‘Kör sevgi ve kör nefret şaşı baktırır’ demiştik. Aslında sadece şaşı baktırmıyor, insanın adalet duygusunu köreltiyor ve vicdan terazisini bozuyor. Hükümetin birçok konuda kör nefret ve kör sevgi temelinde yaklaştığını onlarca yazımızda ortaya koyduk. Hükümetin adalet duygusunun köreldiğini ve vicdan terazisinin bozulduğunu sayısız yazımızda paylaştık. 2002’de iktidar yapılan AK Parti iktidarının hangi amaçlar uğruna desteklendiğini ve BOP’ta üstlendiği görevlerini anlatmaktan yorulmadık. Bu sebeple hem Suriye hem de Türkiye’de ağır eleştirilere maruz kaldık. En çok da bugün Erdoğan düşmanlığında mangalda kül bırakmayan münafıklar tarafından eleştirildik.

Solaklar, liboşlar, dinidarlar, bölücüler, tüccar siyasetçiler, ABDAB seviciler, başta Doğan Medya, yalaka dinci basın, bölücü yayın organları ve her akşam beyinlere zehir enjekte eden ekran güzelleri Ergenekon, Balyoz ve daha nice davaları savundular. Hedef gösterdiler, freni patlak kamyonlar, raydan çıkmış trenler misali saldırdılar. ‘Askeri vesayetten kurtuluyoruz, sivil demokrasiyi tesis ediyoruz, şeffaflaşıyoruz ve komşularımızla kucaklaşıyoruz, Kemalist Diktatörlük Rejimine karşı devrim yapıyoruz, Kürt mezalimini bitiriyoruz’ yalanlarıyla Erdoğan’a övgüler yağdırdılar.

Batı medyasında Erdoğan’ı, “Türkiye’yi askeri vesayetten kurtaran demokrasi kahramanı” ilan ettiler. Şivan Perver, Barzani, Tatlıses, Apo posterleri, huduttan sokulan PKK’lılar, Türkiye üzerinden Suriye’ye Kobani devrimi için sokulan Iraklı peşmergeleri çok sevmişlerdi. Devletin en mahrem odaları şeffaf demokrasi yalanlarıyla deşifre edildi. Onlar için Türkiye bağırsaklarını temizliyordu. Bu tablo ters yüz oldu. “Bu hücrelerden biz çıkacağız siz gireceksiniz” kehaneti gerçek oldu.

Şimdi ise Erdoğan’ı iktidara taşıyanlar, taşeronları, solaklar, liboşlar, dinidarlar, bölücüler, tüccar siyasetçiler, ABDAB seviciler, top yekun Erdoğan’a saldırıyor. Hepsi Kılaçdaroğlu, İmamoğlu, Davutoğlu, Bekaroğlu, Tanrıkulu’nu “umut” diye pazarlıyor. ‘Harami, diktatör, adalet katili, hukuku ayaklar altına alan, seçimde hile yapan, seçim sonuçlarına tahammül etmeyen Erdoğan’ açıklamalarıyla bir modern Hitler profili çiziyor.

ABD, İsrail ve AB’ye hizmette kusur etmeyenler, Erdoğan’ın ilahlaştıranlar, onu protesto edenler cezalandırılırken adalet ve hukuk ilkelerini unutanlar, aksine bu hukuksuzluğa çanak tutanlar, seçimlerdeki şaibeleri dillendirmeyenler, ekonominin talan edilmesine sessiz kalanlar, ABD, İsrail ve AB’yi rahatsız eden politikaları tasvip eden, İran, Rusya, Çin, Venezüella, Küba ile yakın ilişkiler bina eden Erdoğan’ı çarmıha giriyorlar. Hâlbuki doğru olan, Türkiye’yi felç eden Batı bağımlılığını ve bunu sağlayan iktidarları eleştirmektir. Türkiye’nin menfaatine hizmet eden yeni ilişkileri desteklemektir. Aynı zamanda Erdoğan iktidarının yanlışları, eksiklikleri ve millet menfaatine olmayan ekonomi politikalarını eleştirmektir.

Reklamdan sonra devam ediyor 

Ancak kör sevgi ve kör nefret duygusu ile hareket edenler ve şaşı bakanlar, “ya bendensin ya toprağın” mantığı ve particilik refleksleriyle sağlıklı düşünme yetisini kaybetmiştir. Buna en bariz örneklerden birisi S400 konusudur. Türk ve Rus siyasi ve askeri temsilcileri “S400 evet ama yetmez” diyor. S500 hava savunma sisteminin birlikte üretileceğini ifade ediyor. Bu açıklamalara rağmen konu hakkında toplumda üç ana farklı inanç var:

Birinci Cephe; S400’ün Türkiye’ye getirileceği konusunda ciddi bir şüphe taşımaktadır. Erdoğan’ın ABD’nin yörüngesinden çıkmadığını ve halen onun feleğinde yüzdüğüne inanmaktadır. Erdoğan’ın ABD ve AB’yi tercih ettiğini ancak bu ülkelerin beklentilerine cevap vermekte aciz kaldığını, demokrasi, basın özgürlüğü, hukuk ve daha nice konuda Erdoğan’ın sınıfta kaldığını ve müttefik ruhuna özellikle Suriye, Kıbrıs, İran, Rusya sahasında uygun olmayan davranışlar sergilediğini bu sebeple aslında Batı’nın Erdoğan’ı artık istemediğini iddia etmektedir.

Batının taviz vermesi halinde Erdoğan’ın Rusya, İran, Çin, Venezüella, Bolivya, Küba’yı satacağını, Suriye’yi bölmek isteyen ABD ile anlaşacağı, daha önce Çin ile yaptığı silah anlaşmasından vazgeçtiği gibi S400 projesini rafa kaldıracağı düşüncesine sahiptir.

İkinci Cephe; 15 Temmuz 2016 terör saldırısının TürkiyeABD ilişkilerinde ciddi bir yarık açtığı, bu yarığın kapanmasının imkan dahilinde olmadığı, ABD’nin yeni dünya dengelerinde artık derin bir kriz içinde olduğu ve tek kutuplu tekelci hegemonyasını kaybetmekte olduğuna müdriktir. Erdoğan’ı iktidara taşıyan merkezlerle Erdoğan arasında yaşanan sorunların bir oyundan ibaret olmadığına ve mecburiyetlerin Erdoğan’ı eski dost ve müttefiklerine karşı konumlanmaya zorladığına inanmaktadır.

S400 ile Türkiye’nin komşusu Rusya ile tarihi bir birlikteliğin temelini atmış olacağı, etrafını kuşatan ABD ve şürekasının olası bir saldırısına karşı elinde etkin bir hava savunma sistemini bulundurması onu herhangi bir tehdide karşı daha iyi koruyacağı, Ankara’yı ayaklarına pranga olan ve zarar veren geleneksel Batı ittifaklarına karşı siyasiekonomik kararlarda daha dirayetli ve başı dik yapacağı, bağımsız dış politikayı daha etkin hayata geçireceği, eksen kaymasının aslında Türkiye’yi bir bloktan başka bir bloka kaydırmayacağı, aksine Mustafa Kemal’in dengeli dış politika eksenine yakınlaştıracağı inancı egemendir.

Üçüncü Cephe; Kör nefret ve ABD uğruna şaşı bakanların cephesidir. Bazı CHP’li yetkililer ve HDP vekili, Meclis Plan ve Bütçe Komisyon üyesi Garo Paylan, bu cephenin bariz örnekleridir. “S400’e 25 milyar dolar para harcanacak. Bu parayı çiftçi, memur, emekli için harcayın” diyorlar. Ayrıca, “Burası da dananın kuyruğunu koparan noktadır, ABD ile Batı ile papaz olacağız, ambargolara maruz kalacağız” diyorlar. Çiftçi, memur, emekliyi öne sürerek ABD’yi aklama ve Türkiye’yi savunmasız bırakma sinsiliğidir. Hz. Ali’nin ifadesiyle “doğru ve hak söyler / kötü ve şer arzular” deyiminin en uygun düştüğü siyaset tarzı bu cephedir.

Mehmet Yuva

Aydınlık