Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
 “Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,
Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı,
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda.
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

1936 yılının 27 Aralık’ı akşam saatlerinde İstanbul’da, vatanıyla sadece beş buçuk ay hasret giderip vefat eden milli şair Akif’in naaşı Beyazıt Camii’nin musalla taşına hürmetle konuldu. Asım’lar cenazeyi Beyazıt’tan Edirnekapı Mezarlığı’na kadar omuzlarında taşıdılar. Edirnekapı Şehitliği’nde birisi bağırdı “Kısa boylu olanlar aradan çekilsin” diye, onlar hemen çekildi. Akif’in tabutu el dokundurmadan baş üzerinde yattığı yere kadar taşındı.

1914’te Teşkilâtı Mahsusa’nın görevlendirmesiyle Berlin’e giderek, İtilaf Devletleri safında savaşıp esir düşen Müslüman askerlerin kamplarını ziyaret etmiş, bağımsızlık için eyleme teşvik eden konuşmalar yapmıştır. Yine 1915’te Kuşçubaşı Eşref idaresindeki bir heyetle, devlete sadık kabilelerin desteğinin devam ettirilmesini sağlamak için Necid bölgesiyle Medine’ye gitmiştir. Devlet onlara harcırah verir ama o bir kuruşunu dahi almaz ve “Bana böyle şeyler teklif etmeyin” der. Çünkü onun parayla alakası hiç olmamıştır.
Millî Mücadele hareketine katılmak için 1920 Şubat’ında Balıkesir’e giderek Kuvayı Milliyecilerle görüşmüştür. Anadolu’dan gelen davet üzerine, 10 Nisan 1920’de, 12 yaşındaki oğlu Emin’i de yanına alarak gizlice yola çıkmış ve yolda buluştuğu Ali Şükrü Bey’le Geyve’ye, oradan da Büyük Millet Meclisi’nin açılışının ikinci günü olan 24 Nisan’da Ankara’ya ulaşabilmiştir. Bu sırada Burdur milletvekili olmuştur. Pek çok il, ilçe ve cephede konuşmalar yapan Akif’in Kastamonu’daki Nasrullah Camisi’ndeki konuşması bunlar arasında en önemli olanıdır. Yaptığı bu konuşmalar, Anadolu’da çıkmaya başlayan Sebîlü’rreşad dergisinde yayımlandığı gibi risale şeklinde de basılmış, Anadolu’ya ve cephelere dağıtılmıştır. O, İstiklâl Marşı’mızın şairi olmasının yanında, en önemli eserlerinden olan Çanakkale Destanı, Bülbül ve Safahat gibi tarih kokan eserlerin de sahibidir. Şüphesiz Akif, Millî Mücadele’nin manevî kahramanıdır. Herkes vatanseverdir ama onun vatan sevgisi onda ete kemiğe bürünmüştür.

"İstiklal Marşı"nı Türk milletine armağan ettiği için "Safahat" isimli eserine koymadı

Fatih'te 20 Aralık 1873'te dünyaya gelen Ersoy, şiirlerini 7 kitaptan oluşan "Safahat" adlı eserinde topladı. Yoğun ısrarlar sonucu Kur'anı Kerim'i Türkçe'ye tercüme etmeyi kabul eden Ersoy, 67 sene üzerinde çalışmasına rağmen sonuçtan memnun kalmayarak imzaladığı anlaşmayı feshetti.

Ersoy, "İstiklal Marşı"nı, Türk milletine armağan ettiği için "Safahat" isimli eserine almadı.

Vefatının ardından "Safahat" eserini Ömer Ziya Doğrul ve M. Ertuğrul Düzdağ yeniden bastı.

"Kur'an'dan Ayet ve Hadisler" ile "Mehmet Akif Ersoy'un Makaleleri" adlı çalışmaları da vefatından sonra okuyucuyla buluştu.

Birinci Meclis'te milletvekili seçildi

Burdur Mebusu olarak Birinci Büyük Millet Meclisi'ne seçilen Ersoy, 1921'de Ankara Taceddin Dergahı'na yerleşti.

İstiklal Marşı yarışmasına 500 lira ödül verileceği için katılmayan şair, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey'in ricası ve arkadaşı Hasan Basri Bey'in teşvikiyle kalemi eline aldı ve yazmaya başladı.

Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşı, 17 Şubat günü Sıratı Müstakim ve Hakimiyeti Milliye'de yayımlandı.

Hamdullah Suphi Bey'in Meclis'te okuduğu ayakta alkışlanan İstiklal Marşı, 12 Mart 1921'de "Milli Marş" olarak kabul edildi. Ersoy, ödül olarak verilen 500 lirayı hayır kurumuna bağışladı.

Kurtuluş Savaşı ve zafer sonrası uzunca bir süre Mısır'da yaşayan ve orada Türkçe dersleri veren Ersoy, 17 Haziran 1936'da tedavi için İstanbul'a döndü.

Mısır'dan hasta ve yorgun olarak dönen ve Abbas Halim Paşa'ya ait Beyoğlu'ndaki Mısır Apartmanı'nın dördüncü katındaki dairede kalan Ersoy, 27 Aralık 1936'da hayata gözlerini yumdu.

İstiklal Şairi Mehmet Akif Ersoy'un her yıl binlerce kişinin ziyaret ettiği kabri, Edirnekapı Şehitliği'nde bulunuyor.

Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri kapsamında "2018 Yılı Vefa Ödülü"ne layık görülen Ersoy'un, 20 Aralık doğum günü, 27 Aralık vefat günü olmasından dolayı her iki günü de kapsayacak bir hafta boyunca vatan şairinin anılması hedeflenmişti.

Bu kapsamda, İçişleri, Milli Eğitim ile Kültür ve Turizm Bakanlıklarının 2019'da müştereken çıkardığı yönetmelikle 2027 Aralık, "Mehmet Akif Ersoy'u Anma Haftası" ilan edildi.