İran’ın efsane komutanı Kasım Süleymani’nin ABD saldırısında öldürülmesi ile savaş başladı demiştik.

Asya ile Atlantik’in savaşı başladı ve sürecek.

Savaşın ilk safhasında ABD’nin açık bir yenilgiye uğradığını görüyoruz.

Irak, Suriye ve Libya’dan çıkarılması için süreç başladı.

ABD ve bölgedeki müttefikleri korku ve endişe içinde.

İran’ın Amerikan üslerini vurması bir milat oldu.

Dünyanın en güçlü ordusu, diplomatik dokunulmazlığını yitirdi.

Moral anlamda da İran ve Avrasya öne geçti.

Tahran rejimi, Amerikan ambargoları yüzünden ülke içinde yaşadığı halk muhalefetini aştı.

Hemen ardından talihsizce düşürülen Ukrayna uçağı bir nebze ABD’nin yardımına yetişti. (Bazı Rus uzmanlar, üretim hatalarıyla şaibeli Ukrayna Boeing’indeki güvenlik yazılımına Amerikan siber saldırısı  sonucu, uçağın İran hava savunmasınca füze olarak algılandığı iddiasını dillendirdi bu arada.)

Ama Süleymani’nin cenazesindeki milyonlar yoktu.

Sadece birkaç bin kişi sosyal medyada hafif bir meltem estirdi o kadar.

İngiliz Büyükelçisi ise suçüstü yakalandı.

“Benim Süleymani cinayetiyle alakam yok diyen İsrail de öyle.

NETANYAHU ‘LÜBNAN OLMASIN IRAK OLSUN’ DEMİŞ

Suikastin emrini veren Trump idi.

Ama asıl hazırlayıcısı İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo.

Netanyahu, Sabra ve Şatilla Kasabı Ariel Şaron’un çizmelerini giymiş, onu aratmamış bir Siyonist aşırı sağcı.

Pompeo ise eski bir evanjelik papaz. “Yalan söyledik, hile yaptık, aldattık” diye faaliyetlerini anlatan bir eski CIA Başkanı ve şimdi de Ziocon (Siyonist ile Neocon bileşimi) bir Amerikan Dışişleri Bakanı.

Trump’ı perde arkasından bu ürkünç ikili yönetiyor desek yalan olmaz.

Özellikle de Ortad Doğu meselelerinde.

2018’de İran’a yönelik özel bir birim kuran Pompeo idi.

Trump’ın İran ile olan nükleer anlaşmadan çekilmesindeki asıl fail de, ambargoları sıkılaştıran kilit isim de hep o idi.

Süleymani’nin başında bulunduğu Kudüs Tugayları’nı terörist ilan eden de Pompeo’ydu.

Bu bir ilkti.

Bir ülkenin yasal ordusunu terörist ilan etmek yani.

Süleymani suikastine giden yolun kaldırım taşlarını bu tombul İtalyan kökenli İsrail hizmetkarı döşemişti.

31 Aralık’ta Bağdat’taki Amerikan Büyükelçiliği işgalinden sonra Trump’ı her gün arayıp, Süleymani’nin Amerikan hedeflerine saldırı hazırlığında olduğunu söyleyen de o idi.

Trump zır cahilin tekiydi ama, Pompeo Süleymani’nin öldürülmesiyle Ortadoğu’da yeni bir savaş çıkacağının bilincindeydi.

Ve çıktı da.

Siz bakmayın şimdilik ortalığın durulduğuna.

Trump emlak işiyle daha az uğraşıp, Zbigniew Brzezinski’yi okusa bu hataya düşmezdi.

“Büyük Satranç Tahtası“ kitabının yazarı, Jeopolitik üstadı Brzezinski 2000’lerin başında ne demişti hatırlayalım:

İran’a yönelik bir saldırı, dünyada ilerici bir kargaşayı harekete geçirecek, siyasi bir ahmaklık eylemi olacaktır. Böylesi bir durumda ABD giderek daha yaygın bir düşmanlık nesnesi olur ve Amerikan hakimiyet dönemi erkenden sona erer. ABD şu anda dünyada açıkça baskın olmasına rağmen, uzun ve maliyetli direniş karşısında dayatma ve iradesini sürdürme gücü ya da kamuoyuna sahip değildir.”

Netanyahu mesela bunu iyi bilir.

Ve o yüzden de şimdi ortaya çıkıyor ki, suikasta ortak olurken çok itinalı davranmış ve Süleymani’nin Lübnan’da değil, Irak’ta öldürülmesini sağlamış.

Çünkü Lübnan’da öldürülse, Hizbullah’ı karşısında bulacak ve 2006’dakinden daha güçlü bir karşılık alacak.

Amerikan NBC Televizyonu’nun haberine göre olaylar şöyle gelişti:

CIA, Şam Havaalanı’ndaki kaynaklarından Süleymani’yi taşıyacak jetin ne zaman Bağdat’a hareket edeceğini öğrendi. İsrail istihbaratı da teyit etti. Cham Wings Airlines Airbus 320, Bağdat’a indiğinde havalimanındaki CIA ajanları yine bilgileri anı anına aktardılar sahiplerine. Gece 01.00’de Hellfire füzesi taşıyan 3 dron havalandı ve hiçbir engele takılmadan Süleymani ve Mühendis’i vurdu.

İran’ın balistik füze yanıtı da şöyle gelişti:

Yüksek rütbeli bir İran yetkilisi gece saatlerinde Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi’yi aradı ve Irak topraklarındaki Amerikan üslerini vuracaklarını, Iraklı askerlere zarar vermeyeceklerini bildirdi. Abdülmehdi buna karşı çıksa da karşıdaki yetkili kararlıydı. İran’ın vurduğu Ayn El Esad Amerikan üssü, son iki günde çok fazla sayıda askere ev sahipliği yapıyordu. Amerikalılar Şii bölgelerindeki üslerin çoğunu boşaltmışlardı ama Sünni Anbar bölgesindeki üs doluydu. İran, Abdülmehdi’ye sadece yarım saat süre vermişti. İşte o yarım saatlik sürenin içinde Amerikalılar ve diğer yabancı askerler Ayn El Esad üssünü terketti ve İran’ın attığı 16 modernize edilmiş “Fatih 313” balistik füzeleri Erbil ve Anbar’daki üsleri isabetle vurduğunda, askerlerin yatakları henüz sıcaktı.

Bu bir milattı çünkü, ABD’nin “ben vururum, beni kimse vuramaz” kanunu sona ermişti.

Danışıklı dövüş filan yoktu, sadece verilen bir kısa mühlet vardı.

Pearl Harbour’u vuran Japonya’dan sonra ilk kez İran, ABD üssünü vuran ülke olmuştu.

Ve Japonya’nın aksine her hangi bir cevap da gelmemişti.

İşte Brzezinski’yi dinlemeyen ve Netanyahu ile Pompeo gibi sadece İsrail’in dostu olan siyasetçilere güvenen Trump, dünyanın bu bölgesini beklenenden de erken terk edeceğini göstermiş oldu.

Burada sadece İran kazanmadı.

Tüm bölge ülkeleri kazandı.

ABD’nin topraklarından çıkması için meclisinde 170’e sıfır oy birliğiyle karar alan Irak Rusya’dan S400 tedariği için düğmeye bastı.

Türkiye, Libya’da büyük bir mesafe aldı ve kıta sahanlığı anlaşmasıyla kazandığı Mavi Vatanı’nı Moskova’daki ateşkes ile güvence altına aldı.

Hem de askeri değil diplomatik yollardan.

Ayrıca Türkiye – Suriye görüşmeleri de resmen başladı Moskova’da.

İdlib sorununu çözme sürecindeki Suriye de böylece büyük bir kazanım elde etmiş oldu.

Ama İran’dan sonra en büyük kazanan Rusya oldu.

Atatürk’ten sonra bence en başarılı lider olan Putin, Türkiye’den sonra Libya’ya da uzandı ve etki sahasını genişletti.

Bunu yaparken tüm bölge ülkeleriyle birlikte hareket etti.

Diplomasiyi tıpkı futbol sahasındaki Messi gibi götürdü.

Unutmadan, bir başka kazanan da Lübnan oldu.

Hizbullah’ın elindeki İran füzeleri test edildi ve İsrail’in korktuğu kadar etkili olduğu ortaya çıktı.

Bir başka kazanan da KKTC oldu.

Rusya’nın üs açması haberi Doğu Akdeniz’de artık Türkiye’nin yanında Rusya’nın yer alacağını ortaya koydu.

KKTC’nin resmen tanınması için artık pek bir engel kalmadı.

Moskova’da Libya görüşmeleri yapılırken, Yunanistan ile Güney Kıbrıs liderleri aralarında buluştular.

Yunanlıların ABD’ye Türkiye ile savaş durumunda yardım talebi de boşa çıktı.

Yunan Başbakanı Miçotakis’in Trump ile görüşmesindeki şu diyalog çarpıcıydı:

Miçotakis: Türkiye ile gerekirse savaşırız.

Trump: Peki ya Türkiye’ye yenilirseniz?

Miçotakis: Yenilmeyiz.

Yani Yunan lider beklediği destek mesajını alamadı Trump’tan.

Son gelişmeleri özetledim.

Ama başta da dediğim gibi, savaş henüz bitmedi.

Yeni başlıyor.