Gazeteci Yazar Nihat Genç her türlü sapık ilişkiyi ilahi bir görevmiş gibi kutsayan “Badeci Şeyhleri” ve müritlerine karşı toplumun artık nasıl bir tepki vermez hale geldiğini yazdı.

Nihat Genç’in Odatv’deki köşesindeki yazı şöyle:

“Kırmızı Kedi'den çıktı, kahvede otururken elime aldım, Badeci Şeyhin Sır Odası. Aslında Badeci Şeyh haberlerini ben de sizler gibi haberlerden biliyorum, iğrenerek okuduk, biliyoruz.

Ama sayfaları devirdikçe neye uğradığıma şaşırdım, bu dünyada böyle bir rezalet böyle bir utanç böyle bir cehalet var tamam da bu kadar kalabalık mı?

Aman bu kitap Netflix'in eline geçmesin, ki, sapık tarikatlar konusunda uzmanlaşmış Netflix bir gün mutlaka bu kitabı bulur prodüksiyon masraflarından kaçınmaz ve Türkiye'de yaşanan bu yoğun sapık sosyolojisini dünyanın gözleri önüne serer.

FETÖ’cüler, açılımcılar yeniden devreye girmişken, bildik liberal takım, yine İslamve Demokrasi yazılarına başlamışken, bu bir türlü akıllanmayan cehaletin köklerini bizi çok iyi anlatan bu kitaptaki mahkeme tutanaklarından tiksinsek iğrensek de cehaletimizle yüzleşmek için alıntılamak zorundayız.

Badeci Şeyh konuşuyor, kısaltarak veriyorum: “Bana pirliği 2005 yılında vefat eden Hasan Burkay Efendi verdi. Hasan Burkay Efendi beni badeledi. Badelemek benim tarikatıma göre pirin cinsel organını yalayıp öpmek ve sonra gelen sıvıyıiçmektir. Pirin cinsel organından gelen sıvı sperm değildir, beyaz başka bir sıvıdır. Bu sıvı sadece pirlik verilmiş kişiden gelir. Pir olan kişiye herhangi bir şahıs badeleme yapamaz.

“CİNSEL ORGANIMI ÖPTÜRMEK VE YALATMAK SURETİYLE BADELERİM”

"Ben tarikata gelen şahıslara dini sohbetler veririm. Bu şekilde bir çok kere gelen şahıslar benim sır odama gelirler. Sır odası benim kullandığım dergahta gelen şahısların gizli kalması gereken konuların konuşulduğu kısımdır. Bu sır odasında yer yatağı, minder vardır.

"Sır odasına benden başka gerek erkek gerek kadın tek kişi girebilir. Sır odasına gelmeden önce şahıslara zikir yaptırılır. Bu zikir esnasında şahıslar cezbelenir. Bu zikir sırasında Ay Allah denir. El Mürselat Suresi ilk ayetleri mealinde ‘yemin olsun Allah'ın gönderdikleri görevlilere’ ve Yunus Suresi 64’üncü ayette 'Benim evliyalarıma ve razı olduklarıma korku yoktur, korumam altındadır' şeklinde bildirilmiştir. Zikir esnasında cezbelenen şahıslar benim bulunduğum sır odasına tek tek gelir. Ben gelen bayan ve erkek şahısları cinsel organımı öptürmek ve yalatmak suretiyle badelerim. Bunun dışında şahısların istekleri üzerine erkeklerle ters ilişki, kadınlarla ise ters ve normal yoldan cinsel ilişkiye girdim.

"Benim dergahıma gelen Mesut K'yi cinsel organımı emdirmek suretiyle birden fazla kereler badeledim. Mesut ile çok kereler ters ilişkiye girdim. Mesut dergaha çevresinde bulunan şahısları getirir. Bu şekilde çok şahıs dergaha getirip mürit yapmıştır.

"Ahmet Ş. benim müridimdir. Kendisini çok kereler cinsel organımı emdirmek suretiyle badeledim. Ayrıca ters ilişkiye girdim. Ahmet dergaha yakın çevresindeki arkadaşlarını, eşi Birgül Ş'yi ve tanıdıklarını getirdi. Birgül Ş'yi bir çok kez badeledim ve bir çok kez cinsel ilişkiye girdim.

"Malatyalı İsmail D müridim olur. Kendisini hem badeledim hem de ters ilişkiye girdim.

"Çetin Ç. Benim müridim olur. Kendisini hem badeledim hem de birkaç sefer ters ilişkiye girdim."

“BİR DEĞİL BEŞ DEĞİL ONLARCA YÜZLERCE MÜRİD”

Yeter, tamam, dayanmak mümkün değil. Bu ifade sayfaları onlarca sayfa sürüyor. Bir değil beş değil onlarca yüzlerce mürid, hepsiyle aynı ilişki.

Kadınlar ayrı erkekler ayrı, kadınlarını getiren ayrı.

Hikayenin özeti şu, müritler zikre başlıyor ve cezbeye giriyorlar, cezbeye girenler sır odasına koşup şeyhin şalvarını indiriyor ve oral ve ters ilişki.

Ve insanı delirten ifadeler, oral ve ters ilişkiye giren kadın ve erkekler şu şekilde ifade veriyor: “Bu bildiğiniz cinsel ilişki değil. Bu Allah'ın aşkı. Asla şikayetçi değilim.”

Sapık şeyh hem dergahın kirasını elektriğini müridlerine ödetiyor ve hem de hepsini erkek kadın arkalı önlü düzüyor ve bütün bunları haşa estagrufullah Kur'an ayetlerine dayatıyor, üstelik, haşa, arapça Allah Muhammed hat yazılarını da cinsel içerikli domalma şeklinde müridlerine öğretiyor.

Bu sapıklığa alet olanlar hadi bir kişi üç kişi olsa bir nebze insan anlayabilir, bu sapıklığa yüzlerce insan dahil oluyor, hadi bu sapıklığa bir kez şahit olunsa bir nebze insan anlayabilir, ama bu sapıklık on yıllarca sürüyor.

2000'li yılların başlarını hatırlayın, tarikat ve cemaatlere özgürlük yazılarını hatırlayın, önlerinin açılmasını 'denetimsizliğini', ve bu yazıların İslam ve Demokrasi başlığı altında ‘Ilımlı İslam’ diye doktrine edildiğini hatırlayın.

Sapıklığın da bir ülkede yüzbinde bir gibi milyonda bir gibi her coğrafyaya yayılmış ortalama bir istatistiği vardır, nedir bu, yüzlerce insan, yüzlerceeee. Ünlü popüler gökbilimci Carl Sagan'ın uzayda sonsuz gezegenleri görüp o Amerikalılar'ın dilinde çok şöhret bulan şu sözleri gibi: ‘milyarlarcaaaa milyarlarcaaaaa'

“DENETİMLER SIKILAŞTIRILDI MI, HAYIR”

Bu sapık tarikatlardan birkaçı mahkeme edildi, peki, eleştirisi mi yapıldı, denetimi mi yapılıyor, peki, sosyolojik olarak incelemesi yapılıp bir ders çıkartmak için ekranlarda halkı uyarmak için anlatıldı mı, denetimler sıkılaştırıldı mı, hayır.

İşte Kırmızı Kedi'den çıkan kitabın iddiası bu, yüzlerce müridin hepsi halinden çok memnun, hepsi Allah aşkıyla yaptıklarını yine olsa yine yapacaklarını savcı hakim huzurunda söylüyorlar ve nerdeyse tamamına yakını elini kolunu sallayıp hiç bir şey olmamış gibi dışarda geziyor.

Şeyhle sır odasında oral ve anal seklin dini terimlerle yüceltilmesi, bu sapıklıkpatolojik durumun Allah'ın ve dinin emri olarak telkin edilmesi ve erkeklerin kendileri oral ve anal sekse aşkla girmeleri, yetmedi kadınlarını da getirip sokması, bütün bu vahşet karşısında, yaşadığımız medyada akademide ve toplumda, bir 'infial' uyandı mı?

Zikirle coşup şeyhin odasına koşup şalvarını indirmek, ne demek?

Ve bunu ilahi bir cezbeyle yani şiir gibi nur gibi şerbet içer gibi anlatmak, ne anlama geliyor.

İfadelerinde melekler gibi uçmuşlar melekler gibi Sır odasına girmişler melekler gibi şeyhin şalvarını indirip önden arkadan nurlanmışlar!

Yani, önce cezbeyle kendilerinden geçiyor.

Kendinden geçmek ne demek?

İlahi aşkın sarhoşu oldum.

Sonra, domaldım.

Hadi kumpasa geldin hadi aklını çeldiler hadi arkadaşına kocana aldandın hadi bir kez ne olduğunu anlamadan bir ortama girdin, defalarca ve yıllarca bu 'ortama' niye koşarsın ve niye ballandıra ballandıra anlatırsın?

Ey memleket, ey yazarlar ey akademi, ey İslamcılar! Anlatılan senin hikayendir!

Bu sapıklığın tıpkısı aynısı aç gözlerini siyasette yaşanıyor!

Bu 'cehalet'i bir sapık şeyhin marifeti deyip görmezden gelebilir miyiz, yoksa, bu cehalet neden çok büyük bir sosyolojiye denk geliyor.

“AŞKLA CEZBEYLE SIR ODALARINA KOŞUYORLAR”

İşte, açılımcılar yine Güney Afrika'yı sil baştan hiç yaşanmamış gibi yine dolaşmaya başladı, hatırlayın, güya İrlanda, İskoçya bölünmenin dünya örneklerini inceliyorlarmış, binlerce kürt genci hendeklerde öldürüldü, akıllandılar mı, hayır! Bu açılım kervanına katılanlar bir kaç sapık mı hayır, yüzlerceeeeee...

İşte, Abdullah Gül, Sadullah Ergün, Hüseyin Çelik, Beşir Atalay, Babacan, hatta toplantılara Ertuğrul Günay dahi katılıyor, bir ülkenin askeriyesini hukukuni mahveden bunca kıyametten sonra akıllandılar mı, hayır, yüzlerceeeeesi hareket halinde, aşkla cezbeyle sır odalarında konuşuyorlar.

İmamoğlu, İstanbul seçimini kazandıktan sonra, CHP İyi Parti'yi verdiği gibi, 15 vekil de bunlara verecek, grup kurup harekete geçecekler.

Sapık şeyhleri bu ülkede yüzbinlerce masum genci CIA ajanı yaptı, akıllandılar mı, bu ülkeden üçyüz milyar dolar para kaçırdılar, akıllandık mı, İslamDemokrasi, tarikat cemaat, Saidi Nursi, yazıları yaza yaza bir ülkede birbirine güvenecek iki polis iki komutan iki savcı dahi kalmadı, akıllandık mı?

Hayır, ilahi aşkla nurla badelenip nurlanmaya hiçbiri doymadı.

HİÇBİRİ SAPIK ŞEYHLERİ ALEYHİNE KONUŞMADI

Badeci Sapık Şeyhin müritleri işte mahkeme tutanaklarından bire bir kitap anlatıyor hiçbiri sapık şeyhleri aleyhine konuşmadı, aksine, yine aşkla yaparım, diyor.

Bu siyasilerin hiçbiri sümüklü şeyhleri aleyhine konuşmadı, CIA ajanlarının devlet kademesindeki uzantılarından tek bir isim vermediler, tek bir gün Sır Odası'dan çıkmadılar.

Kaldıkları yerden o ‘Sır Odası'ndan hayatlarına güle oynaya aşkla şehvetle devam ediyorlar.

Bir heyecanlılar bir umutlular siyasi gelişmelerden o kadar memnunlar ki..

YOLA ÇIKMIŞ GELİYORLAR

Bylock haberleşmesinden sonra şimdi de Ponçik adlı bir çocuk oyunu, bu çocuk oyununda oyuncular birbirleriyle karşılıklı konuşabiliyormuş, işte bu oyunla üstelik askeriye içinde haberleşiyorlar.

Bir ay kadar önce cürete bakın genelkurmay hukuk işleri başkanına FETÖ'nün baş adamlarından şimdi hapiste Muharrem Köse emriyle 'tutuklama emri' dahi çıkartabiliyorlar, olacak iş mi, oluyor işte.

Daha iki gün önce bir Tuğgeneralimiz FETÖ’cülere 'hain' dediği için tutuklama emri çıkartan FETÖ’cü savcılarımız var, olacak iş mi, oluyor işte.

Doğu Akdeniz'de münhasır ekonomik bölgeye dikkat çeken ‘Mavi Vatan’ yazılarıyla Doğu Akdeniz'de milli bir duyarlılık oluşturan donanımlı birinci sınıf bir entellektüel ve 3,5 yıl Balyoz'dan hapis yatmış Amiral Cem Gürdeniz'e dahi akıllara seza 'fesli Kadir' benzetmesi yapabilen uzantıları hala yazıp çizebiliyor.

Sır Odaları'ndan CIA'yla Sümüklü sapık şeyhleriye oral anal her türlü ilişkiye girmeyi ilahi aşk vecd nurlanmak olarak kabul edip iman edenler, ey millet, yola çıkmış geliyorlar!

Sapık şeyhlerin sapık doktrinlerin kurbanları köleleri akıllanmamış cahiller sürüsü kullanılmaya doymayan yazarları ajanları, yola çıkmış geliyorlar!

Bu cemaat ders çıkartmayacak, bu sosyoloji akıllanmayacak, bu sapıklar ordusu yine Haçlılarla yine PKKsı Fetösüyle, yine sarhoş taşkın yazıları, yine gizemli karanlığa boğulmuş üslupları, yine cüretkar delilikleriyle yine nurlanmış coşmuş, yola çıkmış geliyorlar!

Bir toplum bu kadar körlüğe maruz kalıyorsa.

Bir memleket bu kadar sapığa hala cirit attırıyorsa.

Bir vatan bu kadar sağırı dilsizi arsızı utanmazı hala baş köşelerinde ağırlıyorsa.

O halde, geriye dönüp ben ne b.k yedim deme, o halde, hiç ağlama, yıkıl Sezar!

BU İKİ YÜZLÜ OYUN NE KADAR SÜRECEK

Kendine uzak köylerde ormanda yaylalarda yeni bir yaşam seçmiş çok arkadaşım var, birkaç yılda bir şehre iniyorlar ve konuşuyoruz, ancak, aramızda çok ciddi bir iletişim bozukluğu başladı. Şöyle, yaşadıkları sessiz yerler onları yavaş ve mıy mıy konuşmaya zorlamış ve konuşma şekilleri değişmiş. Ne söyleseler anlamıyorum, kulağımı veriyor eğiliyorum, yine cümleleri seçemiyorum. “Burası şehir, gürültülü ve yüksek sesle konuşmalısın” deyip araya girsem de alçak sesli konuşmak artık alışkanlıkları olmuş. Yaşadıkları yerlerdeki ayılardan domuzlardan kurtlardan yılanlardan bahsediyorlar, ama, hikaye nedir, ne anlatıyor, çıkartamıyor ne diyor bu herif diye boş boş gözlerine bakıyorum.

Ancak yakın arkadaşım olduğu için anlamasam da nezaketen güya anlıyormuş gibi bazı yerleri onaylıyor gibi bazı yerlerde vay be der gibi sahte tepkiler veriyorum. Bu gerçek. Ama bu sahte yüzlü iki yüzlü oyun ne kadar sürecek. Anladım ki birlikte çok sert kavgalar verdiğimiz arkadaşlarımı dinlerken anlamamak dünyanın en büyük yorgunluğu, dünyanın en büyük işkencesi.

Bir an evvel izbe köylerine gitseler de kurtulsak diyorum. Üstelik onlar çakalları kurtları nedense eğlenceli bir dille anlatıyorlar, ben şehirdeki çakalları kusura bakmasınlar pek eğlenceli anlatamayacağım, bu yüzden çok kızgınlar bana. Ama içimden de bu kadar yakın arkadaşa ayıp ediyorsun, diye kendime kızıyorum. Sonuç, uzaklığın iklimi ses tonumuzu dahi değiştirmiş ve hatta canavarları dahi kimimize eğlenceli bir hikaye haline getirmiş. Yani küçük sesle konuşabilmek bir insan için büyük bir servet. Küçük sesle konuşabilmek büyük bir iktidar. Hakimler savcılar da küçük seslerle konuşur. Ey okuyucu, yaşımız kaça gelmiş, hala bağırarak konuşuyor çıplaklığımı yoksulluğumu ele veriyorum.

Kim bağırır, karanlıktaki insan kim bağırır hayal kırıklığına uğramış, kim bağırır, en yakınındakine sesini duyuramayan. Mesela yırtıcı kuşlar çığlık atmaz sessizdir ama peşine düştüğü av'ı çığlık çığlığadır. Yırtıcı kuşların sessizliğe gömülmüş güven altına alınmış göklerde usul usul süzülen huzurlu bir hayatları var. Ah ceylanım ah kekliğim ah bıldırcınım bu satırlarda yine çığlık çığlığa, kime bağırıyorsun? Anladım ki o mıymıy konuşmaları anlamak için sarf ettiğin büyük nezaket sonun da senin de dilini bozmuş.”