Nihat Genç, '


Cumhuriyet Gazetesi'ndeki Soros/HDP çizgisini eleştiren bir yazı kaleme aldı.

İşte o yazı;

Cumhuriyet yazarı Bartu Soral Cumhuriyet Gazetesi'ndeki Osman Kavala yaygarası üzerine bir yazı yazdı, mahkeme, hukuk, haklar, tabii ki savunulacak ama Osman Kavala ismi ve kişiliğini de unutmayalım, ve bir hukuki haksızlık üzerinden geçmişte benzerlerini yaşadığımız üzere Osman Kavala ismine bir 'özgürlük kahramanı' portresi çiziliyor, demeye getiren, bu minvalde ve bu anlama gelebilecek kendi siyasi duruşunu açıklayan bir yazı.

Yazmaz olaydı, aynı gazeteden Orhan Bursalı, Ali Sirmen, Zeynep Oral, Enver Aysever, Özlem Yüzak, Zafer Arapkirli, Bartu Soral'a 'insan hakları, hukuk, aydınlanma ve özgürlük' dersleri veren karşı yazılar yazdılar. Hatta Zeynep Oral 'Bartu Soral'ın yazısından iğrendiğini kustuğunu belirtti.

Bu yazıları üstüme aldım çünkü Bartu Soral'ın yazısıyla aşağı yukarı aynı anlama gelebilecek bir yazıyı Bartu Soral'dan bir kaç gün önce hem ekranda hem Odatv ekranlarında ben de dile getirdiğim için Cumhuriyet Gazetesi yazarlarının 'adam edici' 'terbiye edici' yazılarından aman aman çok korktum.

NE OLUR VURMAYIN AĞBİ

Orhan Bursalı, Zeynep Oral, Ali Sirmen, Enver Aysever, Özlem Yüzak ve Zafer Arapkirli'nin Bartu Soral'a ayar veren öfkeli ve çok bilmiş çıkışlarını okuyunca dolayısıyla bizler de 'insan hakları' 'hukuk' 'özgürlük' ve sınırları hakkında epey bilgimiz oldu, ne diyelim, 'elinizi ayağınızı öpeyim, bir daha yapmam ağbiler'!

Vallahi bir daha yazmam ağbi, Osman Kavala'ya bir daha dil uzatmak mı, haşa, bir daha yazarsam elim kırılsın, o aydınlıkçı aydınlanmış bokunuzdan yiyim ağbi, ben ettim, siz etmeyin.

Doğru diyorsunuz ağbiler, biz insan hakları, özgürlük, hukuk, savunma, mağduriyet, ne biliriz, Urfa'da Oxford mu vardı ağbi, cahil sürüleriyiz.

Keşkem sizler gibi özgürlükçü insan hakları savunucusu olabilsem, keşkem ben de Sözcü, Cumhuriyet ve Halk TV'nin Atatürkçü yazarlarından olabilsem, ne olur vurmayın ağbi, tamaam ağbi..

(FETÖ’cü Çarpışma dizisi, sümüklü mehdilerinekainat imamlarına selam çakan şu sloganlarla açılıyor: Geliyor geliyoooor Alemiin Kralııııı Geliyor'... 'Aşığımmm Sanaaaa Doyaaamıyorum'.)

Sevgili aydın ağbilerim ben de size aşığım, ben de alemin kralı aydınlığınıza özgürlüğünüze doyamıyorum, hukuk özgürlük duyuyorum da ne anlama geliyor bilemedim, he güzel ağbim, önce neleri okumayalım, mesela Osman Kavala'yı ziyaret etmeli miyim, türbesi nerededir, he Zeynep Oral bacı, türbesinde oratorya mı okumalıyım, bir kulvüallahü yetmez mi?

MİLLİ YAZARLAR CUMHURİYET GAZETESİ'NİN TÜMÜNÜ HALA FETHETMEMİŞ GİBİ

(Kısa bir ara döneceğim), çok güzel bir kitap tavsiye ederim, Molly Greene yazdı, Osmanlı Devleti ve Rumlar, Kitapyayınevi'nden.

Kitabın tezi şu, Fatih İstanbul'u fethederken Bizans'ın hepsini mi yoksa yarısını mı fethetti.

Evet, Bizans İmparatorluğu bitti ama Ortadoks Kilisesi eskisinden daha kudretli yerinde duruyor, o halde Fatih İstanbul'un yarısını fethetti! Benim tezim değil çok ciddi tarihçilerin halen süren tartışması.

Yazar şöyle delillendirip 15 ve 16. yüzyılda Ortadoks Kilisesi'nin özgürlüklerinin Fatih Sultan Mehmet'le büyümesi, kilise ve manastırlarının sayısının çoğalmasını çarpıcı rakamlarla destekliyor. 

Ve Ortadoks patriklerinin yüzlerce yıl Osmanlı'dan duydukları memnuniyeti rahatlığı hatta İmparatorluğun ortağı gibi davrandıkları tezini işliyor.

Yetmedi, ilerleyen bölümlerde Yunanistan'ın bağımsızlığından bir yüz yıl önce Osmanlı topraklarında Yunan 'aydınlanma' hareketinin özgürce nasıl geliştiğini anlatıyor. Önce Yunan kelimesinin ortaya çıkışını.

Yazarımız, Yunan Aydınlanması'nın yani doğa bilimlerine meraklı ve laik ve Ortadoks Kilisesi'yle yan yana ama fikir olarak karşısında tam bir Aydınlanma Hareketi'nin ortaya çıkışını şehir şehir kaynak kaynak aktarmaya çalışılıyor.

Hatta 'Yunanlı' yeni bir siyasi kimliğin Osmanlı Sarayı'nda dahi ağırlanıp taltif edildiği Rönesansla paralel süreçleri kalemince özetliyor.

Kısa geçelim, özetle kitaptan şöyle bir sonuç çıkartabilirsiniz: Fatih (İstanbul'un tümünü) Ortadoks kilisesini de fethetseydi, Yunan kimliği ve Yunanistan'ın Bağımsızlığı kendini inşa edecek özgür alanlar bulamayacaktı.

Sonunda, Yunanistan gibi Cumhuriyet Gazetesi de bağımsızlığına özgürlüğüne ve aydınlığına kavuştu, Sorosçu cemaatçi etnik milliyetçi tezler pazarlayan liberal yazarlar gitti ve yerine güya milli yazarlar geldi.

Ama galiba milli yazarlar Cumhuriyet Gazetesi'nin tümünü hala fethetmemiş gibi görünüyor.

ATATÜRK'ÜN DEVRİMLERİNE BORÇLUYUZ

Cumhuriyet Gazetesi'nde bugün aydınlanmacı denilen yazarlar var, bir 'Aydınlanma' var ama bu Aydınlanma neyin kimin aydınlanması?

Sahiden aydınlanma denilen şey soyut mu coğrafyası var mı bir egemenlik bahsinde bu aydınlanma nerede duruyor şaka değil tartışılmaya değer büyük ve derin bir bahis.

Yunan Aydınlanması da 'laik', Yunan Aydınlanması da ahlaki siyasi ilahi ölçüt Tanrıyı değil doğa bilimlerini alıyor, Cumhuriyet Gazetesi de aynı ölçütleri alıyor, o halde fark nerede?

Yunanlılarla aramızı karıştıran sadece Türk kelimesi, onlar Yunan diyor bizler Türk diyoruz. Türk de olmasaymış bir sıkıntı yokmuş, Yunan Aydınlanması'yla aramızda opera oratorya medeni hukuk vs. giderildiğine göre eksik gedik bir şey kalmayacakmış.

Bu ülkede kırk uzun yıl liberaller eliyle etnik milliyetçilik yapıldı, cemaatler tarikatlar halen gırla gidiyor, Türk kelimesi ve kullananlar ise faşist ırkçı ilan edilip hapse tıkıldı.

Osman Kavala ismi de dernekleri de hem anayasada hem egemenlik bahsinde Türk kelimesine karşı girişilen bir ihanet olan çözüm süreçlerinin başını çeken Soros'un uzantısı..

Soros ve uzantıları liberal tezgahlarıyla Arapmış cemaatmiş Lazmış Boşnakmış laflarıyla ülke siyasetinin altını üstüne getirmedi mi?

Bu bir yasa ve düzen meselesidir, Arapmış, Kürtmüş, Lazmış kültürel alandan siyasal alana taşınamaz, taşıdılar, çünkü hukuk'un en temel kavramı 'Herkes' ve 'yurttaşlık' gibi soyut kavramlarını parçalamış olursunuz, herkesin herkesle savaşını yani iç savaşın önünü açmış olursunuz.

Dini cemaatler ve etnik yapıların Soros ve uzantıları eliyle ülkeyi getirmek istedikleri yer burasıydı.

Bu topraklarda Hukuk Karşısında Herkes Eşittir düsturunu siyasi hayata geçiren Türk'ün önde gideni Türk'ün taa kendisi Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimlerine borçluyuz.

Hukuk Karşısında Herkes eşittir temel yasasına bu ülkede kimler itiraz etti kimler karşı çıktı, bu temel Hukuk yasası kimlere yetmedi ki Arap, Kürt, Cemaat, Laz, Boşnak laflarını kırk yıl bu ülkede kimler kaos ve iç savaş pazarlayarak döndürüp dolaştırdı.

BİR SOROSÇUNUN HAKLARINI SAVUNURKEN DE AYARI KAÇIRMAYACAK 'AĞIRBAŞLILIĞIMIZI' KORUYACAĞIZ

Etnik milliyetçilik Avrupa'da yasaktır, AB'de yasaktır, görüldüğü yerde başı ezilir, ama bu ülke sahipsiz, bu kötü ruhlu adamlar bu ülkede kırk uzun yıl etnik milliyetçiliği besleyip iç savaşın önünü açtılar.

Etnik milliyetçiler Hukuk Karşısında Herkes Eşittir temel yasasından iğrendikleri için kustukları için Hukuk Karşısında Herkes Eşittir kendilerine yetmediği az geldiği için etnik milliyetçiliği savunanlar ikinci bir bayrak ikinci bir ordu ve yönetimi yerel federal sınırları ayrı çizilmiş haritalarla bu ülkede cirit atmadılar mı?

Şimdi soralım, Hukuk Karşısında Herkes Eşittir'e karşı gelenler kimdir? Başta Sorosçular sonra İslamcılar tarikatlar cemaatler. Şimdi Osman Kavala bahsi açılınca bu ülkenin egemenliğine göz dikenlere bir kaç soru hiç sormayalım mı?

Her ülkenin kendi ismini kullanması bir egemenlik hakkıdır, Fransa'da da Yunanistan'da da Hukuk Karşısında Herkes Eşittir, ancak, biri Fransız diğeri Yunan'dır.

Gelin görün ki onlarca yıl etnik milliyetçilerle kol kola liberallerin yaygarasıyla onlar Fransızız Yunanız diyebiliyor ama biz Türküz, diyemiyoruz.

Mesela biz de Türküz diyemeyenlerin başında da Cumhuriyet Gazetesi'ni ele geçiren liberaller, Osman Kavala ve Soros tayfası gibileri geliyor.

Hukuk Karşısında Herkes Eşittir, bu yüzden iddianamesi yazılmamış bir mağduriyet kararıyla ismi yaygara edilen Osman Kavala'nın hukuki mağduriyetini bu sütunlar dahil dile getirmeyen protesto etmeyen kalmadı. Daha ne yapalım Osman Kavalı'nın ayaklarını mı öpüp yalayalım?

Yani bu mağduriyet yaygarasının ucunu tutmadığın sınırlarını koymadığın zaman sanki karşımızda bir özgürlük kahramanı varmış gibi yazılara yazarlara da şahit oluverdik.

Türk'ün egemenlik haklarına savaş açmış bir Sorosçunun haklarını savunurken de ayarı kaçırmayacak 'ağırbaşlılığımızı' koruyacağız!

Haklarını savunmakla özgürlük kahramanı ilan etmek arasındaki sınırı hangi imtiyazımıza güvenip aşıyoruz.

HUKUKİ HAKLARI SAVUNMAK BAŞKA BİR SOROSÇUYU KAHRAMAN İLAN ETMEK BAŞKA

Ve yetmedi Osman Kavala'nın mağduriyetine ölçülü destek verenleri neden yeterince savunmadınız diye haşlamaya dövmeye bilmişçe hukuk dersleriyle adam etmeye çalışıyoruz, hey Allahım nedir derdiniz. Tabii ki savunuruz ama Osman Kavala'nın paralı adamı köpeği olmadan saygın kişilik ölçüleri içinde, abartmanın alemi nedir? Bu abartma özgürlük kahramanı yaratma telaşınız nedir? 

Kısaca tartışmanın özeti bu kadardır: Hukuki hakları savunmak başka bir şey Sorosçuyu kahraman ilan etmek başka?

Ve ölçü aşırılığa kaçınca Osman Kavala'nın Sorosçuluğunun hatırlatılmasından neden rahatsız oluyorsunuz?

Egemenlik haklarını ve hukuk'unu çiğneyenlerin şimdi hukuk'a muhtaç olduğunu da bir kaç cümlecik olsun diye ibreti alem hatırlatmayalım mı?

Aynı Sorosçu liberaller Avrupa kıtasının her hangi bir yerinde kalkıp cemaatçilik ve etnik milliyetçilik yapabilir mi?

Değil Osman Kavala, bu ülkede doğmuş bu ülkeden tesadüfen geçmekte olan herkes Hukuk Karşısında Eşittir, hukuki hakları savunulmalıdır ve güç yettiğince savunuluyor, nedir bu cansiperane göğsünüzü siper etmeler?

Tam tersine, gazeteci ve aydın oluşunuz 'ölçülü' olmanızı, mağduriyet konusu bir Sorosçuysa, haklarını kendi kişisel siyasal kimliğinizin saygınlığı gereği daha dikkatlice ve gururuna düşkün bir titizlikle savunmanızı zorunlu kılar, insanlık da budur, kişiliğimizi kaybetmeden savunacağız.

Hukuki hakları savunurken birilerine şirin görünmek ve her savunduğunuz ismi de özgürlük kahramanı ilan etmek zorunda hiç değilsiniz, bu bir hukuki mağduriyettir, kamuoyundaki bilgilerimiz Sorosçu bir vakıftır ama iddianamesinin yazılmamış olması affedilmez hukuki bir skandaldır, başka ne yapalım, Kavala'yı ben mi tutukladım, ey Kavala sen çık ben mi yatayım, diye ağlayayım.

Kendinize kaleminize duruşunuza güvenin, yaptığınız işten utanmayın, barış özgürlük demokrasi insan hakları gibi parıltılı kavramların ölçüsüz yersiz kullanılmasıyla bu ülkenin başına ne gibi felaketler getirildiğinin en iyi tanıkları sizlersiniz.

Medyamız daha bir kaç sene önceye kadar Apo'nun FETÖ'nün ve Soros'un kucağında bir sürü kahraman liberal gazeteci ve yazarları taltif ve ödüllendirmekle meşguldü.

Hukuk, demokrasi, insan hakları vs. aydınlanma değerleridir, ancak, bu aydınlanmanın bir adı vardır, mesela bu aydınlanma bir Yunan Aydınlanması hiç değildir, bu aydınlanma, bağımsızlık savaşı verip Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türk Aydınlanmasıdır ve Türk kelimesi asla ırkçılığın faşizmin değil 'egemenliğin' konusudur.

Vatansız egemensiz soyut bir aydınlanmacılık tezini işleyen liberallerdi, onlar ve Soros için ha Yunan ha Fransız ha Ukrayna ha Gürcistan, fark etmiyordu.

Çünkü 'küreselleşmeden' yanaydılar ve çünkü bu vatansız egemensiz barış ve demokrasi tezleri dünyayı yağmalayan şirketlerin tezgahıydı.

Şüphesiz bu insanların da hukuklarını savunacağız ancak savunma işi o denli coştu o denli bir raddeye geldi ki Cumhuriyet yazarları niye iştahla niye şehvetle niye canımızı pazar ederek savunmuyoruz diye kafamıza kafamıza hukuk sopaları indirmeye başlayıp hukuk raconu kesmeye başladılar.

Bize hukuk ve insan hakları dersi veren liberallerin bıraktığı boşluğu mu doldurmak istiyorsunuz.

İki de bir de evrensel hukuk diye akıllar vermeyin o evrenin .mına koyanlar şimdi mağduriyet destanlarına başladığınız liberaller ve Sorosçular ve İslamcılar ve cemaatçilerdir.

Bu raconcu ağbilere şimdilik bir ev ödevi verelim, mesela Fransız hukukuyla Türk Hukuku arasında hiç bir fark yoktur, burası tamam, ancak hukukun konusu Türk'ün egemenlik haklarına bir saldırı olunca Yunan Aydınlanmasıyla Türk Aydınlanması arasındaki farklar nelerdir?

Şunlardır, mesela hukukun mağduru bir Sorosçuysa sadece hukuki haklarını savunursun, mağdur Soroscuyu göklere çıkartmaz heykelini dikmezsin, hapishane kapısında oratorya okumaz, bir insan hakları kahramanı yaratmazsın, sorun kapanır.