Macron kendi yetenekleri ile değil uluslararası sermayenin temsilcisi olarak Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturtuldu. Çünkü yükselen Fransız milliyetçiliği finans kapitalin tüylerini diken diken ediyordu.

SÜREKLİ ZİKZAK ÇİZİYOR...

Göreve başladığından bu yana hiçbir konuda tutarlı bir tavır takınamadı. Sürekli zikzaklar çizdi. ABD ve Çin’de verdiği demeçler birbirinden neredeyse 180 derece farklıydı. Sermayenin adamı olduğundan bütün kararlarında onların çıkarlarını gözetti. Kurnazlıkla yola devam edebileceğini sandı. Ama güneş balçıkla sıvanamazdı. Fransa’da halkın ezici çoğunluğunun desteklediği Sarı Yelekliler isyanı başladı. Fransız halkı onun kimin için çalıştığını yaşayarak öğrenmişti. Kendisinde liderlik ve yönetici vasıflarının kırıntısı bile yoktu. Süreci yönetemediği gibi, yüzüne gözüne bulaştırdı.

TÜRKİYE’YE KARŞI ÖNYARGILI

Uluslararası sermaye ve emperyalizm ile iç içe geçen duruşunu her yerde görebiliriz. ABD, Suriye’den çekilme kararı verdiğinde, PKK’ya ilk sahip çıkan lider oldu. Kıbrıs’ta 1960 kuruluş antlaşmasına aykırı olarak, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile anlaşarak askeri üsler kurdu. Doğu Akdeniz’deki KKTC ve Türkiye’nin deniz yetki alanlarına yapılan saldırılara öncülük etti. İtalyan Başbakanı bile kendisini ve ülkesini Afrika’yı sömürmekle suçladı. Son olarak çaresizlik içinde emperyalizm emrinde olduğu teyit edecek şekilde “Ermeni Soykırım Yalanı”na sarıldı. Sözde soykırımı simgeleyen 24 Nisan’ı “Ulusal Anma Günü” ilan edeceğini açıkladı. Ucuz bir politikacı olduğundan hukuku göz ardı ederek gündemi değiştirecek ucuz oyunlar peşinde koşuyor.

ÇÖPLÜK SİYASETİ

Hedefinin, Türkiye’nin olası Kuzey Suriye Harekâtı’nı engellemek ve PKK’ya destek vermek olduğu ilk bakışta anlaşılıyor. Hâlbuki başta Dr. Doğu Perinçek olmak üzere bir avuç vatanseverin büyük mücadelesi ile bu yalan önce Avrupa’da, sonra kendi ülkesinde, sonra da bütün dünyada tarihin çöp tenekesine atıldı. Çöplükten topladığı malzemelerle siyaset yaptığını sanan bir lider (!) ile karşı karşıyayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), parlamentoların, cumhurbaşkanlarının, hükümetlerin ve tüm kuruluşların bu konuda hiçbir yetkisi olmadığını hükme bağladı. Soykırım suçunun varlığına, ancak yetkili mahkemenin karar verebileceğinin altını çizdi.

FRANSA’YA BİLE FRANSIZ KALMIŞ!

Kontrolden çıkan Macron’un kendi ülkesinde alınan kararları da çiğnediğini görüyoruz. Fransa Anayasa Konseyi, “Ermeni soykırımını inkâr edenlerin cezalandırılmasına dair kanunu” iptal etti. Fransa Parlamentosu, Cumhurbaşkanı Hollande’ın talimatıyla hazırlanan yasa tasarısını hukukî temeli olmadığı gerekçesiyle alt komisyona geri gönderdi. Görüşmelerde konuşan Devlet Bakanı JeanMarie Le Guen, “AİHM’nin Perinçekİsviçre Davasında aldığı kararları” hatırlattı. Düşünce özgürlüğü, hukuk ve demokrasi şampiyonlarının gerçek yüzünü Macron’un kimliğinde ibretle görüyoruz. Gerçeklerden korktukları için yarasalar gibi karanlıkta yaşamayı yeğliyorlar. Her vesile ile Batı’yı bize dayatanlar, bu güruhun ikiyüzlülüğünü, sinsiliğini, sahtekârlığını da halkımıza göstermelidir.

BAŞARIDAN FAYDALANMA

Kazanılan zaferler kadar, bu zaferlerin sonrasında yaratılan uygun iklimde tamamlayıcı ve kesin sonuç alıcı adımları atmak da önemlidir. AİHM’de Dr. Doğu Perinçek büyük bir zafer kazandı. Olağan koşullarda yapılması gereken, bu zaferin rüzgârı ile devlet çapında AİHM sonrası mücadele stratejisi ve yöntemlerini saptamaktı. Ancak bu yönde adım atılmadı. Sadece kriz durumlarında AİHM kararları akla geldi. Bazı yetkili makamların demeçlerinden hâlâ konunun doğasının kavranmadığını anlıyoruz. “Efendim, biz her şeye açığız, tarihçiler tartışsın!” gibi sözler sarf edildi. Oysaki bu aşamalar çoktan geçilmiş, hukuki olarak herkesi bağlayan kapı gibi mahkeme kararı alınmıştı. Yapılacak şey geriye dönmek değil, ileri doğru hızla koşmaktı!

YÜK VATANSEVERLERİN ÜZERİNDE!

AİHM’in bağlayıcı kesin hükmünden sonra Alman Parlamentosu yetkisiz olarak soykırım kararı aldı. Dr. Doğu Perinçek başta olmak üzere yurtseverler Berlin’e aktı. Hasbelkader ben de oradaydım. Duygularımı şöyle betimlemiştim: Orada Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hiçbir bakanı yoktu! Orada TBMM’den hiçbir milletvekili yoktu! Orada TBMM’deki siyasi partilerin temsilcileri yoktu. Orada Türkiye’de çuvalla para kazananlar yoktu! Orada bu toprakların kaymağını yiyenler yoktu! Orada Türk’ün geçmişten gelip geleceğe uzanan bütün kutsal değerlerini temsil eden cesur yürekler vardı. Orada ülkenin bütün sorunlarını sırtındaki küfeye dolduran ve buna rağmen Seyit Onbaşı gibi ilahi bir güçle dimdik ayakta kalmayı başaranlar vardı. Orada en ileri hatta düşman kurşunlarına göğsünü siper eden kahramanlar vardı... Orada bu milletin öncüleri, fedaileri vardı... Aslında tarih denilen bilim de öncülerin mücadelesinden başka bir şey değildi!

Aydınlık