Ortadoğu bataklığında ne işimiz var?

Suriye’de ne işimiz var?

Libya’da ne işimiz var?

Bu soruları sorarak; şehit cenazeleri üzerinden duygu sömürüsü yapan o adama soruyorum:

Senin Atatürk’ün koltuğunda ne işin var?..

***

Sanki, BOP’un sahibi bizdik.

Sanki, Kuzey Afrika ülkelerindeki iktidarları biz yıktık.

Sanki, CIA’nın uydurduğu yalanlarla, iki defa Irak’ı biz işgal ettik.

Sanki, “Barzanistan”ı kollayıp, “Bağımsız Kürdistan”ı ilan etmek bizim fikrimizdi.

Sanki, PKK’yı kurup 40 bin yurttaşımızı biz öldürttük.

Sanki, toprak bütünlüğümüzü biz tehdit altına sürdük…

***

Türkiye’de; iktidarda hangi parti olursa olsun, emperyalistlerin Ortadoğu’ya ilişkin hesapları; enerji kaynaklarını yağmalamaları, “İkinci İsrail”i kurma planları asla değişmeyecekti.

***

TSK’nın görevi, ulusal çıkarlarımızı yurt içerisinde ve yurt dışında silahla savunmaktır.

O bakımdan, askere nerede ihtiyaç duyuluyorsa, görev yeri orasıdır.

“Ne işimiz var Suriye’de ve ne işimiz var Libya’da” sözleri; demagojidir, ucuzluktur, kurnaz kasaba politikacılarının kötü bir taklidinden başka bir şey değildir.

Vaktiyle, Libya’ya NATO güçleri saldırdığında, bu azgınlığa destek veren Bay Kemal, henüz o tutarsızlığının hesabını da vermiş değildir…

***

Suriye konusunda AKP’nin izlediği dış politika yanlıştı.

Esat Rejimi’ni yıkmak için ABD ile işbirliğine gidilmeyecekti.

Cihatçıların Türkiye üzerinden Suriye’ye girmesine izin verilmeseydi, çok iyi olurdu.

Askerlik çağına gelmiş Suriyeli gençleri, “mülteci” sıfatıyla kabul edip, Esat’ın asker kaynaklarını azaltmak, bize hiç yakışmadı.

Ahmet Davutoğlu’nun, “Stratejik Derinlik” saçmalıklarının ardından koşmayacaktık.

Abdullah Gül’ün, Amerikalılar ile yaptığı iki sayfa 9 maddelik anlaşmayı tanımayacaktık.

Reis’in BOŞ Eşbaşkanlığını kabul etmesine darılacaktık.

Hepsi doğru da:

Geçmişe “mazi” derler, bayanlar beyler…

***

Bütün bu olup bitene rağmen; Türk halkı, muhalefete güvenip iktidarı değiştirmedi.

Muhalefet, kendini yenilemeyi beceremedi.

17 yıl geçti, taş taş üzerine koyamadılar.

“İnadım inat” dedi, olduğu yerde çakılıp kaldılar.

Laikliği programının merkezine yerleştirmiş Atatürk’ün partisinde “Alevicilik” oynuyorlar…

Yalan mı?…

***

Hatalarını saymayı sayfalar yetmeyen AKP, eski politikalarından vazgeçti:

Zindana tıktığı kahraman askerlerini serbest bıraktı.

“Açılım” saçmalığından vazgeçip, PKK ile mücadeleye başladı.

FETÖ ile ortaklığını bitirdi.

Reisleri, BOB Eşbaşkanlığından ayrıldı.

NATO ile aralarına mesafe koydular.

AB’ye alınmayacağını anladılar.

Şangay İşbirliği Örgütüne yaklaştılar.

Rusya ve İran’la barıştılar.

Çin ile iyi ilişkiler kurdular.

Türkiye’yi yeni bir rotaya oturttular…

Türk halkı, bu politikalara bir şans daha tanıdı…

***

Buna karşılık:

CHP, Yeni CHP oldu.

Kuvayı Milliyecilerin mirasını reddettiler.

PKK’ya kol kanat gerdiler.

FETÖ’yü savundular, işbirliğine girdiler.

Söylemleriyle ABD’ye hizmetkâr olacaklarını vurguladılar.

TBMM’nde PKK/PYD’nin sözcülüğüne soyundular.

Seyit Rıza’dan bile medet umdular.

Şeyh Said’i kınayamadılar.

Şehit Kubilay’ı bile gereği gibi savunamadılar.

Laikliğin içinin boşaltılmasında başrolü oynadılar…

Battıkça daha çok battılar…

***

E, şimdi ne yapalım yani:

Ordumuzu Suriye’ye göndermeyelim mi?

Güney sınırımızda bir Kürt devleti kurulmasına izin mi verelim?

Libya’ya asker göndermeyelim de; münhasır ekonomik bölge sınırımızı çizmekten vazgeçip, Mavi Vatan’ımızı Rumlara peşkeş mi çekelim?

Savaşmadan, direnmeden, düşmana teslim mi olalım?

Dersimli, sen içimizden biri değil misin yoksa?

Beşinci kol faaliyetlerine son ver o zaman!

Nala mıha vurmayı bırak da bu sorulara cevap ver!

Av. Cemil Can