Serbest piyasada finansallaşmış sistem, reel ekonominin üzerine karabasan gibi çöküyor. Kurgusal açıklamalarla kurda hareketlilik yaratıp, çıkar sağlıyorlar. Bankacılık Kanunu’na muhalefet edenlere hukuki sorumlulukları hatırlatılmalı!

Türkiye ekonomisi zorlu bir süreçten geçiyor. Hükümetin reel kesimi desteklemek iddiasıyla ortaya koyduğu düşük faiz politikası, sıcak paranın çıkışının yanında, yerleşik tasarruf sahiplerinin varlıklarını korumak amacıyla dövize yönelmesi yüzünden TL hızla değer kaybediyor. Faiz indirim sinyalinin verildiği eylül ayı başında 8.40 TL civarında olan dolar kuru önceki gün 14.70 TL'nin üzerine çıktı. Merkez Bankası'nın “yüklü tutarda” olduğu öne sürülen müdahalesiyle kur aynı gün 13.60 TL'ler seviyesine indi. Pazartesi gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başkanlığında Merkez Bankası Başkanı ve kamu bankalarının genel müdürlerinin katıldığı ve beş saat süren bir toplantı yapıldı. Dün dolar kuru güne 14 TL'nin üzerinde başladı. Gün içinde 14.30 TL seviyelerinin üzeri görüldü. Merkez Bankası önceki gün dördüncü kez piyasaya müdahale etti ve daha önceki müdahalelerde olduğu gibi sağlıksız fiyat hareketlerinin gözlendiğini belirtti. Hazine ve Maliye Bakanı Nebati de, gerek iş insanları ile yaptığı toplantıda gerekse ekonomi gazeteciliği ile arasında ciddi mesafe bulunan Habertürk yazarına yaptığı açıklamada yurt içi yerleşiklerin döviz talebinin olduğuna dikkat çekti. Biz de dün yayımlanan haberimizde Bakan Nebati'nin “kredi çekip döviz almayın” uyarısına yer verdik. Konuştuğumuz iş insanları bu çağrıya hak vermekle birlikte öncelikle bakanların ve milletvekillerinin bazı bürokratların bu yönde spekülatif alımlar yapıp yapmadıklarının denetlenmesini istediler.


NE DEDİĞİNİZE DİKKAT EDECEKSİNİZ'!

Ekonomi dediğimiz yapı ekonomik aktörlerin faaliyetleri sonucu ortaya çıkar. Günümüz serbest piyasa düzeninde ise finansal sistem reel ekonominin üzerine adeta karabasan gibi çökerek spekülasyonlarla pazarı yönlendirir. Ekonominin aktörleri ekonomiyi yönetenlere güven duymuyorsa her türlü spekülatif söyleme açık hale gelerek kararlarını verirler ve piyasalarda da bu şekilde yön bulur. Bu durumdan istifade eden spekülatörler zaman zaman ellerinden araçları da kullanarak ortamdan iktisadi veya siyasi çıkar sağlamaya çalışırlar. Buradan mühim olan bu ortama mahal vermemektir. Nitekim uygulanan politikalara karşı bir “güven” sorunu olduğu açık. Bu nedenle Bakan Nebati de “bize güvenin” mesajını defaatle dile getiriyor. Bu güven sorununun bir kısmı siyasi kutuplaşma yüzünden olduğu kadar önemli bir kısmı da ekonomiyi yönetenlerin kendi kitlelerine hitap ederken diğer cepheyi düşünmeden sarf ettikleri sözlerden de ileri geliyor. Özellikle yaptığınız açıklamalarda “serbest piyasa düzenine bağlılık” yemini ediyorsanız ne dediğinize dikkat edeceksiniz.

HIRSIZIN HİÇ Mİ SUÇU YOK?

Berat Albayrak dönemi öncesinde “Cumhurbaşkanı Ekonomi Danışmanı” sıfatıyla açıklama yapanların söylemleri ile piyasalar yön bulurdu. Albayrak göreve geldiğinde ekonominin tek kaptanı olarak spekülatif hareketlere mahal verecek bu tür açıklamaların yapılmasının önüne geçti. Ancak kendisi de samimi dilinin kurbanı olarak, “Dolarla mı maaş alıyorsunuz?”, “Kura bakmıyorum.” sözleriyle tarihe geçti. Oysa Albayrak'ın iki söyleminin de önünü arkasını aldığınızda anlamlı bir neoliberalizm eleştirisi vardı. Fakat algı yönetimi yapanlar üstün geldi ve bu sözlerle ekonomik aktörlerin tercihleri olumsuz yönde yönlendirildi. Yine hükümet kanadınca dile getirilen “Dolar alan yaya kalır.”, “Faiz haramdır.” vs. gibi söylemler de bağlı kalınacağı ifade edilen serbest piyasa düzeni gerçekleri ile bağdaşmadığından, algı yönetiminde üstünlüğü elde edenlerce pek ala aleyhte kullanıldı. İş o noktaya vardı ki önceki Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan bile, cümlelerini dikkatle seçtiği halde sözleri anlamsız ve kötü niyetli bir şekilde çarpıtılarak, bundan nasibini aldı. İşin ayyuka çıktığı nokta ise “Cumhurbaşkanı konuşurken alkışlamadı” fotoğrafı oldu.

YOK BU KADAR ÖZGÜR BİR ÜLKE!

Girilen süreci ve politikaları kendi bakış açıları itibarıyla eleştirenlerin yanında bir koro var ki ekonomist olmadıkları halde kendilerini ekonomist ilan edenlerin ekranlarında veya sosyal medyada bin türlü dezenformasyon örneği sergiliyorlar. Bunlara, zaman zaman muhalefet partilerinin bünyesinde çalışan ekonomistler de dahil oluyor. Yakın zamandan iki örnek verelim. 2018 yılı Ağustos ayı kur şokunun hemen öncesinde bazı kimseler ekranlara çıkıp bankacılık kanununa aykırı bir şekilde “Paranızı çekin” tavsiyesi yaptı. Bu kişilere dava açıldı ancak öğrendiğime göre ceza kayda değer bir cezası olmadı. Oysa bu tür bir söylem ekonomik aktörleri speküle ederek, finansal sistemde kriz çıkaracak derecede piyasa bozucu bir faaliyet değil de nedir? Yine bu hafta içerisinde Katar ile yenilenen SWAP anlaşması üzerinden dolar/TL kuru için bir seviyenin belirlendiği palavrası “piyasada böyle bir dedikodu dönüyor” denilerek çok izlenen bir YouTube kanalında ifade edildi. Oysa ekonomi ile iştigal edenler SWAP anlaşmasının ne olduğunu ve böyle bir kur taahhüdünün olamayacağını bilirler. Diğer yandan böylesine hassas bir ortamda herkes “dolar toto oynarken”, yetkililere veya uzmanlara danışmadan dedikoduların binlerce kişinin takip ettiği yayınlarda dile getirilme sorumsuzluğuna şahit oluyoruz. Türkiye söylenenin aksine o kadar özgür bir ülke ki ekonominin hassas bir süreçten geçtiği çarşı pazarın yangın yeri olduğu ortamda YouTuber'lar bile “ekonomist” sıfatıyla ekonomik aktörleri yönlendiriyor, gazeteci sorumluluğu taşıyanlar dedikoduları haber diye sunuyor, sunulmasına zemin hazırlıyor, bankacılık kanununa muhalefet edenlerden kimse hesap bile sormuyor!

HEPİMİZ AYNI GEMİDEYİZ!

Öte yandan faiz indirim süreciyle birlikte ise iş daha da çetrefilleşti. Yerleşik ortodoks politikaların tersine işletilmeye çalışılan model ile sıcak paraya kapılar kapatıldı. Paradan para kazanmak yerine üretimden para kazanmanın esas olacağı bir model kısa ve zor yoldan oturtulmaya çalışılıyor. Elbette bu süreçte bir yol kazasına uğrama riski olduğu da bir gerçek. Yerleşiklerin bu derece dolarize olduğu ortamda verilen her mesajın, sarf edilen her kelimenin TL üzerinde ilave etkisinin olduğu görülüyor. Türkiye belki de hiç beceremediği “sözlü yönlendirmeyi” bu süreçte zor yoldan öğrenmiş olacak. Ancak ekonomi yazan çizenlerin de hükümet cehanından gelen bir takım gayri ciddi söylemlere karşın vatandaşın ekmeğini düşünerek hareket etmesi gerekiyor. Öyle bir ortamdayız ki Merkez Bankası müdahalelerine rağmen TL'deki kan kaybı durmuyor. TL'deki her kuruşluk kayıp, dövize endeksli piyasa yüzünden fiyatlara yansıyor. Vatandaşın alım gücünü eritiyor. Bu da eline bir miktar para geçenin dövize veya altına yönelmesine bazı kimselerin de sistem dışına para çıkarmalarına neden oluyor. Aman dikkat. Bakan Nebati'nin dediği gibi “Hepimiz aynı gemideyiz.”


Recep Erçin/Aydınlık