FInancIal Times’tan (FT) bir haber: “Türkiye’nin Rusya ile ticareti ABD baskısının ardından düştü.” Habere göre bu yıl, geçen yılın ilk çeyreğine göre Türkiye’nin Rusya ile ticaretinde üçte birlik bir düşüş olmuş. ABD’nin 22 Aralık 2023’te Rusya’ya yönelik yaptırımları genişleten ABD Başkanlık Kararnamesiyle, “ikincil yaptırım” olarak nitelenen uygulamayla Rusya ile işlerde aracılık eden finans kuruluşları hedefe konmuştu. FT, Türkiye’nin 2024 yılı ilk çeyrekte Rusya’ya ihracatındaki düşüşü, “bu yaptırımların meyvelerini vermeye başlaması” olarak niteliyor.

ABD İLE SANAL BAHAR HAVASI TÜRKİYE’Yİ VURUYOR

FT durumu şöyle yorumluyor: “TürkRus ticaretinin yavaşladığına dair işaretler, Ankara’nın Washington’la ilişkilerinin bu yıl iyileşme gösterdiği bir dönemde de ortaya çıkıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç’in NATO’ya katılımına ilişkin vetosunu kaldırırken, ABD, Türkiye’ye milyarlarca dolar değerinde F16 savaş uçağı satmayı kabul etti”. (FT, 30 Nisan 2024)

Yine FT’den başka bir haber, “Ankara’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığını azaltmak için” ABD’den sıvılaştırılmış doğalgaz almak için görüştüğünü bildiriyor. 10 yıllık olması hedeflenen anlaşmanın yılda 1,1 milyar dolarlık 2 buçuk milyon ton LNG alınmasını içerdiği bildiriliyor. FT’ye konuşan Enerji Bakanı Alpaslan Bayraktar, Ankara’nın, Rusya ile uzun vadeli sözleşmelerinin 2025’te, İran’la olanların ise bir sonraki yıl sona ermesinden önce doğalgaz tedariğini “çeşitlendirmeye” çalıştığını söylüyor. (FT, 28 Nisan 2024)

Türkiye’nin enerji tedariğini çeşitli kaynaklardan sağlamasının iyi olduğu söylenebilir. Fakat o zaman şu soruyu soralım: Bu çeşitliliği sağlarken, her alışverişini aynı zamanda bir siyasi bedelle faturalandıran ABD dışında seçenek yok mu? Türkiye’nin, Irak ve İran ile çok daha hesaplı ve bütün tarafların yararına enerji tedarik edebileceği biliniyor. Oysa, Rusya konusunda ABD yaptırımlarına boyun eğen Ankara, İran’a karşı ABD ambargolarına da uyuyor. Rusya ile ortaklık içindeki Türkiye’nin Asya ile Avrupa arasında en önemli enerji koridoru olması projesi de izlenen politika ile çöpe atılıyor. Bu da, hem Türkiye’nin daha pahalı enerji tedariğine hem de uluslararası ilişkilerde elinin kolunun bağlanmasına yol açıyor.

Buna, Türkiye’nin ABD ile anlaşmalı olarak Ukrayna’nın silah ihtiyacını karşılamak için giriştiği çalışmaları da ekleyelim. Ankara’nın Ukrayna için 155 milimetrelik top mermisi üretimine başlaması ve Ukrayna’ya silahlı insansız hava aracı temini gibi açıkça Rusya’ya karşı Ukrayna’nın yanında yer aldığını gösteren eylemleri, Türkiye’nin hem ekonomik hem de enerji güvenliği açısından risklerin büyümesine yol açıyor.

ORTAK PAKET

Öte yandan, özellikle Rusya ile ilişkilerde hesaba katılması gereken çok önemli bir nokta var. Evet Türkiye doğalgaz ihtiyacının çok önemli bir bölümünü Rusya’dan karşılıyor. Ancak aynı zamanda Rusya Türkiye’nin en önemli dış ticaret ortağı. Dahası Türkiye’nin dış ticaret açığının kapatılmasında belirleyici önem taşıyan turizmde Rusya’dan gelen turistler başı çekiyor.

Bütün bunlardan daha önemlisi, Rusya’nın, Atlantik’in tehdit ve dayatmalarına maruz kalan Türkiye için bir müttefik olması. Açıkça ortada durmaktadır: Irak’ın parçalanması, Suriye’nin bölünmesi operasyonu, Rusya ile savaş, Çin ile İran’ın savaşla tehdit edilmesi ve boğulmak istenmesi ve Filistin’deki katliam ile Türkiye’nin bölünmesi ortak bir Atlantik paketinin parçasıdır. Dolayısıyla, adı geçen her yerde ABD önderliğindeki Atlantik cephesinin elde edeceği her kazanım Türkiye’nin aleyhinedir. Rusya’nın, Çin’in, İran’ın, Irak’ın, Suriye’nin kaybı Türkiye’nin kaybıdır.

Bu koşullarda “ABD ile bahar havası peşinde koşarak”, ABD saldırganlığını dizginlemek mümkün değildir. Bu hayale dayanarak izlenen politika, Türkiye için tehditlerin büyümesine yol açmaktadır.

Aydınlık