Yayınlanan bildiri en temelde Mavi Vatan’ın karşısındadır. Çünkü savaşan ordunun, devletin ve milletin karşısındadır. Mavi Vatan’ı savunan yiğitlerin hedefini şaşırtmayı amaçlamakta ve onu cephelerinden uzaklaştırmaktadır. Bu noktada Milli Savunma Bakanlığı’nın yapmış olduğu açıklama örnektir.

Yıldırım Gençer / TGB Genel Başkanı

104 emeklinin 3 Nisan Cumartesi gecesi yayınladığı bildiri, yayınlayanların gördüğü Türkiye’yle gerçek arasındaki uçurumun büyüklüğünü göstermektedir.

Bildiride dikkat çekilen tehditlerle, Türkiye’nin önündeki tehditler arasında dev bir okyanus farkı var. Bildiri savaş cephesinden bakan bir askerin bildirisi olmaktan çok uzak. Aksine savaşın karşı cephesinde.

Türkiye’nin savaş döneminde yazılan bu bildirinin pusulası bozuk, rotası yanlıştır. Bildiri, Türkiye’nin Atatürk’e doğru ilerleyen dümenini terse kırmayı hedefliyor.

BİLDİRİ HANGİ İKLİMDE YAZILDI?

Öncelikle bildiri sürtünmesiz bir ortamda, bulutların üzerinde yazılmadı. Türkiye’nin vatan savaşı koşullarında yazıldı. Türkiye bugün Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın da ifade ettiği üzere İkinci İstiklâl Savaşı'ndadır. Bu savaş, Türk milletinin ve onun öncülerinin 2014 baharında Ergenekon duvarlarını yıkmasıyla başladı. Ardından gelişen PKK’nın temizlenmesi, FETÖ darbesinin bozguna uğratılması ve FETÖ’cülerin tasfiyesi, ABD emperyalizmine karşı sınır içi ve sınır dışı harekatlar savaşın gelişim sürecini göstermektedir.

Savaş hâlâ devam etmektedir. Kazanılmış mevzilerimizin üzerine koyarak ilerlediğimiz Karabağ, Suriye’nin Kuzeyi, Doğu Akdeniz gibi önemli cephelerde büyük aşamalar kaydettik.

Arkada bıraktığımız kısa sürede KKTC’de Ersin Tatar’la büyük bir zafer kazandık, ardından Karabağ’da 30 yıllık bir işgale son verdik ve vatan topraklarına kavuştuk.

Savaş devam ederken tehditler de farklı cephelerde kendisini göstermektedir. Aydınlık gazetesinin 3 Nisan günü yayınladığı manşet bütün milletimizce uyarıcıdır. ABD, Yunanistan’a üsler kurmuş, Dedeağaç’tan Girit’e kadar namlularını Türkiye’ye çevirmiştir.

Diğer yandan ABD, Karadeniz’de Ukrayna üzerinden karışıklık yaratmakta ve bu karışıklığın esas hedefini de Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmektir.

Türkiye, HDP/PKK terörüne karşı devrimci adımlar atmaktadır. Bu çerçevede Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı HDP’nin kapatılması istemine ilişkin Anayasa Mahkemesi'ne başvuruda bulunmuştur.

İşte 104 emeklinin hazırladığı bildiri bu iklimde yazılmıştır.

Denizlerimiz bu kadar sıcak, tehditler bu kadar yakıcıyken bildiride bu tehditlere dair bir cümle geçmemektedir.

Bildirinin imzacılarına soruyoruz:

Libya’ya giden ticaret gemimiz ABD eliyle baskına uğradığı zaman neden ordumuzun yanında olduğunu ifade eden bir bildiri yayınlanmadı?

ABD, İsrail, Fransa, Yunanistan ve GKRY ülkemize karşı Nemesis, Noble Dina, İskender tatbikatları gerçekleştirirken bir bildiri neden yayınlanmadı?

ABD, Güney Kıbrıs’a silah ambargosunu kaldırıp, Girit’e yığınak yapıp KKTC’yi tehdit ederken bir bildiri neden yayınlanmadı?

Denizlerimizde yaşanan bu gelişmeler, bir bildiri yayınlamaya değmez mi?

İRTİCAYA KARŞI GÖRKEMLİ MÜCADELE

Hazırlanan bildiri, yukarıda saydığımız cephelerde kahramanca savaşan Mehmetçiğimize destek, görüş, kuvvet vermenin tam aksine Mehmetçiğimizin moralini bozacak ve onu düşmana karşı güçsüz düşürecek sorumsuzluktadır.

Bildiri, Türkiye’nin öncelikle sorunlarına dokunmazken münferit bir görüntüden irtica tehlikesi yaratıyor ve olmayan bir Montrö Sözleşmesinin kaldırılması gündemini hortlatarak bir tartışma yaratıyor.

Peki Türkiye’de gerçekten bir irtica tehlikesi var mı? Tekkede yayınlanan görüntü hepimizi rahatsız etmiştir ve MSB konuyla ilgili soruşturma başlatmıştır. Tekkede asker olmaz. Gereken yapılacaktır. Fakat bir görüntü üzerinden bir irtica yaygarasının gerçekle ilişkisi yoktur.

Eğer Türk Ordusu, Türk devleti ve Türk milleti ABD’ye yenilirse bir irtica tehlikesi vardır. Asıl irticanın kaynağı ABD’dir. ABD’yle savaşmadan irticayla savaşılmaz. Türkiye’nin yakın geçmişinde irticayı besleyen ve onu devletin merkezine yerleştiren ABD’dir. Fakat bildiri irticadan bahsederken bir kelime bile ABD’den bahsetmemektedir.

TSK içerisinden FETÖ kapsamında 21 bin asker tasfiye edildi. Sorarız; bundan daha büyük irticayla mücadele mi var? Türkiye irticayla mücadele açısından en parlak ve görkemli günlerini yaşıyor. FETÖ tasfiye edilmiş, Adnan Oktar, Alparslan Kuytul, Süleymancı cemaatlere operasyonlar düzenlenirken hortlatılan bu irtica gündemi ve suçlaması, irticayla mücadele eden orduyu hedef alıyor.

Yine irtica söylemiyle ayağa kalkan siyasi partilerin Adalet Yürüyüşüyle hapislerdeki FETÖ’cüleri ve PKK’lıları masum ilan ederek hapisten çıkarma gayretleri de iki yüzlülüğün en büyük örneğidir.

Türkiye, irticaya karşı tarihinin en büyük mücadelesini vermektedir. Bu noktada orduya verilecek tek tavsiye; moral ve cesarettir.

Yayınlanan bildiri aynı zamanda Türk ordusu ve Türk Milleti arasına da fitne atıyor. Orduda bir irtica tehlikesi varmış gibi göstererek milletle olan bağlarını zayıflatmayı amaçlıyor.

MONTRÖ YALANINA BALIKLAMA ATLAYANLAR

Bildirinin diğer bir teziyse Montrö Sözleşmesinin tartışmaya açılması. Peki bunun dayanağı ne? TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un Habertürk ekranlarında Muharrem Sarıkaya ile gerçekleştirdiği röportaj.

Şentop, Sarıkaya’nın “Belki bugünkü Cumhurbaşkanı olmaz da bir başkası gelip Türkiye’yi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden de, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nden de çekebilir mi?” sorusuna “Evet yapabilir. Bunu sadece bizim cumhurbaşkanımız ya da bakanlar kurulumuz değil, Almanya da yapabilir, Amerika da yapabilir” yanıtını verdi.

Ardından Şentop, “Ama mümkün ile muhtemel arasında bir fark vardır. Marmara Denizi’nde ayran yapabilmek mümkün müdür, mümkündür, yeterli yoğurt bulursanız yapabilirsiniz. İhtimal ise gerçeklerden hareketle yapılabilecek bir şeydir” dedi. Aslında bu açıklamasıyla bunun mümkün olmadığını ifade etti.

Fakat 4 gün sonra ifadeyi daha da berraklaştıran TBMM Başkanı Şentop, bir açıklama daha yayınladı ve orada da ‘’Lozan gibi Montrö gibi anlaşmalardan çıkmanın söz konusu olmayacağını da açık bir şekilde söyledim. Bunun imkansızlığını ifade ettim. Başta Montrö olmak üzere Türkiye’nin taraf olduğu, İstiklal Harbi’yle elde ettiğimiz mevzilerle ilgili hiçbir düşünce aklımızdan geçmemiştir’’ ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ‘’Montrö’den çıkmak gibi bir niyetimiz yok’’ diyerek tartışmayı da noktalamıştır.

Her iki açıklamaya baktığımızda da Montrö Sözleşmesine karşı bir tavrın olduğunu görüyor muyuz? Çok küçük bir azınlığın dışında Montrö’ye karşı olumsuz bir tavır yoktur. Fakat 104 emekli bu sözleri dikkate alarak metnin merkezine Montrö eleştirisini yerleştirmiştir.

Montrö Sözleşmesi Türkiye’nin çok önemli bir kazanımıdır ve savunmamız gerekir. Fakat

Montrö kaldırılırsa egemenlik kaybı yaşanır gibi ifadeler düşmanı cesaretlendirmekte ve yanlış bilgiler içermektedir. Egemenliğimizi Mehmetçiğimizin süngüsü sağlar. Türk Ordusu yenilirse egemenliğimiz tehdit altında olur.

BİLDİRİ MAVİ VATAN’IN KARŞISINDA

Yayınlanan bildiri en temelde Mavi Vatan’ın karşısındadır. Çünkü savaşan ordunun, devletin ve milletin karşısındadır. Mavi Vatan’ı savunan yiğitlerin hedefini şaşırtmayı amaçlamakta ve onu cephelerinden uzaklaştırmaktadır. Bu noktada Milli Savunma Bakanlığı’nın yapmış olduğu açıklama örnektir. Bildiri sözde ordunun yanındadır ancak savaşan ordu ‘’bu bildiri bizi hedef almakta, askerimizin moralini bozmayı hedefliyor’’ demiştir.

Ve bildiri Atatürk’ün karşısındadır. Bildiri içerisinde geçen ‘’Atatürk İlke ve Devrimleri’’ kuru bir temennidir. Bildiride Atatürk’ün cepheleri yok, Atatürk’ün savaşı yok. Bildirideki Atatürk mercekle irticacı arıyor, ordu savaşırken köşesinde oturuyor. Böyle bir Atatürk ne tarihte ne de günümüzde vardır.

Kurtuluş Savaşı verirken bir grup emeklinin orduya karşı böyle bir bildiri yayınlamasına Mustafa Kemal Atatürk’ün tepkisi ne olurdu? Savaşan ordunun karşısına dikilip parmak sallayanlara geçit vermezdi. Atatürkçülük de savaşta sınanır. Savaşan ordunun karşısında olanlar Atatürk’ün de karşısındadır.

Bildiriyi canhıraş savunan sözde Atatürkçü ve milliyetçilerin de derdi ne zafer ne de Atatürk’tür. Gözleri Erdoğan düşmanlığından kör olanların varacağı rota olan Amerikancılığa emin adımlarla ilerliyorlar.