Koronavirüsle mücadele sürecinde İsveç’in aldığı aykırı tutum tüm dünyada hayretle izleniyor. “İsveç deneyi” adı verilen tutum yoğun eleştiri altında.

TÜLİN UYGUR/İSVEÇ

Kuzeyde komşuları tarafından da yalnız bırakılan İsveç’in azınlık hükümeti, kamuoyu, gazeteciler ve akademisyenlerden yükselen eleştiriler karşısında zor durumda.  

İsveç kişisel sorumlulukları vurgulayarak asgari önlem alan tek kuzey ülkesi. Kişisel sorumluluğu vurgulamakla beraber bir dizi zorlayıcı tedbirler alarak olağanüstü durum uygulamasına geçen Danimarka, Norveç ve Finlandiya, gevşek bir tavırla ve sürü bağışıklığı teorisine uygun tutum alan İsveç’in ısrarcı tutumunu eleştiriyor. Danimarka “İsveç’in tavrını bir korku filmi izler gibi izliyoruz” derken, virüs korkusuyla batı sınırını tamamen kapatarak İsveç’e giriş çıkışları engellemekten bahseden Finlandiya, İsveç’in virüsle mücadelesine şüpheyle baktıklarını belirtiyor. Norveç ise il/eyalet kararları yerine merkezi kararların önemini vurgulayarak dolaylı olarak İsveç’in idari yönetim sistemini de eleştiriyor.

İsveç GPS ile hastalığın takibi konusunda da komşularından farklı tavır alıyor ve GPS ile hastalık takibi yapmayacağını belirtiyor. 

Kuzey ülkeleri dışında virüse karşı etkili mücadelesiyle bir model olarak ortaya çıkan Çin de İsveç’in virüse teslim olduğunu belirterek AB tarafından mahkum edilmesini istedi ancak İsveç bir süredir diplomatik soğukluk yaşadığı Çin’i duymamakta ısrarcı. 

MALZEME AÇIĞINA TEKİ 

İsveç’te en yoğun eleştiri sağlık personelinin maske ve koruyucu üst giysi eksikliği ve gerektiği gibi korunamaması. Virüs nedeniyle 3 doktor ve 2 hemşirenin yoğun bakımda tedaviye alınması da eleştirileri doğrular nitelikte. Maske takarak ve koruyucu önlükler giyerek çalışan Çinli sağlıkçılar arasında virüsün yayılmasının önlendiği, İtalya ve İspanya’da ise buna hazırlıklı olunmadığı için sağlıkçılar arasında can kaybının yüksek olduğu karşılaştırmaları yapılmakta. Çinli ve Koreli yetkililer herkesin maske takmasının önemini vurgulamakta. 

İsveçli yetkililer tüm halka maske zorunluluğu getirmek bir yana, maske ve koruyucu kullanma genelgesinde değişiklikler yaparak sağlık personelinin maskesiz, koruyucu önlüksüz çalışmasını istemekte. Yetkililer artık virüsü daha iyi tanıdıkları için böyle bir karar aldıklarını açıklarken, sendikalar ve doktorlar tepkili. 2 binden fazla doktor, profesör ve araştırmacının imzaladığı bir kampanya ile “virüsü serbest bıraktık ve bu bizi felakete sürüklüyor” denilerek önlemlerin artırılması istendi. 

Sendika temsilcileri de çalışanların sağlık güvenliği tam olarak sağlanamaz ise bazı hastanelerdeki enfeksiyon bölümlerini kapatmakla tehdit ediyor. Basına sızan bir rapora göre maske ve el dezenfektanı açığı giderek büyüyor. Bir yandan virüsle mücadele edilirken diğer yandan yaşanan malzeme eksikliği bu şartlarda çalışmayı göze almayan ya da virüs belirtileri gösteren sağlık personelinin işe gitmemesine yol açıyor. Bu durumda da eleman açığı yükseliyor. Tüm sağlık sektöründe her seviyede eleman aranmakta. Dezenfeksiyon losyonu açığını kapatmak üzere ünlü votka üreticisi Absolut sağlık sektörü için saf alkol üretimine başladı. Bir başka firma da jel haline getirecek.

KAYAKSEVERLERDEN YAYILDI

Mart başında İtalya ve Avusturya’dan dönen kayakseverlerin karantinaya alınmadan ülkeye girmesi ve hastalık belirtisi gösterinceye kadar normal hayatlarını sürdürmesi virüsün yayılmasına yol açtı. Özellikle Stockholm’de hasta sayısı artınca 18 Mart’ta lise, yüksek okul ve üniversiteler, meslek okulları ve yetişkin eğitimleri kapatıldı. Anaokulları ve ilköğretim okulları ise halen açık. Birçok ülkede 210 kişinin bir arada olmasına izin verilirken bu sınır İsveç’te 500 idi, 30 Mart’tan başlamak üzere 50’ye indirildi. Spor salonları, yüzme havuzları, lokantalar ve hatta lokantaların salata büfeleri de açık. Stockholm’de toplu taşıma otobüs seferlerinin azaltılması daha az insanın sokağa çıkması yerine işe gitmek zorunda olan insanların daha sıkışık biçimde otobüslerle seyahat etmesine neden oldu. Yaklaşan paskalya tatili nedeniyle kayakseverlerin büyük şehirlerden dağlık bölgelere seyahat etmesi yasaklanmadı ama kayak merkezlerine gidilmemesi tavsiye edildi. Yaşlı bakım evlerinde kalan yaşlıların ziyaret edilmemesi tavsiyesine ise yeterince uyulmadığı için 1 Nisan’dan itibaren tüm ziyaretler yasaklandı ancak neredeyse tüm yaşlı bakım evlerinde virüs salgını baş göstermiş durumda. Salgının başından beri en çok korunması gerektiği söylenen yaşlı kesimin hayatı riske sokulmuş durumda. Buna rağmen İsveç hükümeti zorlayıcı tedbirlere başvurmamakta kararlı. Tavsiyeler ve yasaklar arasında yolunu bulmaya çalışan İsveç halkı ise ufak tedbirlerle günlük yaşamına ve alışkanlıklarına devam etmekte. Hükümetin “Kovid19 grip gibi herkese bulaşacak” söylemini kabullenmiş olan halk, hastalanırsa iyi bakılacağına dair güvenini de henüz yitirmemiş durumda.  

GÖÇMENLER ZOR DURUMDA

Virüs salgının Stockholm’de göçmen yoğun bölgelerde etkili olması ve can alması bir diğer önemli konu. Bireysel sorumluluk beklentisi göçmen gruplarına bilgi akışının yetersiz olması, dil zorlukları, teknolojik eksiklikler nedeniyle herkese açık bilgilere ulaşamayan göçmenler arasında karşılık bulamıyor. Yoksulluk, büyük ailelerin sıkışık bir biçimde küçük evlerde yaşaması, ailelerin birbirini ziyaret etme alışkanlıklarını sürdürmeleri riski artırmakta. Ayrıca daha önceki araştırmalara göre göçmen yoğun bölgeler halk sağlığı sorunlu. Hastanelerde solunum cihazı yetersizliğinden hastalar arasında tercih yapılmak zorunda kalınırsa sağlık sorunları olanların şansının az olmasından korkuluyor. 

Virüsün tetikleyeceği bir hastalık geçmişi olmayanların bu savaşı kazanacağına ise kesin gözüyle bakılıyor. Bu tür bir analize göre antibiyotik kullanımının çok az olduğu ve neredeyse tüm hastalıkları ağrı kesici ateş düşürücü ilaçlarla tedaviye çalışan İsveç’te halkın vücut direncinin yüksek olduğu belirtilmekte. Özellikle spor yapmayı yaşam biçimi haline getiren, sağlıklı beslenen İsveç halkı için bu tez doğrulanırsa “İsveç deneyi” yeni bir sağlık modelinin doğmasına yol açabilir. 

Sosyal demokrasinin kesintisiz 36 yıl hükmettiği İsveç’te sosyal refah sisteminde 1980 ve 1990’ların liberal rüzgarların etkisiyle büyük değişiklikler yapıldı, kurumsal erozyon yaşandı. 2000’li yıllarda iktidara gelen muhafazakâr koalisyon hükümeti sosyal refah sistemini adım adım yıktı. Devlet temel sektörlerden çekildi, küçüldü. Üstelik merkezi sistem yerine bölgeselleşmeye geçildi. Kararlar merkezi hükümet yerine 25 il/eyalet bölgesinde birbirinden farklı biçimlerde alınır oldu. Yeni sosyal demokratlar da muhafazkarların başlattığı modaya ayak uydurunca neoliberalizm ve globalizm İsveç’i kolayca teslim aldı. 

Özelleştirmeyle birlikte paraya odaklı yeni aktörler türedi ve bunlar çarpık özelleştirmeyle zenginleşti. İsveç kaynakları yurtdışına aktarıldı. Hastaneler yurtdışında taşınan şirketlerce yönetilir hale geldi. 1993 yılında 4 bin 300 olan yoğun bakım yatağının sayısı 2018 yılında 574’e düştü. Kriz zamanlarına hazırlık yapmakla, ordu ve halkın ihtiyacı olan ilaç ve malzemeleri depolamakla yükümlü devlet monopolü “Eczane Kurumu” özelleştirilince depolara günlük ihtiyaçlar yön verir hale geldi. Sonuçta kriz geldiğinde tüm depolar bomboş kaldı. Aynı şekilde merkezi olarak tespit edilen ve depolanan sağlık ihtiyaç malzemeleriyle ilgili kararlar bölgelere verilince depolar ortadan kalktı. Avrupa Birliği (AB) rekabet yasalarıyla da yerli üretim gücünü kaybetti.  

ALİBABA’YA TEŞEKKÜR

Şimdi hükümet meclisten karar çıkartarak bölgelere verilmiş sorumluluğunu, tıbbi malzeme tedariki sorumluluğunu, merkezileştirdi. Ama bu defa da bu tür ürünlerin satın alındığı Almanya, İspanya, Fransa gibi ülkeler kapılarını kapatıp birbirlerine mal göndermemeye başlayınca İsveç’te işler düğümlendi. Anlı şanlı AB’nin dayanışma ve kardeşlik ruhunun sadece bir blöf olduğu da ortaya çıkmış oldu. İyi ki Çinli Ali Baba var, basın toplantısında İsveç’e bağış yapan firmalar arasında ilk teşekkürü Ali Baba aldı. 

Yoğun bakım ünitesi ihtiyacının artacağı öngörüsüyle ordu dahil birçok aktör bir araya geldi ve Stockholm’deki fuar alanı yoğum bakım hastanesine çevriliyor. 140 yatak hazır bu sayı hızla artırılacak. Sağlık personelinin ihtiyaç yoğun bölgelere kaydırılabilmesine olanak veren düzenlemeler yapıldı. Ayrıca ücretleri ve çalışma saatleri artırılacak. 

YENİ PAKETLER AÇIKLANDI

İsveç hükümeti yaşanan ekonomik krizi aşmak için de kesenin ağzını açtı ve büyüklü küçüklü firmaları destekliyor. Belediyeler ve bölge yönetimlerine yönelik ek ekonomik paketler birbiri ardına geliyor. Tüm desteklere rağmen iflaslar, işsizlik ve işçi sigortalarına başvurular çığ gibi artmakta. İşsizlik tarihin en yüksek seviyesine ulaştı. Hükümetin bazı büyük ve önemli şirketleri kurtarmak için ortak olabileceği ve bu şekilde vergi ödeyen halkın bir anlamda ödüllendirileceği bizzat Maliye Bakanı tarafından duyuruldu. Kısacası kriz sonrası yeni bir dönemin sinyalleri verildi. Kamuoyundaki sert eleştirilere rağmen İsveç Televizyonu (SVT)’na göre Sosyal Demokrat (S) Başbakan Löfven’in kamuoyu desteği yüzde 2,4 artarken virüs krizi başlamadan önce birinci parti olarak gösterilen ırkçı İsveç Demokratlarının(SD) oyu yüzde 1,04 düştü. Diğer yandan İsveç meclisinde önceki gün yapılan bir sorucevap oturumunda tüm partiler kadına yönelik şiddetin önlenmesi gerektiğinde hemfikir olduklarını belirterek kadın kuruluşlarının da açıklanan ekonomik tedbirlerde unutulmamasını istediler. Evde kalma döneminde kadına yönelik şiddetin artabileceği öngörülüyor. 

Artılarıyla eksileriyle İsveç bir deney mi yapıyor bunu önümüzdeki günler gösterecek ama 2 Nisan rakamlarına göre 10 milyon nüfuslu İsveç’teki ölü sayısı 282, vaka sayısı 5 bin 466, yoğun bakımdaki hasta sayısı ise 429.

Atatürkçüyüm dedi, Türkiye'yi övdü başına gelmeyen kalmadı! Habertürk'ün ardından Koç Üniversitesi'nden de kovuldu.