Bu haftaki yazımda; “denetlenmekten korkan ve kaçan tarikat sevicilerini” ele alacaktım. Ardından “Moon Tarikatı” ve “FETÖ” ilişkisini açıklayıp “işte bakın, bu tür örgütlerin denetlenmesi gerekiyor” diyecektim.

Tabii evdeki hesap çarşıya uymuyor.

Bu konuyu haftaya erteledim.

Neden?

Basit bir tweet yüzünden…

Fakat basit deyip geçmeyin. Günümüzde bu tweetler roketler kadar güçlü. Can yakıyor. Bilinçli kullanmak gerekiyor.

Bahsedeceğim ilgili tweetler çok kıymetli Şengül ve Kanije Hablemitoğlu’na ait.

Herhangi bir yanlış anlaşılmaya karşı öncelikle şunu belirteyim; kendileri bilmez ama Şengül Hablemitoğlu benim annem gibidir, kızları ise kardeşim… Laf olsun diye değil, gerçekten öylesine derin bir duyguyla bağlıyım kendilerine.

İlk kez 15 Aralık 2017’de Necip Hablemitoğlu “Toplumsal Duyarlılık” ödülleri ve anma töreninde Ankara’da birlikteydik. Şengül Hablemitoğlu ile aynı ortamda bulunmak, benim için harika bir duyguydu.

İşte koskoca, mert, en ağır rüzgârda bile rüzgâra karşı uçan o cesur adamın eşi, Şengül Hablemitoğlu…

Tam karşımda ve tanışıyoruz.

Kalbim heyecandan yerinden fırlayacak gibi… Öylesine seviyorum, öylesine merak ediyorum onu.

Sonra kızlarını görüyorum. Aman Allah’ım! Ama heyecandan yanlarına gidip bir kelam bile edemiyorum.

Uzaktan seyrediyorum, uzaktan seviyorum, uzaktan üzerlerine titriyorum.

Gözlerim yaşarıyor.

***

Sonra tarihler 18 Aralık 2019’u gösteriyor.

Şengül Hanım, Necip Hablemitoğlu ile birlikte çekilmiş çok hoş bir fotoğrafı “Ece Sevim Öztürk” denilen sözde gazeteciyi etiketleyerek paylaşıyor.

O an şaşırıyorum.

Gerçek olamaz diyorum ama gerçek.

Hemen uyarmak amacıyla altına şu şekilde yazıyorum:

“Hocam sanırım bir yanlışlık var, etiketlediğiniz şahıs gözaltına alındığında sosyal medyadan üzerime birçok fetullahçı ölüm ve kin kustu, kendisini savunmak için. İlgili şikâyetimi ve belgeleri isterseniz paylaşabilirim. Yazık, bu fotoğraf o etikete hiç yakışmadı.”

Ardından Kanije Hablemitoğlu benim uyarı tweetimi alıntılayıp “Yanlışlık yok, Ece gazetecidir. Üstelik çok iyi araştırmacı gazetecidir.” diyor.

Ben de karşılık olarak “Neye dayanarak bu kadar emin konuşabildiğinizi öğrenmek isterim. Siz de benim neye dayanarak böyle dediğimi öğrenmek isterseniz ilgili gayet açık ve net bilgileri paylaşabilirim. Belki fikriniz değişebilir.” diyorum.

Bu kadar.

Ardından ne Şengül Hanım’dan ne de kızından bir cevap geliyor.

***

Uyarmak benim görevimdir.

Uyarıyorum diye kötü olacaksam, bu da kabulümdür.

Bu uyarım Necip Hablemitoğlu cinayetinin faillerinin bulunması kadar önemlidir.

Bu noktada FETÖ’nün taktiklerini, kiralık kalemlerini, karanlık ilişkilerini, binbir surat ajanlarını ve maşalarını anlatmaya lüzum görmüyorum. Fakat sadece şunu hatırlatayım:

“Hem gözünü morartıp, hem moraran yerinden öpmek bir FETÖ taktiğidir.”

Şimdi gelelim “Ece Sevim Öztürk” denilen şahsa…

Kendisinin adı Necip Hablemitoğlu’nun adının yanından bile geçemez.

Geçmemesi gerekir.

Neden?

Çünkü Ece Sevim Öztürk; hain darbe girişiminden önce “Ağacın Kurdu” kitabıyla genelde Türk Silahlı Kuvvetleri, özelde askeri okullardaki FETÖ yapılanmasını canı pahasına haykıran ve isim isim Fetullahçı hainleri tespit eden bir vatansevere Mustafa ÖNSEL’e Fetullahçıların ipiyle çamur atmaya kalkışmıştır.

(Geçmişte aynı bilinçle ve milli duygularla Necip Hablemitoğlu “Köstebek” kitabını yazmış ve polis içerisindeki FETÖ yapılanmasını ortaya çıkarmıştır.)

Çünkü Ece Sevim Öztürk; Fetullahçı argümanları merkeze alarak hazırladığı “Fetullahçı Kurgunun” ürünü olan bir video nedeniyle 8 Haziran 2018 tarihinde gözaltına alınmıştır.

Deniz Kuvvetleri’nin “bahse konu video içeriğinde, Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu ve emekli Donanma Komutanı Veysel Kösele’nin menfur darbe girişimini önceden bildikleri ve önleyici girişimde bulunmadıkları iftirasının ardına sığınılarak, Deniz Kuvvetleri Komutanlığında 15 Temmuz 2016 günü itibariyle görev ifa eden ancak menfur darbe yanlısı olmayan ve hatta menfur darbeye karşı tavır koymuş olan bazı personele de suç taniinde bulunulmak suretiyle yıpratma girişimi gerçekleştirildiği anlaşılmaktadırifadesinin geçtiği bir şikâyet dilekçesi, şahıs tarafından hazırlanan videonun ne kadar “çarpık ve art niyetli” olduğunu bildirmektedir.

(“Yanlışlık yok, Ece gazetecidir. Üstelik çok iyi araştırmacı gazetecidir.” Öyle mi?)

Çünkü Ece Sevim Öztürk gözaltına alınır alınmaz yüzlerce sahte Fetullahçı hesap tarafından saldırıya uğradım. Birçok tehdit mesajı aldım. Çünkü gözaltına alınmadan öncesinde şahsın gazeteciliğini de insanlığını da sorgulamıştım.

“Gazeteciyim, işim araştırmak, sormak diyor Ece hanım. O gazeteciliğin değil, insan olmanın bir ön koşulu zaten. Sıkıntı, bunu bir iş haline getirip sözde nesnellik paravanı altında tetikçilik yapmaya soyunmaktır!” demiştim.

(Ece Sevim Öztürk’ü savunmak adına bana hakaretler yağdıran Fetullahçı hesapları tek tek kaydettim ve savcılığa bildirdim.)

Bu üç özet bilgi yeter mi?

Böyle bir isim Necip Hablemitoğlu ile birlikte anılabilir mi?

Daha derinlere inmem gerekir mi?

***

Kuleli Askeri Lisesi’nde okurken Necip Hablemitoğlu’nun Köstebek kitabıyla aydınlandım. “Polis okullarında yaşananlar askeri okullarda neden yaşanmasın?” dedim ve 20092010 yılı sürecinde okula alınan birçok öğrencinin FETÖ kültürüne yakın olduğunu tespit ettim ve o gün bugündür mücadele ediyorum.

Henüz 17 yaşında bir askeri öğrenciyken ne silahım vardı, ne de kılıcım, ne de tutunabileceğim tek bir dalım…

Ama arkamda bir Necip Hablemitoğlu vardı, hala var!

“Sonuçta, belki de ödeyemediğim tazminat hükümlerinden dolayı evime haciz gelecektir. Almanlardan fethullahçılara, Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter ve laik yapısına göz diken tüm unsurlara karşı bunca zahmete ve mihnete değer mi, diyorsanız, Atatürk’ün manevi mirasçısı olarak evet değer, diyorum. Çünkü Türküm ve başka Türkiye yok!…” diyen bir Hablemitoğlu var.

Var olsun!

Kırılsak da dökülsek de yenilsek de her seferinde daha güçlü sürecek bu mücadele.

Ne olursa olsun, Necip Hablemitoğlu’nun ruhu şad olsun.