Artık meşruti (padişahın şartına bağlı) bir meclis yerine, kendi iradesini eline alan bir meclis vardı. İşgal altındaki Türk yurdunda asker olmasına rağmen, önce ordu yerine önce meclis diyen bir önder vardı.

Lütfü Kırayoğlu

Ulusal Kurtuluş Savaşımızın muzaffer komutanı Mustafa Kemal Paşa, Türk ordularının İzmir’e girmesinden 7 hafta sonra ilk büyük devrimini yaparak 1 Kasım 1922 günü 600 yıllık Osmanlı saltanatına son verdi.

Büyük Millet Meclisinde saltanatın kaldırılması görüşmeleri ve Mustafa Kemal Paşanın devrimci iradesi tarihte eşine ender rastlanan sahnelerdendir.

Daha genç bir subayken cumhuriyet hedefini kafasına kazıyan Mustafa Kemal, çok sevdiği askerlik görevinden ayrıldığı 1919 yılının 7 Temmuzu 8 Temmuza bağlayan gece yarısı Erzurum’da Mazhar Müfit Kansu’ya şunları not ettirecekti:

1. Zaferden sonra hükümet şekli Cumhuriyet olacaktır.

2. Padişah ve hükümet hakkında gereken yapılacaktır.

3. Tesettür kalkacaktır.

4. Fes kalkacak, uygar uluslar gibi şapka giyilecektir.

5. Latin harfleri kabul edilecektir.

KANSU'YA ALDIRILAN NOTLARIN İKİNCİSİ

Erzurum ve Sivas kongrelerinden sonra Ankara’ya ulaşan Mustafa Kemal Paşa’nın bir öngörüsü daha gerçekleşecek ve İngilizler İstanbul’daki Meclisi Mebusan’ı basarak dağıtacaktı. Bunun üzerine Paşa derhal Ankara’da yeni bir meclisin toplanması çağrısında bulunacak, bu çağrıya uygun olarak tutuklanan mebusların yerine yenileri seçilerek 23 Nisan 1920 günü Büyük Millet Meclisi Padişah iradesi ile değil, ulus egemenliğine dayanarak toplanacaktı. Bu da bir anlamıyla devrim, yani adı henüz konulmamış cumhuriyetti.

Artık meşruti (padişahın şartına bağlı) bir meclis yerine, kendi iradesini eline alan bir meclis vardı. İşgal altındaki Türk yurdunda asker olmasına rağmen, önce ordu yerine önce meclis diyen bir önder vardı. Yeni Meclisin 1921 yılının Ocak ayında yaptığı anayasa gereğince meclisin niteliği de belirlenecek ve "Hâkimiyet bilâ kaydu şart milletindir" şiarı meclisin duvarına bir daha inmemek üzere asılacaktı.

Reklamdan sonra devam ediyor 

Büyük Millet Meclisi ordularının 26 Ağustos 1922 günü başlattığı Büyük Taarruz, 9 Eylül günü İzmir rıhtımında zafere ulaşacak ve işgalci İtilaf Devletlerinin çağrısıyla toplanan Mudanya Mütarekesi başarıyla sonuçlanınca işgalciler yeni bir manevraya girişerek, Lozan’da toplanacak barış görüşmelerine TBMM temsilcilerini de çağıracaktı. Bu çağrı 78 Temmuz gecesi Erzurum’da Mazhar Müfit Kansu’ya yazdırılan notların ikinci maddesinin hayata geçmesini hızlandıracaktı.

SIRANIN ÜZERİNE FIRLAYAN ATATÜRK

Lozan’a İstanbul hükümetinin çağrılması, Mustafa Kemal Paşa’yı büyük ve devrimci bir karar almaya götürdü. Olayların bundan sonraki gelişmelerini Atatürk’ün kendi kaleme aldığı Büyük Nutuk’ta şöyle izliyoruz:

"31 Ekim (1922) günü Meclis toplanmadı. O gün Müdafai Hukuk gurubu toplantısı oldu. Bu toplantıda Osmanlı egemenliğinin kaldırılmasının zorunluluğu üzerine konuştum. 1 Kasım 1922 günü Meclis toplantısında yine bu konu üzerinde uzun görüşmeler oldu... Üç komisyon bir odada toplandı. Biz çok kalabalık olan bu odanın bir köşesinde tartışmaları dinliyorduk. Bu biçim görüşmelerin istenilen sonuca ulaşmasını beklemek boşunaydı. Bunu anladık. En sonunda Karma Komisyon Başkanlığından söz aldık. Önümdeki sıranın üzerine çıktım. Yüksek sesle şunları söyledim. ‘Efendiler’ dedim. ‘ Egemenlik, hiç kimsece, hiç kimseye, bilim gereğidir diye, görüşmeyle, tartışmayla verilmez. Egemenli güçle, erkle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk ulusunun egemenliğine el koymuşlardır. Bu yolsuzluklarını altı yüzyıl boyunca sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk ulusu artık yeter diyerek, bunlara karşı ayaklanıp egemenliğini eylemli olarak kendi eline almış bulunuyor. Bu bir olupbittidir. Söz konusu olan ulusa egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız, sorunu değildir. Sorun zaten olupbitti durumuna gelmiş, bir gerçeği açıklamaktan başka bir şey değildir. Bu, ne olursa olsun yapılacaktır. Meclis ve herkes sorunu doğal bulursa, sanırım ki uygun olur. Yoksa gerçek yine yöntemine göre saptanacaktır. Ama belki birtakım kafalar kesilecektir."

Bu bir devrimci irade beyanıydı. Osmanlı sultanının işgalcilere tam teslimiyetinin ötesinde Atatürk ve arkadaşlarının ölüm fermanını imzalayan Padişaha rağmen kazanılmış bir büyük zaferin, altın tepsi içinde yeniden Osmanlı sultanına verilmesi ya da devrimin yoluna devam etmesi konusundaki tayin edici devrimci kararlılıktı.

"Belki birtakım kafalar kesilecektir" sözüne rağmen, burjuva devrimleri çağındaki pek çok devrimdeki kanlı olaylara karşın, bu ilk büyük devrim kansız olarak sonuçlanmış ve 1 Kasım 1922 günü meclisin ikinci oturumunda saltanata son veren yasa oybirliği ile kabul edilmişti.

Mustafa Kemal Atatürk’ün egemenlik konusundaki bu devrimci sözleri rastlantı değildir. O’nun şu sözleri de aynı devrimci kararlılığın ifadesidir: "Efendiler, milli egemenlik öyle bir ışıktır ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur. Milletlerin esareti üzerine kurulmuş olan kurumlar, her tarafta yıkılmaya mahkûmdurlar."

MÜCADELE ARKADAŞLARINA RAĞMEN DEVRİM...

Mustafa Kemal Atatürk bu büyük kararı yakın silah arkadaşları olarak bilinen tarihi kişiliklere rağmen almıştır. Saltanatın kaldırılacağı söylentilerinin yayılması üzerine bir gün Rauf Orbay Mustafa Kemal Paşa’yı Meclisteki odasında ziyaret ederek konu üzerinde bir akşam Refet Bele’nin Keçiören’deki evinde Ali Fuat Cebesoy’un da katılacağı toplantıya davet eder. Atatürk komplo kokan bu daveti kabul eder. Toplantıyı düzenleyenler saltanatın sürmesi konusunda güvence istemekte, "kursağımızda padişahın ekmeği var" diyerek duygu sömürüsü yapmaktadırlar. Durumun hassas olduğunu gören Atatürk yatıştırıcı bir konuşma ile konunun "bugünün işi olmadığını" söyler.

Ne var ki Lozan görüşmeleri konusunda emperyalist devletlerin İstanbul hükümetini davet eden tertipleri devrimci bu kararı zorunlu kılınca Atatürk 1 Kasım öncesinde Rauf Orbay’ı Meclisteki odasına çağırarak "Halifeliği ve Padişahlığı ayırarak Padişahlığı kaldıracağız. Bunun uygun olduğunu kürsüden söyleyeceksiniz" der ve başka bir söz söylemez. Nitekim Rauf Bey bu konuyu 1 Kasım öncesi iki kez kürsüde dile getirir ve bununla da yetinmeyerek Padişahlığın kaldırıldığı günün bayram olarak kabul edilmesini de önerir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimci kararlılığı Rauf Orbay’a bu konuşmayı yaptırmıştır. Ancak Cumhuriyetin ilanından sonraki tutumu Keçiören toplantısından farklı olmayacaktır. 1 Kasım 1922 öncesi ve sonrası gelişmeler tarihte herkesi yerli yerine oturtmuştur.


Aydınlık