Dış politikada son dönemde öne çıkan gündem, Mısır ile ilişkilerin yumuşaması. Türkiye’den üst üste üç üst düzey yetkilinin verdiği sıcak mesajlar ve atılan bazı adımlar Mısır’da da olumlu yankılandı. Ardından Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Mısır’a bir heyet gönderileceğini açıkladı. Türkiye ve Mısır, ABD’nin tarifiyle Geniş Ortadoğu’nun bizim tabirimizle ise Ön Asya’nın kalbinde yer alan iki büyük ülke. İki ülkenin, karşılıklı çıkarlarını gözeterek bir noktada buluşması sürpriz olmayacak.

BÖLGEMİZDEKİ CEPHELEŞME

Doğu Akdeniz dahil olmak üzere bölgemizdeki saflaşmayı kabaca şöyle özetlemek mümkün: Bir tarafta ABD’nin başında bulunduğu, Fransa, İsrail, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Yunanistan ve Güney Kıbrıs. Diğer tarafta ise Türkiye, Rusya, İran, Suriye ve bölge dışından olmakla birlikte ABD’nin tehditlerine maruz kalan Çin. Katar’ın da son dönemde bu cephenin bir bileşeni haline geldiğini görüyoruz.

AB’yi ise iki tarafta da yer alan bir ara güç olarak değerlendirmek doğru olacaktır. ABD’nin, Rusya ve Çin ile ilişkilerini bozmak için dayatmalar uyguladığı AB, buna direniyor. Libya sorununda da özellikle Almanya’nın ABD’den farklı olarak Türkiye ve Rusya’ya daha yakın bir konuma yerleşebileceğini saptamak gerekiyor. Tabii burada belirleyici olan bizim cephenin doğru taktikleri hayata geçirmesi olacak.

Mısır, önceki dönemde yaptığı anlaşmalar ve İsrail ile ilişkileri dolayısıyla Türkiye’nin karşısındaki cephede olmakla birlikte, tamamen ABD’nin aleti konumuna sürüklenebilecek bir ülke değil. Üstelik, bölgedeki saflaşmada nesnel çıkarı Türkiye ile aynı cephede olmayı zorunlu kılıyor. Nitekim son dönemde bu yönde işaretler de artmış durumda.

Libya’da Ankara açısından Mısırsız bir çözüm olmayacağı gibi, Kahire için de bu aşamadan sonra Türkiyesiz bir çözüm mümkün değil.

SAFLAŞMAYI BELİRLEYEN SAHADAKİ GERÇEKLER

Mısır ile Türkiye’nin arasının açılmasının merkezinde İhvan, yani Müslüman Kardeşler yer alıyor. Geçen dönemde Ankara’nın İhvan’ı esas alan bir saflaşmaya göre tutum belirlemesi, Kahire yönetimi ile devletler arası ilişki düzleminde iplerin kopmasına neden oldu. Gerçi, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler esasen bozulmadı. Ama Türkiye’nin ulusal güvenliği için belirleyici önemde olan Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatleri açısından, Mısır ile ortak bir noktada buluşamıyor olmak, Ankara’nın elini önemli ölçüde zayıflatan bir etken oldu.

NESNEL ÇIKARLARIN GEREĞİ

Mısır açısından da benzer bir durumun sözkonusu olduğu söylenebilir. Mısır, komşusu Libya’daki istikrarsızlıktan en fazla etkilenen ülkelerden birisi durumunda. Son dönemde Rusya ve İran ile ilişkilerini geliştiren Mısır’da, askeri ağırlığıyla Libya’daki başat güçlerden biri haline gelen Türkiye ile masaya oturma arayışı güçlendi. Üstelik Mısır’ın, ABD’nin aleti konumunda olan İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile birlikte Türkiye’nin aleyhine bir ortaklığı hayata geçirmek için Doğu Akdeniz’deki yetki alanları bakımından kazançlı çıkmadığı ortada. Mısır Yunanistan yerine Türkiye ile anlaşma yaparsa 15 bin km2, GKRY yerine KKTC ile anlaşma yaparsa 11 bin 500 km2 deniz yetki alanı kazanıyor. Ayrıca ABD’nin gerileyen güç olduğu değişen dünya koşullarında, Mısır’ın uzun vadeli çıkarı Çin, Rusya, İran ve Türkiye ile aynı cephede olmak.

SURİYE’DE DAYATAN ŞARTLAR

Peki, Mısır için başlayan bu yönelimin benzeri Suriye’de de geçerli olamaz mı? Türkiye’ye yönelik güncel, aynı zamanda uzun vadeli tehdit sıralamasında bir numarada, İkinci İsrail koridoru bulunuyor. Türkiye son 40 yıldır, önce Irak’ın kuzeyinde, 2011’den sonra da Irak’ın yanısıra Suriye’nin kuzeyinde sözümona Kürdistan projesini hayata geçirmeye çalışan ABD ile, kimi zaman açıktan kimi zaman dolaylı olarak cephe cepheye mücadele ediyor.

Barack Obama’nın 2014’te PKK’yı kara gücü olarak ilan etmesinden bu yana PKK/YPG’nin Suriye’deki kurumsallaşması derinleşti. Evet, Türkiye Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekatları ile silahla koridoru bozdu ama tehdidi tamamen yok edemedi. Üstelik, buradan kaynaklanan tehdit, Trump yönetimine göre bölgede daha atak bir pozisyona geçen Biden’in ABD Başkanlık koltuğuna oturmasıyla artmış durumda.

Evet, Türkiye, İran ve Rusya ile kurduğu Astana ortaklığı ile Suriye’nin toprak bütünlüğü doğrultusunda çok önemli mesafeler katetti. Ama sorunu nihai olarak çözmek için Suriye’de ülkenin bütününde hâkimiyetini sağlayacak bir otoriteye ihtiyaç var.

10’uncu yıldönümünde, emperyalist saldırganlığa ve onun aleti olan IŞİD, El Nusra, HTŞ vb. bilumum terör grubuna karşı canla başla savaşan Şam’daki otorite, yani Beşar Esad yönetiminden başka bugünkü koşullarda bunu sağlayabilecek bir güç bulunmuyor. Üstelik Beşar Esad yönetimi, PKK/YPG’yi bölücü/ayrılıkçı bir terör örgütü olarak gördüğünü BM’ye yaptığı başvuruyla da tescil ettirmiştir.

Türkiye’nin Suriye ile birlikte davranması durumunda PKK/YPG’nin de, onun koruyucusu ABD’nin de yapabileceği bir şey olmayacaktır.

ESAD’IN 2007’DE MASAYA GETİRDİĞİ TEKLİF

Bu koşullarda, bundan 14 yıl önce 1617 Ekim 2007’de Türkiye’ye gelen Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Türkiye’ye sunduğu teklifi yeniden hatırlamak, yararlı olacaktır. Esad bu ziyaretinde, masaya 3 maddelik bir paket teklif koymuştu. Bunlar şöyleydi:

1. Türkiye, İran ve Suriye olarak önce üçlü bir askeri tatbikat yapalım. 

2. Bu üç ülke, Irak’ın toprak bütünlüğü konusunda ortak açıklama ile bölgesel güvenlik konusunda ortak davranacağını ilan etsin. Aynı zamanda bütün taraflar kendi ülkesi içinde diğer ülkeye karşı faaliyet yürüten organizasyonları yasaklasın, teröristleri ilgili ülkeye teslim etsin. 

3. Son aşamada PKK’ya karşı ortak askeri operasyon yapalım. 

Şunu da unutmayalım: Esad, 2004’teki Türkiye ziyaretinde kamuoyuna açık olarak, Türkiye’nin Irak’taki sınır ötesi operasyonlarına destek vermiş; Suriye, İran ve Türkiye’nin ABD’nin İkinci İsrail koridoru planına karşı ortak tavır geliştirmesi gerektiğini savunmuştu. Esad bu çıkışıyla, Türkiye’nin Irak’taki sınır ötesi operasyonlarına açıktan destek veren ilk ve tek Arap ülkesi lideri olmuştu.

Esad 2007’de bu öneriyi yaptığında, Suriye’nin toprak bütünlüğü konusunda bir problem yoktu. Bugün Suriye için bu teklif daha fazla yaşamsal önem taşıyor. Ama belki de öncelikler bakımından Suriye’den daha fazla Türkiye için… O nedenle, hem Suriye açısından hem de Türkiye açısından bu öneri bugün için 2007’den daha günceldir ve uygulanabilir durumdadır.

Aydınlık