Barış Pınarı Harekatı’ndan sonra bunun gerçekten bir zafer sayılması gerekip gerekmediği konusunda tartışmalar yapılıyor. CHP yönetimi, bazı sol aydınlar ve diğer batıcı muhalefet cephesinde yer alan bazıları, , AK Parti’nin geçmişte hatalı bir Suriye politikası izlediğini, bu nedenle şimdilerde kazanılan başarılarda sevinilecek bir yön olmadığını söylüyorlar. Bu görüşe göre eğer AK Parti’nin yanlış siyasetleri olmasaydı, her şey Suriye’de iç savaşın başlamasından önceki durumunda kalacaktı. Erdoğan yönetimi yolunda olan bir şeyi önce bozdu sonra biraz düzeltti. Bu durumda ortadaki kazanıma zafer denilemez.

Bu akıl yürütmenin temel hatası, Suriye başta olmak üzere Ortadoğu’da meydana gelen karışıklıkların faillerini genelden özele doğru sıralayamamaktır. Ortadoğu’yu yeniden biçimlendirmeye kalkan bölge devletlerinin hükümetleri değildi. Bunlar, ABD tarafından önlerine konulmuş role uygun davranıp davranmadıkları açısından sorumluluğu paylaşmaktadırlar.

Hatırlanacak olursa, Türkiye 2000’li yıllara İkinci Körfez Savaşı gündemiyle girmişti. ABD bölgeye bütün gücüyle yüklenme hazırlıkları yapıyor, Türkiye’nin başında kendisi ile işbirliği içinde çalışacak bir hükümet görmek istiyordu. Ecevit’in başbakanlığındaki DSPMHPANAP hükümeti bunun için uygun bir ortak olamayacağını göstermişti. Doğru anlaşılması gereken nokta, ABD’nin, Türkiye yanında olsun veya olmasın, Ortadoğu’ya müdahale etmeye karar vermiş olmasıydı. Türkiye’den beklentisi, uzattığı havucu kabul edecek uyumlu bir hükümetin varlığıydı. Bunu yapabilirse işi kolaylaşacaktı. Maalesef kolaylaştı.


Erdoğan yönetimi, o dönem ABD ile birlikte hareket etmeyi kabul etti. Ama her ihtimale karşı, DSPMHPANAP hükümetine karşı batıcı bir siyasal seçenek yaratılma sürecinde, sol görünümlü bir başka parti daha kurdurulmuştu. ABD’nin yeni döneme uygun uyumlu bir hükümet aradığını gören İsmail Cem de, role talip olmuş, DSP’den koparak Yeni Türkiye Partisi’ni kurmuştu. ABD’nin yola AK Parti ile devam edeceği netleşince YTP’ye ihtiyaç kalmadı. Kemal Derviş YTP yerine ileride değerlendirilmek üzere Baykal CHP’sine eklemlendi.

Ortadoğu’ya müdahale etmeye karar vermiş olan ABD, Suriye krizi ve Türkiye’yi ilgilendiren sonuçları konusunda birincil faildir. AK Parti, arkada kalan dönemde işbirliği yapmayı kabul ettiği için hatalıdır. Esad yönetimi ile diplomatik ilişkileri geciktirmek konusunda bugün de hatalı davrandığı konular var. Ancak batıcı muhalefetin yaptığı gibi, emperyalizmin bölgeye yönelik müdahalesini bağımsız değişken olarak koymadan, meseleye sadece hükümetin yanlışlarına odaklanarak baktığınızda, bir körlüğe düşmek kaçınılmaz oluyor. AK Parti’ye sürekli olarak geçmişin hesabını soran intikamcı bir tonlama tutturmanın bir siyaset yapma tarzından çok, Suriye meselesinde ABD’nin suçunu gizleme çabası haline dönüştüğü görülüyor. Bu tutum, hem ABD’nin gerçek ve birincil sorumlu olduğunu gözlerden gizlemeye hizmet ediyor hem de Erdoğan yönetiminin hatalarını düzeltme yönündeki eğilimini göremiyor.

Türkiye’nin PYD sorunu ile karşı karşıya kalması, Suriye iç savaşının doğal bir sonucu değil. PYD ABD tarafından silahlandırılıp kollanarak inşa edildi. Bu koşullarda Erdoğan yönetiminin Suriye politikasını eleştirenler aynı zamanda PYD’nin IŞİD’e karşı vatanlarını savunan yurtseverlerden oluştuğunu ve terör örgütü olmadığını söylediklerinde kendileriyle çelişmiş oluyorlar. Eğer AK Parti’nin geçmişteki Suriye politikası yanlışsa, PYD’ye ilişkin sonuçlarının da yanlış olması gerekir. Oysa Barış Pınarı’nın zafer sayılamayacağını savunan bazıları, Türkiye’nin ABD denetimindeki bir terör devleti ile komşu olma ihtimalini “sekülerlik” adına olumlayabilmektedirler.

Türk ordusunun ABD’nin Ortadoğu hesaplarını bozması karşısında milli vicdanla birleşmekte zorlananları uyarmak zorundayız. İçine girdiğimiz yeni dönemde Türkiye’de siyasetin temel kodları ABD’nin Ortadoğu politikasının yenilgiye uğradığı gerçeği üzerinden oluşacaktır. Bu koşullarda bölgemizin karıştırılmasında ABD’nin sorumluluklarını gizlemeye kalkanlar, yeni zamanların YTP’si olmaya talip olurlar. YTP’ye ne mi oldu? İz bile bırakamadan tarihe karıştı.

Aydınlık