinde bir laf ettirdiler. Cumhurbaşkanı da kendisini bira içmeye ve Mozart dinlemeye “zorlayanları” faşist ilan etti. Ancak yargıya şikayet etmedi.

Sıfatların ve fiillerin anlamsızca kullanıldığı bir çağdayız. Fazıl Say çıkıp Mozart çalmaz, hiç kimse de koskoca Cumhurbaşkanına zorla bir şey yaptırmaya kalkışamaz. Yine de 1990’ların ortasında emniyette Adnan Şenses dinlemek zorunda kalmış biri olarak Cumhurbaşkanımızı anlıyorum. Sesi sonuna kadar açılmış Adnan Şenses’in “Doldur be meyhaneci” çığlıkları yediğim dayaktan daha büyük bir işkenceydi. Erdoğan’ın başbakanlığında işkence kalktı ama ne yalan söyleyeyim yıllar sonra rahmetli Şenses’i Erdoğan’ın her yemeğinde gördükçe tüylerim diken gibi olurdu.

Din olur da kitap olmaz mı? Yılmaz Özdil yazdı bile. Hem de en iyi bildiğimiz konuda ve çocukların bile anlayabileceği bir dille. Halk Arenası’nda kitabın 1881 adet elit baskısının tanesi 2500 liraya satılacağını açıkladı. Bitmedi! Müjdat Gezen bir haftalık yargı macerasının kitabını yazmış. Adını da “Haddini bil!” koymuş. Bu ne hız, ne hazırlık! Bravo doğrusu. Bir televizyon programından ne kitaplar çıkıyor. Uğur Dündar, Acun’un yetenek yarışmalarını bile geride bıraktı.

Şuraya bakın, televizyon dini Acun Ilıcalı’yı nerelere getirdi! Türkiye’nin sorunu bu; gerçekte hiçbir yeteneği olmayan ve hiçbir şey üretmeyen kimseler sistemin en yüksek kesimlerini işgal ediyor. Bunların en büyük derdi yüksek konforlu hayatlarının devamını garanti etmekten ibaret. Mevzu bahis maişetse gerisi teferruattır. İktidarıyla muhalefetiyle hiç kimse bundan müstesna değil.