ABD Başkanı Monroe, 1823 yılında özellikle Orta ve Güney Amerika konusunda temel bir politika yaklaşımını gündeme getirdi. Bu yaklaşım jeopolitik izler de taşıyordu. Avrupa’daki meselelere karışmayacağını ama Avrupa’nın sömürgeci devletlerinin de Amerika’dan uzak durmasını talep ediyordu. Bu doktrin, “Amerika kıtasının sorumluluğu ABD’ye aittir!” şeklinde özetlenebilirdi. ABD, dolaylı olarak Orta ve Güney Amerika’yı politik, ekonomik ve askeri olarak bir nüfuz alanı olarak gördüğünü deklare etmiş oldu. Geçmişe baktığımızda bu doktrinin genellikle uygulandığını, ABD politikalarına karşı çıkan ülkelerin ya ekonomik baskılar ya da işgale maruz kaldığını görüyoruz.

SOĞUK SAVAŞ’TA MONROE DOKTRİNİ

Soğuk Savaş yıllarında ABD’den bağımsız çıkış yolu arayan ve SSCB ile yakınlaşan ülkeler ABD’nin açık saldırılarının hedefi oldu. Latin Amerika ABD’nin gerçek yüzünü gördü. Şili’de kanlı bir askeri darbe oldu. Honduras ve El Salvador’da ölüm mangalarına eğitim verildi. Nikaragua’da muhalif gerillalar desteklendi. Nükleer füze krizinde Küba’da Domuzlar Körfezi’ne başarısız bir çıkarma harekâtı planlandı. Bolivya ve Venezuela’da sol eğilimli hükümetlere rağmen bu ülkelere karşı ABD tepkisi belirli bir sınırın ötesine geçmedi. Ancak günümüzdeki küresel enerji kavgası bu kez ABD’yi yeniden ve daha katı olarak Monroe doktrini ile buluşturdu.

VENEZUELA NEDEN HEDEF TAHTASINDA

Venezuela’nın sadece sıradan bir OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) üyesi olmadığı ortadadır. Bilinen petrol rezervleri Suudi Arabistan’dan daha fazladır. Rusya, İran, Irak, Suriye, Libya, Venezuela gibi doğal enerji kaynaklarına sahip ülkeler her zaman ABD’nin hedefinde olmuştur. ABD, aslında Çin, Avrupa Birliği (AB) gibi geleneksel rakiplerinin önüne geçerek zengin enerji kaynaklarının işletimini kendi dev enerji şirketlerine yönlendirmek istemektedir. Böylece petrol fiyatlarının kontrolünde önemli bir koz kazanacağını düşünmektedir. ABD geleneksel olarak bu alanda başarısız olursa, ilgili ülkede kargaşa yaratarak, üretimi en aza indirmektedir.

Rus Tu160 bombardıman uçaklarının Venezuela ziyaretinden sonra basın yayın organlarında Rusya’nın bu ülkede üs kurma niyeti hakkında haberler çıktı. ABD bu haberleri ciddiye aldı. Suriye örneği ABD’yi kaygılandırdı. Rusya’dan sonra Çin’in bu ülkede yerleşeceğini değerlendirdi. Hâlihazırda Rus Rosneft firması Venezuela’nın petrol altyapısını modernize edecek çalışmalar yapıyor. Çin bu ülkede büyük enerji yatırımları yaptı. ABD, aynı zamanda Çin’in desteğiyle Panama kanalına rakip ikinci bir kanal inşa niyeti olan Nikaragua’ya da mesaj gönderiyor.

ABD SİLAHLI MUHALEFET İSTİYOR...

ABD’nin doğrudan işgal planları basın yayın organlarında yer alıyor. Ancak bu haberlerin psikolojik harp kapsamında olma ihtimali daha yüksektir. Askeri bir darbe beklentisi olan ABD’ye Meclis Başkanı Guadio, “Ordu içinde önemli desteği olduğu” mesajını vermiştir. ABD’nin asıl hedefi dışarıdan da desteklenen silahlı bir muhalefet organize etmektir. ABD, Suriye ve Yemen’de olduğu gibi sınır komşuları olan Brezilya ve Kolombiya gibi işbirlikçi devletleri bu maksatla kullanmayı planlamaktadır. Bu durumda müdahaleye de ihtiyaç kalmayacak, iç savaşa sürüklenen Venezuela kendi kendini imha edecektir. Aslında Guadio iç siyasette pek tanınmayan silik bir kişiliktir. Dışarıda tanınma oranı daha yüksektir. Venezuela Silahlı Kuvvetleri büyük çoğunluğu ile Başkan Maduro’nun yanındadır. Darbe olasılığı yüksek değildir.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME

Venezuela krizinin ardında jeopolitik nedenler ve küresel düzeyde enerji savaşları vardır. ABD’nin yoğun baskı ve tehditleri nedeniyle Venezuela denge arayışına girmiştir. Rusya ve Çin ile yakın işbirliği ABD’yi ciddi bir endişeye düşürmüştür. Rusya ve Çin’in Venezuela’da köprübaşı tutması ve daha sonra diğer Latin Amerika ülkeleri ile işbirliği olasılığı Monroe Doktrini’nin köküne dinamit koyacak bir mahiyet taşımaktadır. Böyle bir gelişme ABD için bir kâbus senaryosudur. Jeopolitik nedenlerle ABD Venezuela’yı karıştırmıştır.

Diğer taraftan dünyanın en zengin petrol yataklarının önce iyileştirilmesi, daha sonra yüksek bir üretim düzeyine ulaşması ve de bunların işletiminde Rusya ve Çin’in de yer alması ABD’nin küresel düzeyde enerji planlarını alt üst eder. ABD bu olasılığı da ortadan kaldırmak için Venezuela’yı istikrarsızlık ve iç savaşa sürüklemek istemektedir. Bu mücadele devam edecektir. Çünkü dünyadaki küresel jeopolitik kavganın Latin Amerika’daki yansımasıdır. Venezuela direndiği ölçüde uluslararası destek artacak ve ABD’nin çabalarını boşa çıkacaktır.


Aydınlık