FÜSUN İKİKARDEŞ

Mustafa Biçer’i ilk kez HDP’nin Diyarbakır il binası önündeki merdivenlerde, annesinin elindeki fotoğrafla tanımıştık. Ayşegül Biçer, HDP kapısına dayanan annelerden. "Oğlumu dağa götüren PKK, aracı olan da HDP’dir. Onu geri alacağım.” diyordu, aldı da. Günlerce yaptığı çağrı dağları aştı, Mustafa annesinin sesini duydu. PKK’nın elinden kaçmayı başardı, devletine sığındı. Bugünlerde askere gitmeye hazırlanıyor. Birliğine katılmadan önce telefonla Mustafa’ya ulaştık. Nasıl bu tuzağa düştüğünü, gördüklerini, bildiklerini, yaşadıklarını sorduk.

'YPG DİYE KATILDIM'

  • Kaç yaşında oldun Mustafa? Nasıl katıldın bunlara? Kim aklını çeldi?

Gerçekte 2002 doğumluyum, ama kimlikte yanlışlıkla 2001 vurmuşlar. Buradan gittiğimde 17 yaşındaydım, şu anda 20 yaşındayım. O zaman okula gitmiyordum, açıktan lise okuyordum. Babamla boya işlerine gidiyordum. Sur olayları yeni olmuştu. Bayrakları her yerdeydi. Bazı videolar önüme düştü. Örgüt videoları. 'Her şerefli Müslümanın her bir Kürt'ün bu zulme karşı durması, savaşması lazım.’ diyorlardı videolarda. DEAŞ’a karşı çıkan insanların başını kesiyorlardı. YPG bunlara karşı duruyordu. Onlara internet üzerinden 'katılmak istiyorum' dedim. 16 Kasım (2018) akşam saati telefona mesaj geldi. 'Bir taksiye bin gel, seni alacağız' dediler. Aileme mektup yazdım. 'YPG ile savaşmak için gidiyorum' dedim. 'Askere karşı tek kurşun atmayacağım' dedim.

“Oğlumu geri alacağım.” diyen anne Ayşegül Biçer, dediğini yaptı. Askere gitmeye hazırlanan Mustafa'nın asker kınası da böyle yakıldı.

'SINIRI KAÇAKÇILARLA GEÇTİK'

  • Taksiyle mi kampa götürdüler seni?

Ben kendim Urfa’ya gittim, otogarda indim. Bir mağaza adı söylemişlerdi oraya gittim. Adam beni bekliyordu, 'gel buralarda gez biraz, seni alacaklar' dedi. Polis arkamda var mı, beni takip ediyor mu diye bakıyorlardı. Sonunda 'Bayrağın önüne gel' dediler, oraya gittim. Bir araçta iki kaçakçı vardı, beni aldılar, sınır yakınında, Akçakale’nin bir köyüne götürdüler. 19 Kasım’a bağlayan gece bir saat yürüdük, sınır hattına ulaştık. 20 dakika da sınır duvarı dibine kadar sürünerek ilerledik. Tam sınırı geçecekken, asker, komutana 'Abi kaçıyorlar' diye bağırdı. Duvarın altında kanalizasyon gibi bir tünel vardı, oraya atladık, Suriye’ye geçtim.

KOD ADI AGİDBARAN

  • Karşı tarafta seni bekliyorlar mı?

Tel Abyad tarafında bir kişiyle konuştum, kaydımı yaptılar. Agidbaran diye kod adı verdiler. Adres telefon, ana baba adı aldılar. İki üç gün kaldıktan sonra annemleri aradım. Onlar da konuştular. Elbiselerim yırtılmıştı, vücudumun bir kısmı kan içinde kalmıştı. Yeni elbise verdiler, yenilerin yanına getirdiler. Benden 2 gün sonra katılmış 35 yaşında biri vardı. Çocuğu vardı. Azad Ahmet kod adıydı. Sonra eğitime gittim 23 ay şelvan eğitimi gördüm.

  • O ne demek?

Şelvan, savaşçı demek. ‘Yeni şelvan’ eğitimi diyorlar. Suriye’ye yeni geçtim ya, birkaç saatliğine bir örgüt evine gittik. Düşünsenize bir eve giriyorsunuz, her yerde, duvarlarda PKK'lılarla YPG'liler yan yana! Aynıydı, PKK ile YPG birdi. Eğitim başladı, mecburen alıştık, artık yapacak bir şey yoktu… Beş ay sonra Deyrezor’a gittim. Haseke’de yeni kişiler gördüm, sonra Cemşit tugayına geçtim. Tugayda da ideolojik ve askeri eğitim var.

  • Ne anlatıyorlar ideolojik eğitimde?

Osmanlı'nın, Türklerin, Cumhuriyetin Kürtlere karşı tutumları. Sözde zulüm etmişler de şöyle böyle de... Sonra önderlik gerçeği diye bir ders vardı.

Mustafa Biçer Ayşegül Biçer

'GİTTİĞİMDE KÜRTÇE BİLMİYORDUM'

  • Neymiş o gerçek?

Apo’nun gerçeği, Apo’nun hayatı. İdeolojik eğitimde örgütün 90 öncesi ve sonrası anlatılır. 1990 öncesinde Abdullah Öcalan 'Yeni bir Kürdistan devleti kuracağız' diyordu. 90’dan sonra devlet paradigması kaldırıldı. Sadece demokratik bir toplum, halkın kendi kendini yürütmesi kaldı. Mesela Rojava’da sistem öyle.

  • Dersler hangi dilde veriliyordu?

Dersleri Kürtçe veriyorlar, ama dışarıdan gelenler varsa, anlatan Türkçe de bilir, Türkçe anlatır. Kürtçe bilmiyorsan Türkçe konuşmak serbest. Ben 2019’da Kürtçe bilmeden gittim, Kürtçe ve Arapça öğrenip geldim. Elime kitap aldım, cümle cümle çalıştım. Kendi kendime öğrendim. Yarın öbür gün kaçacağım, en azından dil öğrenirsem yanıma kâr kalır, dedim.

DİYARBAKIR ANNELERİ EKRANDA

  • E, gelelim Diyarbakır annelerine. Nasıl haberin oldu eylemden? Elinizde telefon, tablet falan yok değil mi?

Hiçbir şey yoktur. Akıllı telefon, internet, radyo, televizyon, hiçbiri! Dış dünyayla ilişki yoktur. Televizyonu yukarıdakiler izler. Ailemi de karargahta gördüm. Komutanlar izlesin diye Sterktv (Örgütün yayını) açıktı. Bir arkadaş geldi, 'Senin fotoğrafını gördüm' dedi. Ailem oradaydı. Haberim olunca Sofi Nurettin geldi bana, 'Televizyona çıkıp senin ailene karşı konuşman lazım.’ dedi. Moralsizdim, zaten kaçma fikri hep aklımdaydı. Tabii ısrar etti, emir verdi, yine 'Çıkman lazım. Bize lazım olan bir zamanda kullanacağız.’ dedi.

  • Kabul etmesen cezası ne oluyor? Dayak, kötek? İşkence?

Dayak yok ilk planda, ama tecrit ve tutuklanma durumu var. Çok beter. Mecburen çıkıp konuştum. Deyrezor’da kayıt yaptık. Kaydı yaptıktan birkaç ay sonra Barış Pınarı Harekatı başladı. Biz o zaman yeni bir eğitime girmiştik. Dedikleri gibi zamanı gelmişti. Kayıttan tam bir yıl sonra, kendimi 12 Ekim 2020 günü Sterktv’de gördüm. Onların kanalı, biliyorsunuz.

'TÜRK ASKERİ GELİNCE YEMEK ATEŞTE KALDI'

  • Ne eğitimi bu? Atış talimi falan mı?

Orta otomatik eğitimi. Yarı otomatik silahları öğrettiler. Eğitimin ilk günü geçti, ikinci gün mutfakçıydım. İlk grup eğitimden geri döndü, ‘Savaş başlıyor. Amerika Tel Abyad’dan çekildi, Türkiye operasyon yapacak. Hemen eşyalarınızı toplayın, mühimmatları toplayın.' dediler. Yemeği ateşin üstünde bıraktım. Grup olarak bizim taburu Tel Abyad’a verdiler, biz köy hattında kaldık. Gittikten sonra ayın 12’sinde (12 Ekim) sabah 8 buçukta Türkiye tarafından köye baskın yapıldı. İki kadın ve bendim. Kadınlar füzeciydi. Beni de koruma diye vermişlerdi. Saat 8’de ateş başladı. Füzeciler birileriyle konuştu, 'Hemen çıkın arabaya binin' dediler. İlk günden Türk askerine karşı silah sıkmayacağım demiştim, çok şükür o gün de sıkmadım. O köyler o gün Türkiye’nin eline geçti.

  • Yanında ölen kalan olmadı mı hiç?

O gün yan köyde ikinci bir grup vardı, 7 kişilik, hepsi de öldü. O zamanlar 710 kişilik gruplar gönderirlerdi. Şimdi 3 kişilik timlere döndüler.

Mustafa Biçer TGB’lilerle.

'KAÇMAK İÇİN DAĞA ÇIKTIM'

  • Hiç pişman olan yok mu? Anlatır mıydınız birbirinize? 

Yeni gelenlerden pişman olan vardı da birbirine söylemiyorlar. 'Başıma ne gelir belli değil' diyorlar.

  • Hiç çatışmaya girmeden 3,5 yıl geçti desene… Dönüş planını nasıl yaptın?

Mart’ın 18’inde Tabka’daydım. Tabur komutanı yanıma geldi. 'Dağdan grup istiyorlar gitmek ister misin' dedi. Baktım, sınırdan kaçış imkanı yok. Suriye sınırından kaçış yok. Mayın var, suikastçı var, gitmeye kalkanı vuruyorlar. Türkiye'nin kurduğu duvar var. İmkansız! Dağdan kaçış daha kolay oluyor, diye karar verdim... 'İsterim.' dedim. Ayın 19’unda Kobani’de bulunan Karakozak’a gittim. Suikast akademisi burası. Orada normal eğitim 6 ay, bizi hızlandırılmış 3 aylık eğitime aldılar.

  • Neler öğretiyorlar? Suikast nasıl yapılır falan mı?

Kalaşnikofu kullanma tarzları, Akis, M16 ve onun üzerine termal nasıl takılıyor, nasıl ayarlamasını yapıyorsun. Zagros, zırh delici suikast silahı… Onun dışında şiar (zırh delici suikast silahı) kullanmayı öğrendik. Örgüt 90'lı yıllardaki gibi mevzi savaşı vermiyor, Rojava’da bir şehir görüyorsan, altında iki katı vardır.

  • Sur’dan ders mi çıkartmışlar?

Sur’u, Nusaybin, Silvan'ı örnek alarak bunları yapıtlar. 'Sur’da aşağıda hastane olsaydı yenilmezdik' diyorlar.

SUİKASTÇI ZAP DAĞINDA

  • Hızlı eğitimden sonra kaçış planı devreye girdi herhalde?

Sonra Rojava Derik’e geçtik. İlk korona testi yapıldı bize. Bende korona çıktı, 15 gün karantinada kaldık. Sonraki negatif çıkınca, Irak’a geçiş için bir yol bulmayı bekledik. Temmuz ayı falandı, bir yol buldular. Silahımızı çantamıza kattık. 10 saatlik bir yol yürüdük. Bazı ülkelerin kaçar göçer halklarına katılıyorduk. Irak’ın Haşdi Şabi sınırına geldik. Sırtımızdaki çantalarda 30 kilo vardı. Tam ben geçerken Haşdi Şabi’nin adamı gördü! Kaçakçılar arasında silahlılar vardı, çatışma başladı, koşmaya başladık. Düşe kalka önce Şengal’e, sonra Kuzey Irak’a geçebildik. Şans eseri mayından kurtuldum. 18 gün kadar orada kaldık. Gari bölgesinde Meyruke’ye geçtik. Bir mağarada birkaç gün kaldık. Suriye Rojava'da düzenleme yapmışlar, beni Zap’a vermişlerdi, en zorlu alan olarak biliniyor. Suikastçı olarak gidiyordum.

  • Güven kazandın bayağı…

Örgütün güvenini kazanmıştım, evet. Bilerek eğitimde hep ön plana atlardım... Rojava’da tim komutanlığı yapıyordum. Kuzey Irak’a kurban bayramından bir gün önce geçtik, 19 Temmuz’du. Zap alanına geçerken Şeladize diye bir yer var. Arabayla geçmemiz gerekiyor. Bunun için köylü milislerin arabası gelecekti, ama bizim Türk SİHA'ları geziyordu, 2 gün arazide ağaç altında kaldık. Son gün suyumuz bitmişti. Ben orada zaten delirmiştim. Türk SİHA’nın altına fırladım, hareket ettim, beni görsün, vursun istedim.

PEŞMERGE POLİSİ KURTARDI

  • Macera filmi gibi… Sona yaklaştık herhalde?

Nihayet iki gün sonra milis aracı geldi. Medya Savunma Alanı deniyor. Türkiye ve Irak sınırını birbirine bağlayan alana böyle diyorlar. Eski Nissan tarzı dört kapılı araç geldi, üstümüze mavi bir bez attılar. 'Şeladize’den geçerken hareket etmeyeceksiniz. Peşmergelerin kontrol noktasından geçeceğiz' dediler. Kaçmak için son şansımdı. Bezi araladım, Barzani resmini ve bayrağını gördüm. Anladım ki kontrol noktasındayız. Tam kendimi arabadan atıyordum, arabaya öyle bir hız verdiler ki, beton üstüne düştüm. Atlama hızıyla hissetmedim, kafam yarılmış, kolum kırılmış! Ben atladıktan sonra milisler kaçıp gitti. Bendeki bombalar, silahlar araçla gitti. Peşmerge polisin yanına gittim. ‘PKK beni kaçırdı, Türk askerini ara, beni teslim et.' dedim. Ama o kadar soğukkanlı dinledi ki şüphelendim, beni ihbar eder diye. 10 dakikalık uzaklıkta şehir merkezine doğru koşmaya başladım. Elim kırılmış, başımda kan, elbisem yırtılmış… Koşarken yanıma bir araç geldi. İçinde biraz önce atladığım araçta yanımdaki genci gördüm, güvenemedim. Sonradan öğrendim ki o da benden sonra atlamış, kurtulmuş. Ama o dakika bilmiyorum tabii. Kuzey Irak’ta örgütü seven kişiler olabilir, diye düşündüm ve araca atlamadım hemen. Bir eve girdim, bir kadın vardı. Kürtçe 'Çabuk telefon ver' dedim, telefon yok. Şehir merkezinde herkes bana heval diye bağırıyor. Karakola giderken yanıma peşmergelerin bir arabası geldi. Kapısını da aralık bıraktım, bir şey olursa atayım diye. Kendimi emniyete almak için ‘Sizin şehriniz için çok önemli bir patlama olacak, beni karakola götürün.' dedim. Götürdüler. Orada 10 gün kadar yanlarında kaldım. 'Ailem evlat nöbetinde' dedim. 'Tamam seni göndereceğiz' dediler. Arabadan atladım diye çok keyifleri yerine gelmişti. Ailemle konuşturdular. Diğer gün, önce Türk Konsolosluğu ifademizi aldı, artık güvendeydim. Silopi’de İbrahim Halil sınırı kapısına teslim ettiler. Gözaltında olduğumu bile hissetmedim. Hakim ev hapsi kararı verdi. O kadar şok atlata atlata eve geldim. Eve geldiğim gibi anneler hareketi 3 yılına giriyordu…

YERALTI ŞEHİRLERİ

“Tabka’da, 2 ay Kobani’de kalıyorduk. Yeraltı kamplarımız vardı. Fayans döşenmiş, mutfağı yapılmış. İçinde langırtları, masa tenisi, televizyonu, kliması var. Erzak getirme yolları, yeraltı hastaneleri var. Tüm Kobani halkı geçebilir, köstebek dediğimiz araçlarla tüneli açmışlar. Yaralıları oraya götürüyorlar. F16 savaş uçakları oraya etki etmez! Tank geçebilecek kadar genişlikte. Onun dışında motorun geçebileceği tüneller var. Örgüt bünyesinde 10 şehir varsa, hepsi tünellerle çevrili. Bunlar beton tüneller. Jeneratörü, suyu var. Şu an Türkiye’deki lüks villaları düşünün, o vilları yeraltında yapıyorlar. Örgüt elemanları sıkılmasın diye. Kobani Türkiye’nin eline geçse, insan psikolojisi nasıl dayanır diye tatbikat yaptırırlardı.”

YENİDOĞAN BEBEK MAHMUR’A

”Yukarılarda kadına taciz duyduk ama gözümle görmedim. Bizim seviyelerde kızlara çok yaklaşırsan yanarsın. Evlenme, aşk hiçbir şekilde yok. Bazen birbirini sevenler oluyor, gizlice yapılan ilişkiler var. Hamile kalanı gördüm. Aldırma imkanı varsa aldırıyorlar. Mahmur’da bulunan bir çocuk hastanesi var. Doğduktan sonra çocuğu o hastaneye, anneyi de tekrar savaşmaya kampa gönderiyorlar. Kendi askeri hastaneleri var. Rojava’da Türkiye’deki özel hastaneler gibi hastaneler var. Amerika, petrolü satıp askere ayrı hastane yapmış. Halk için ayrı hastane var…”

ASKERİ LOJİSTİK AMERİKA’DAN

“Kendilerinin üssü var. Örgüte ait Antiterör Birlik Kuvvetleri var. Lojistik, yemek içmek, hepsini Amerika karşılıyor. YAT diye geçiyor, yani Yekiniye Anti Terör. Amerikalılar kendileri eğitim veriyor. Ben onlardan eğitim almadım. Silahların da onlardan geldiğini biliyor herkes. Örgütün elinde helikopterleri var, üzerinde eğitim görüyorlar. Kendi mermisini üretiyor. Türkiye'nin İHA’ları var, onları örnek alarak sabotaj için küçük tanklar geliştirmişler. Hepsi yüksek teknolojili, hepsi Amerika’dan besbelli. Ama örgütte hiç kimse Amerika’dan bahsetmiyor. Örgüt içinde Amerika ve Rusya’yı hain gösterirler. Çıkacak savaşta kimseye güvenmeyin, diyorlar. Şahin Cilo’nun ağzından duydum, yüz bin kuvveti var, dedi. Bizim gibi gönüllü gidenleri parasız terörist yaparlar. Bir de Suriye’den giden paralı teröristler var. Parayla suikast, çatışma yapıyorlar. Ayrıca örgüt içinde bir yıllık da zorunlu askerlik var.“ 

'HDP MİTİNGİYLE BUNLARA BULAŞTI'

Füsun İkikardeş nöbette Ayşegül Biçer’le görüşmüştü.

Anne Ayşegül Biçer, 8 Eylül 2019 tarihli Aydınlık’ta yayımlanan röportajında, oğlunun HDP mitingine katıldıktan sonra yoldan çıktığını anlatmıştı. Mustafa, Diyarbakır’da 17 Eylül 2017’de yapılan Adalet, Vicdan ve Demokrasi mitinginde yürüdükten sonra okuldan uzaklaşmış, örgüt yanlısı videolar ve mesajlarla haberleşmeye başlamıştı.  

Aydınlık