ZERRİN ÖZTÜRK

ABD emperyalizminin kutsal sadakat ödüllerine bel bağlamış bireyci ve kolaycı feministler ve onların peşine takılan Atatürkçülerimiz, kendine yabancılaştırılmanın hazin örneklerini veriyorlar. Böylece, ister istemez tarihin karanlık sayfalarında yok olup gitmeye yazgılı oluyorlar. 

Haftanın çarpıcı örneği olarak, Afganistan'ın ilk kadın meclis başkan vekili kadın aktivistin CIA'ya bağlı olduğu ortaya çıktı. CIA üyesi ve uyuşturucu baroniçesi aktivistlerle yolu kesişenler, kadın haklarına hangi doğru ve kalıcı katkıyı verir? Antiemperyalist olamayan, vatanını savunmayan gerçek bir kadın hakları mücadelecisi olamaz. 

Afganistan’ın başkentinden ise bir kadın dünyaya haykırıyor: “Ben bir Afgan kadını ve Afgan vatandaşı olarak diyorum ki, Afganlılarla oynamayın, Afganistan'ın meseleleriyle uğraşmayın. Çok şey kaybettik, artık yeter!"

Afgan kadın, sürdürüyor: "Taliban’ı yeni tecrübe ediyoruz, normal gibi görünüyor. Kadınlarla ilgili konular olmak üzere çok şey kaybettik. Artık bizi bize bırakın! Yeter, yeter, yeter"

Türkiye’de de, ABD emperyalizmine ve bölgemizde beslediği terör örgütü PKK tarafından 50 yıl çocukları kaçırılan Diyarbakır annelerinin sözleri aynı: “Edi Bese!” yani “Artık yeter!” 

Emperyalizmi Asya’dan kovacak mazlum halkların, milletlerin kadınlarının tarihsel ortak belgisi, bugün işte budur: “Artık Yeter!”

Asya kadınları nihai kurtuluşları için öncelikle vatanlarının ABD emperyalizmine karşı bağımsızlık mücadelesinde doğrudan yer alıyorlar. Bu önkoşula bağlanan kadın hakları mücadelesiyle kadınlar kendi ‘zor’larını aşıyorlar. Çünkü kendini dayatan tarihsel zorunluluklar, mücadelenin yönünü, çapını, şeklini, koşullarını belirliyor. 

Türkiye’de de, bugün önüne hayatın çıkardığı görevi kavrayan kadınlar, ABD emperyalizmine karşı mücadeleyi büyütüyorlar. Şırnak Uludere'den, Muş Sungu’dan, Muş Güven Köyü’nden “Üretim Devrimi Sözü” vererek öncüleriyle yürüyorlar. Tarih yazacak kadınlarımız bir bir öne çıkıyor. Güneş doğudan kadınlarla yükseliyor.

Aydınlık