'Anadolu'da yeni bir hükümet kuruldu. Bu fiilen Cumhuriyet'ti. Cumhuriyet'in ilanı isim koymadan ibaretti. İç savaş yüzünden, Atatürk dört yıl Cumhuriyet kelimesini telaffuz edemedi'

ERCAN DOLAPÇI

23 Nisan 1920 günü açılan ilk Meclisimiz nasıldı? Hangi şartlarda açıldı? O günün şartlarında milletvekilleri nasıl geldiler ve nasıl yaşadılar? İşte bunların cevabını o günleri Ankara'da vekil olarak yaşayanlar veriyor... Cumhuriyet gazetesi 1969 yılında TBMM'nin 50. yıl vesilesiyle bir yazı dizisi hazırlar. Şükran Soner'in hazırladığı dizide o gün hayatta olan isimler tarihi günü ilginç yanlarıyla anlatır. Biz de sizler için bir seçki hazırladık:

İsmet İnönü (Cephe Komutanı, Milletvekili): "1920'de açılan Birinci Büyük Millet Meclisi, beş senelik bir çaba neticesinde millete hasıl olan tabii bir kanaatin mahsulüdür. Bu kadar uzun bir sabırla meydana gelen idarenin, bütün neticelerini zaferle elde ettikten sonra, siyasi neticelerine de tabiatıyla varacaktı. Onun için o idarenin kalması Cumhuriyet’in ilanı ve ondan sonraki reformlar, ıslahat, hepsi büyük bir milli şuurun tabii neticeleri sayılmak üzere gelir."

Yasin Akdağ (1. Dönem Oltu Milletvekili): "Ankara'dan mebus seçimi için emir geldi. Yeni seçilen mebuslarla at arabası ile yola çıktık. 19 günde Ankara'ya vardık. Yozgat yolu asiler tarafından kapatıldığı için Kayseri'den dolaştık. Meclis'te, Oltu'nun Türkiye'ye ilhakı alkışlarla karşılandı. 42 sene sonra ilk mebus ben olmuştum. Büyük heyecan yarattı. Meclisin devamı müddetince ben de arkadaşlarım gibi, okul sıralarında oturdum. Birinci Meclis'te bir tek parti vardı o da: 'Ya istiklâl ya ölüm Partisi' idi... İnönü, Sakarya ve Büyük Tarruz'dan sonraki muvaffakiyetler bizi sevinçten çılgın bir hale getiriyordu."

AYAĞINA TAŞ DÜŞEN ŞİKAYETE GELİRDİ

Yusuf Kemal Tengirşenk (1. Dönem Kastamonu Milletvekili): "Eskiden beri söylenen bir söz vardır; 'Milletin iki üç kişiye tabi olma istidadı vardir.' 1. Meclis bunun doğru olmadığını göstermiştir. Şevkli Cumhuriyet, Cumhuriyetin ilanı ile başlamışsa da bizde gerçek Cumhuriyet, Meclis'in kuruluşu ile başlar. Birinci Meclis'te 2,5 yıl tatbik edilen sistem demokrasidir. Kimin ne konuda şikayeti olursa olsun. Meclis'e başvurabilmiştir. Ayağına taş düşen Meclis'e şikâyete gelirdi diyebiliriz... Öylesine demokratik bir Meclisti ki, bir şahsın bir iddiası üzerine, Meclis Reisi Mustafa Kemal bile savunmasını yapıyordu."

Ali Rıza Acara (1. Dönem Batum Milletvekili): "Batum, Kars, Ardahan Milletvekilleri, biraz da 45 sene Anavatan'dan hasret kalmanın tesiriyle vatandaşımızı özlemiş olarak, bazen Meclis'te, bazen de cephede durmadan çalışırdık. Durmadan Anadolu'ya geçer, bize nerede ihtiyaç varsa, oraya giderdik. Ayağımızda çarık, arabamız kağnı, lüks olarak Tatar arabası idi. Memleket baştan başa yoksulluk, sefalet içindeydi. Mubusların kaldığı lüks otelimiz bir taşhane; altında hayvan üstünde biz yatardık. Bir tek amacımız vardı: Özgür, bağımsız bir devlet kurmak. Çok şükür başardık."

Ali Rıza Acara, 1. dönem Meclis'inde Dersim Milletvekili olan Diyab Ağa 'nın cepheye gidişini ise şöyle anlatır: "Cephede idim, şifre ile beni Meclis'e çağırdılar. Eskişehir işgal edilmiş. Yunan, Sakarya'ya gelmişti. Gizli oturumlarda hükümet şiddetle tenkit ediliyordu. Erzurum Mebusu Durak Bey, o günün Genelkurmay Başkanı Mareşal'e samimi ve vatanpervarane 'Paşam şimdi ismin kuru paşadır' diyordu. Hükümetin Kayseri'ye taşınması teklifi reddedildikten sonra, en yaşlımız Dersim Mebusu (80 yaşında) Diyab Ağa dahi cepheye gitti ve eliyle sakalını tutarak askerlere hitaben 'Çocuklar bana buraya gelmek düşerse, size de vatan için ölmek düşer' şeklinde konuştu. Mebusların cepheye kadar gelmesi askerin moralini yükseltmişti."

FİİLEN CUMHURİYET

Reklamdan sonra devam ediyor 

Atıf Tüzün (1. Dönem Kayseri Milletvekili): "Meclis'in açıldığı günlerdi... Memleket her şeyden mahrum, yiyecek yok, top yok, tüfek yok. İç isyanlar ortalığı kasıp kavuruyor. Ben ve bazı arkadaşlar, bir heyet halinde, iç isyanlara karşı Milli Müdafaa Vekili Fevzi Çakmak'tan silah istedik. 'Bende ancak 6 mavzer, 100 fişek var. Bununla nereyi müdafaa edeceksiniz?' cevabını verdiğini hatırlıyorum. Atatürk, böyle başladı büyük mücadeleye. Atatürk Ankara'ya geldiğinde bakkala borçlandı ve bir gün borcunu ödeyemez oldu. Bakkal 'para alamayacağım' diye bir şey vermeye cesaret edemiyordu. Ankaralı Hoca Müftü Efendi, ahaliden bin lira toplayıp verdi. Bu hareket Atatürk'ün o kadar hoşuna gitti ki, her bayram Müftü Efendiyi ziyaret ederdi. (...) İstanbulla muhabereyi kestik. Anadolu'da yeni bir hükümet kuruldu. Bu fiilen Cumhuriyet'ti, Cumhuriyet'in ilanı isim koymadan ibaretti. İç savaş yüzünden, Atatürk dört yıl Cumhuriyet kelimesini telaffuz edemedi."

Yasin Kutluğ (1. Dönem Antep Milletvekili): Antep savunmasında görev yapar. İlk Meclis'e vekil seçilir. Bir yandan da Yozgat isyanına katılır. Geri çekilirken tanınmamak için resmi elbisesini çıkarıp çoban kıyafetiyle Ankara'ya gelirken, Mustafa Kemal Paşa ile Sarkışla'da karşılaşır. Başından geçenleri anlatır. Paşa yaverine döner ve şunları söyler: "Dağda çobanlık edip, İstiklâl Mücadelesine devam edeceğiz" der. Meclis'te oturmaz yine cepheye koşar.

Hilafetin kaldırılmasını şöyle anlatır: "Meclis'teki hocalar bu konuda karar alamadılar. Bunun üzerine Paşa Meclis'e gelerek niçin karar alamadıklarını sordu. Onlar da Hilafetin kalmasını istediler. Bunun üzerine Mustafa Kemal, 'Hazreti Peygamber ölürken kimi vekil tayin etti ki, siz daha Hilafet istiyorsunuz. Biz sancağı çektik, o sancağa düşman olmadık, Müslümanlar kurşun attı, son Halife de düşman vapuruyla kaçtı' dedi ve bir süre sonra da Hilafetin kalkmasını sağladı."

BULUNUR KURTARICI

Tevfik Rüştü Aras (1. Dönem Milletvekili): "Büyük Tarruz'a hazırlanmak için Meclis tedbir alırken, her türlü tasarruf yoluna başvurdu. Memur aylıklarından yüzde 25 kesilmesi kararı alındı. Bu karar alınırken de Meclis azası üyelerinin maaşlarından (o zaman maaşlar 100 lira) yüzde 50 kesinti yapıldı. Meclis'te iki grup vardı: Atatürk'ün grubu ve Padişah'a yakın olan ikinci grup. Bunlar şiddetli muhalefet yaparlardı. Fakat hepsi de çok vatanperverdi.

Bursa'nın işgali üzerine tenkidler şiddetlenmişti. Bir Bursa mebusu kürsüye çıkarak Namık Kemal'in beyitini değiştirerek 'Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, yok mu kurtaracak bahtı kara maderini?' demişti. Bunun üzerine Atatürk yerinden fırlayarak kürsüye gelmiş; 'Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, bulunur kurtaracak bahtı kara maderini!' cevabını verdi.

Emin Hüseyin Aksu (1. Dönem Erzincan Milletvekili): "Vekil seçildim. Beş arkadaş Ankara'ya hayvan sırtında 25 günde varabildik. Ankara'da halkın bir kısmı bize Padişaha karşı gelenler, bir kısmı da vatanı kurturmak için gelenler gözüyle bakardı. Meclis açıldı, okul sıralarına oturduk. Yanları ağrımasın diye bazı arkadaşlar minder yaptırarak onun üzerinde oturuyorlardı. Elektrik olmadığı için gaz lambası ve mumla çalışıyorduk. Emniyetin sağlanması için Darülmuallim okulunun yurdunda kalıyorduk. Ankara'da yemek yiyecek lokanta, sohbet edecek bir yer yoktu. Zaten vilayet ve maliye bizi tanımıyordu. Fakat bu muhrumiyetler kimseyi üzmüyordu. Meclis'te birbiriyle münakaşa eden arkadaşlar, toplantı bittikten sonra hemen birbiriyle tokalaşıp öpüşürlerdi. Asla kin, nefret yoktu. Zaten olamazdı; memleket meselelerini konuşmak memleketi kurtarmak için toplanmıştık."

Kılıç Ali (1. Dönem Antep Milletvekili): "İçimizde devlete ve millete istiklâl temin etmek için maziye dönmek isteyenler çok olduğu gibi, tamamiyle bu telakkinin zıddı görüşte olan arkadaşlar da çok idi. Müzakereler umumiyetle çetin ve heyecanlı, çok asabi bir hava içinde geçerdi. Hoca, doktor, vali, komiser, telgraf memuru, asker... Her sınıftan, her çeşitten, çok farklı zihniyetteki azalardan kurulu bu Meclis, gerçekten vatanperverdi. Bütün bu farklı düşüncelerdeki insanların tek gayesi ise 'düşmanı vatan torpağından atmak' idi."

Reklamdan sonra devam ediyor 

ÖLMEK VAR DÖNMEK YOK

Ahmet Fevzi Erdem (1. Dönem Batum Milletvekili): "Yunan toplarının sesleri artık Ankara'dan bile duyulmaya başlamıştı. Gece acele Meclis toplandı. Meclis'in başka bir şehire nakledilmesi görüşülüyordu. Fakat Meclis bir anda heyecanlandı. Herkes ayağa kalktı. 'Ölmek var Meclisi başka yere taşımak yok!' diye bağırıyorlardı. Sonunda yine karar verildi; Meclis Ankara'da kalacaktı."

Refik Koraltan (1. Dönem Konya Milletvekili): "En yaşlı üyelerin konuşması ile Meclis açılmıştı. Ağlayanlar, kelimeyi şehadet getirenler dolu idi. Hemen riyaset divanı seçimine geçildi. İlk sözü ben aldım ve 'Ekseriyet olmadan seçim yapmayalım' dedim. Fakat riyasetin bir an önce teşkili için ısrar ediliyordu. Endişenin sebibini öğrenmeye çalıştım ve anladım ki, Mustafa Kemal'in karşıtları daha ilk günden çalışmaya başlamışlar, bu endişe ile seçimin bir an önce yapılması isteniyormuş. 'Endişenizi anlıyorum. Biz buraya kurtuluş mücadelesini yapmak üzere toplanmışız. Bu mücadele bayrağını Anafartalar Komutanı Mustafa Kemal açmıştır. 'O seçilse de seçilmese de Meclis'in reisidir ve hizmet edecektir' diyorduk... Mustafa Kemal ittifakla Meclis reisi seçildiği zaman üzerinde Kuvayi Milliye elbisesi vardı. Söz aldı ve mütevazı bir sesle teşekkkür etti. 'Bu emniyet ve itimada hayatım boyunca layık olmaya çalışacağım' diyordu."

DİSİPLİN VARDI

Fahrettin Altay (1. Dönem Mersin Milletvekili): "İstanbul Meclisi dağılmış, Mustafa Kemal Ankara'da yeni bir Meclis kurmaya karar vermişti. Ben o sırada Albay rütbesi ile 12. Kolordu Komutanı idim. Bana telgrafla adaylığımı koymamı bildirdi. Ben komutanların siyasi işlere karışmalarını prensip olarak kabul etmediğimden, mazur görülmekliğimi rica ettim. Bana verdiği cevapta, 'Haklısınız ama bu Meclis, müstesna bir Meclis'tir. Büyük kumandanların bu Meclis'te aza olmaları lazımdır. Yine kumandanlıkta devam edeceksiniz. Vaktiniz müsait olursa Meclis'e gelirsiniz. Sizi Mersin'den aday gösteriyorum' dediler ve oradan seçildim."

Ekrem Rize (2. Dönem Rize Milletvekili): Harbiye mezunu subay. Cihan Harbi'nde cephelerde savaştıktan sonra Ankara'ya vekil olarak gelir. Oturacak ev yoktur. Amerika'dan portatif ev getirtir. Atatürk evi çok beğenir. Satmasını ister. Bağışlar, o da kabul etmez. O günleri şöyle anlatıyor: "O zamanın Meclisinde her şeyin üstünde bir hüsnüniyet, memleketi sevme, ona ait bir terbiye vardı. Meclis'te Atatürk'ün kurduğu bir disiplin görülürdü. Ekseriyet olmadığı için Meclis'in toplanamaması görülmüş şey değildi. İnkılâp Meclisi'nde görev alan bir mebusun parasız olması bir şereftir. Bu vatan idealini anlatır. Bugün ise iktidarda iken servet yapmak bir şeref oldu. İdeal kalktı."

HER FİKİRDEN İNSAN VARDI

Cemal Hüsnü Taray (2. Dönem Gümüşhane Milletvekili): "İlk Meclis'te her fikirden insan vardı. Bu Meclis'te memlekette ne kadar iyi kafalı varsa toplanmıştır. Münakaşalar çok daha yapıcı olurdu. Asıl münakaşalar komisyonlarda, yani bilimsel olurdu. (...) Mustafa Kemal'le beraber durmadan okul teftişine giderdik. Eğitime çok önem verirdi. '10 senede okuma yazma bilmeyecen kalmayacak' derdi."

Taray, birgün Atatürk'ün sofrasına gençlerin de alınmasını ister. Bu söz Atatürk'ün kulağına gider. Çağırır ve şunları söyler: "Bak çocuk, bu adamlar davanın ne olacağını nasıl biteceğini benim akıbetimi bilmeden, bana güvenerek hayatlarını ortaya atmışlardır. Benim onlara karşı vefa borcum vardır. Hayatımdan sonra da hiçbir sıkıntıya düşmelerini istemem." Atatürk ekler: "Gençlere sofram her zaman açıktır."

Süreyya Örgeevren (2. Dönem Balıkesir Milletvekili): "Milli hakimiyetin, Atatürk'ün fikirlerinin hakim olduğu bir Meclis'ti. Bütün fikirler Atatürk'ten gelirdi denebilir. Meclis'te iki tip insan vardı: Atatürk, gerçek bir önder ve aydın olduğu için, ona saygı duyanlar; Atatürk'e körükörüne bağlı, kendilerini onun muhafızı sayanlar... Meclise kalpaklı, silahlı gelinirdi. Daha çok bir ihtilal meclisi havası vardı."