Z kuşağı denilen kavram ve ardında yatan yaklaşım, “zamane gençliğinin” gerçeğini anlamak ve açıklamak için doğru bir araç mı?

Küreselleşmenin "Z Kuşağı"na Sığmayan Gençlik
Işıkgün Akfırat 
Işıkgün Akfırat

Herkesin dilinde bir “Z kuşağı”dır, gidiyor.

İlginçtir, kimse “nereden çıktı bu Z kuşağı?” diye sormuyor. Herkes sessiz sedasız kabullenmiş. Fikir ayrılıkları, tartışmalar da yalnızca Z kuşağının nasıl bir kuşak olduğu üzerine.

Akla zarar genellemeler yapılıyor. Acayip yaratıcı bir kuşak, ama bir yandan çok sıkılgan, dikkat dağınıklığı da var aslında ama bir kere kafaya taktı mıydı yandınız, vesaire. Bir kesim apolitik diye yererken öbür kesim hükümeti devirme misyonlarıyla göklere çıkarıyor.

İnsan soruyor: nasıl tarif edilirse edilsin, bu özellikleri Z kuşağı denilen bir küsur milyar gence yükleyen nedir? Tuhaf ama sadece 96 ya da 2000 yılından sonra doğmuş olmaları. Bu kadar. Korsanlarla çevrili Cibuti’de balıkçı teknesine de doğsan, ağzında gümüş kaşıkla İngiliz Lordlar Kamarası’na da doğsan, bu kuşağın mensubu oluyorsun.

Nerede kaldı sınıfsal uçurumlar, uluslararası eşitsizlikler, milli ve kültürel özgünlükler?

Deniyor ki: Canım, küresel dünyada bunların ne önemi kaldı? En fakir çocuğun bile cep telefonu, interneti var. Her biri aktif birer sosyal medya kullanıcısı. Ortada küresel bir kültür var. Milliyetçi sınırlar tutmuyor bu dünyada. Hatta artık adına “netizen” diyorlar, internet vatandaşı. İşte size Z kuşağı! Buna “sosyal medya kazanına düşen kuşak” da denebilir.

Hikaye böyle…

Peki, gerçek bu mu? Daha doğrusu, “Z kuşağı” denilen kavram ve ardında yatan yaklaşım, “zamane gençliğinin” gerçeğini anlamak ve açıklamak için doğru bir araç mı? Bu soruya verilecek yanıt, küreselleşme masalına inanıp inanmadığınıza bağlı.

DÜZ DÜNYA’NIN Z KUŞAĞI
Küreselleşmenin ideologlarından Thomas Friedman’ın 2005’te yayınladığı büyük ses getiren kitabının adı şuydu: Dünya Düzdür (The World is Flat). Geometrik şekli kastetmiyordu Friedman. Aslında kitapta renklendirerek anlatmaya çalıştığı şey, artık klişeleşmiş olan “dünyanın küresel bir köy olduğu” masalıydı.

Friedman “düz dünya” ifadesiyle, özellikle ulaşım ve iletişim teknolojilerindeki gelişimin, dünyada ülkeler ve insanlar arasındaki engebeleri, uçurumları ortadan kaldırdığını; dünyayı herkesin eşit fırsatlara sahip olduğu bereketli bir düzlüğe dönüştürdüğünü kastediyordu.

Bangladeş’te 16 saat çalışıp tişört üreten emekçiyle o ürünü Batı metropollerinde tüketen orta sınıf aynı düzlükteydi. ABD’nin tüketim müptelası hamburger çocuklarıyla NATO’nun kafalarına bombalar yağdırdığı, açlıkla boğuşan Iraklı ve Libyalı çocuklar da öyle.

Z kuşağı tanımlaması da benzer bir mantığın izlerini taşıyor. İletişim teknolojisindeki ilerlemenin ürünü olan tabletlerin, akıllı telefonların, çevrimiçi oyunların ve sosyal medyanın gençliği düzleştirdiği ya da aynılaştırdığı söyleniyor. Öyle ki Twitter, Facebook, Instagram, Netflix, Youtube, TikTok vs. mecralar aynı silikon kumaştan bir gençlik kuşağı yaratıyormuş.

Teknolojinin 96 sonrasında doğan gençlerin hayatı üzerinde geçmiş kuşaklara göre çok daha etkili olduğu su götürmez. Bu, eşyanın tabiatı gereği. Fakat bu gerçeği alıp geri kalan her şeyin önemsizleştiği bir kuşak kimliğine dönüştürmek, bilinçli bir çarpıtma hamlesidir.

Dolayısıyla masum bir bilimsel kategori gibi sunulan “Z kuşağı”, aslında küreselleşme ideolojisinin, Friedmanların “düz dünya”sının kavramıdır.

Z KUŞAĞI BİR OLGU MU, KURGU MU?

Bugün gazetelerde, televizyonlarda herkes bir Z kuşağı “olgusu” varmış gibi konuşuyor.

Körlerin fil tarifi gibi, kim neresinden tuttuysa orasından bir Z kuşağı tarifi yapmaya soyunuyor. Halbuki ortada bir Z kuşağı olgusu yok; önümüze konulan bir Z kuşağı “kurgusu” var.

Amerikan tüketim ideolojisine yaslanan popüler kültürün ve burjuva sosyolojisinin bağrından “Generation XYZ” denilen bir şema ortaya çıkmış. Batı gençliğinin oy tercihlerini nasıl şekillendirir, tüketim alışkanlıklarını nasıl biçimlendiririz? Mevzu bu.
 
Her kuşağın tarifi, kültür endüstrisinin gençliği ağına düşüreceği alanlar üzerinden. Geçmişte giyimkuşam, yemeiçme, eğlenme gibi yaşam tarzı kalıpları üzerindendi. Şimdi de Netflix, Youtube, Twitter vs. gibi kültür tekelleri üzerinden olması tesadüf değil.

İşte bu bakış “dünya piyasasıyla bütünleşen” ülkelere de yayılacaktı elbette. Tabii küreselleşme çağına özgü, sınıflar ve milletler üstü bir kuşak anlatısıyla beraber. Daha doğrusu, temelde yatan tüketim ideolojisinin, bütün yeryüzü gençliğine dayatılması marifetiyle.

Örneğin mazlum dünyanın herhangi bir köşesinden, herhangi bir genci alıyorsunuz. Ülkesinin, neoliberal küreselleşme içerisinde nasıl bir eşitsiz ilişkiyle dünya pazarına açıldığını, milli devletinin uğradığı yıkımları, bunların hayatında yarattığı sarsıntıları unutuyorsunuz. Amerikan tipi yaşam tarzı dayatmalarından ve buna direnen milli kültürün gösterdiği reflekslerden sıyırıyorsunuz. Yani kısacası milli olan her şeyi buharlaştırıp sosyal medyanın küresel potasında eritiyorsunuz. Oluyor size mis gibi, pırıl pırıl bir Z kuşağı mensubu.

KAREN FOGG’LARIN SUYA DÜŞEN HAYALLERİ

Hatırlarsanız, bir zamanlar “Türk gençliğini milli kimliğinden koparma” hayalleri kuran Avrupa Birliği’nin Türkiye Temsilcisi Karen Fogg’lar vardı.

Askerlerinin başına çuval geçirildiğinde ses çıkarmayan, şehitlerine ah vah edip geçen, Atatürk’ü tarihin tozlu raflarına terk eden, istiklal ve Cumhuriyeti müdafaa gibi bir vazife bilmeyen kimliksiz, kişiliksiz, yusyuvarlak, pelteleşmiş bir Türk gençliği; ne güzel olurdu!

Hayalleri suya düştü. Küreselleşmenin milli devlete saldırısı, Attila İlhan’ın dediği gibi bir ulusalcı dip dalgası yarattı. O dalganın en önünde Türk gençliği vardı. TGB, bu yükselen dalganın adıydı. Milli güçlerin 2014’e kadar mücadelesiyle Atlantik taarruzu bozguna uğratıldı.

Ortaya çıkan sonuç şuydu: Türk gençliği öyle kolay kolay milli kimliğinden kopartılamazdı.

BATI’NIN DELİ GÖMLEĞİ

Şimdi açıktan saldırıyla başarılamayan, Türk gençliğini yine Attila İlhan’ın deyimiyle “Batı’nın deli gömleği”ne sığdırarak yapılmaya çalışılıyor.

Evet, “Z kuşağı” kimliği, Batı’nın sadece Türk gençliğine değil, bütün dünya gençliğine giydirmeye çalıştığı bir deli gömleğidir. Üzerine yapıştırılan küresel bandroller, teknoloji süsleri, Netflix, Youtube vs. etiketleri, onun bir deli gömleği olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Sistemin ideolojik saldırısı, artık doğrudan kapışma şeklinde değil, sinsice ilerliyor. Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünya”sında olduğu gibi, milli değerleri zorla baskılamayı değil, yaratılan sanal dünyanın etkisiyle giderek kimsenin o değerlere ihtiyaç duymaması hedefliyor. Kavramlar üzerinde kurulan hakimiyet, bunu sağlamanın en önemli aracıdır.

Türk gençliğinin sosyal medya üzerinden sistemin ideolojik bombardımanı altında olduğu, bundan ister istemez etkilendiği bir gerçektir. Ancak teknolojinin, sosyal medyanın, dijital kültürün Türk gençliğinin milli karakterini öğüttüğü, anlamsızlaştırdığı ve “Z kuşağı” denilen bir kimliğin potasında erittiği savı, sistem tarafından yayılan bir safsatadır.

Türkiye gibi bir ülkenin gençliği, milli kimliği olmaksızın bugünlere gelemezdi ve bundan sonra da ona sıkı sıkı sarılmaksızın yaşayamaz, geleceğini ellerine alamaz. Bugün de Türkiye’deki Batıcıların hevesli çabalarına rağmen Batı’nın deli gömleğine sığmıyor.

Türk gençliği “ağa takılmadı” ve “sosyal medya kazanında boğulmadı”. Bu mecraların etkisiyle milli kimliğini yitirmedi. Gençlerle yapılan anketlere bakıyoruz, vatanseverlik, milliyetçilik, Atatürkçülük, Türkiye’ye sahip çıkmak, Cumhuriyet’i yaşatmak gibi değerler gençliğin en geniş ortak paydası. PKK’ya karşı yaptığımız sınırötesi operasyonlara ve Doğu Akdeniz’de gösterdiğimiz kararlılığa gençliğin ezici bir çoğunluğunun destek vermesi de bunu kanıtlıyor.

Hayatımızı kuşatan sosyal medya Türk gençliğinin kimliğini belirleyemez ama Türk gençliği, yani bizler, bu mecraları nasıl kullanacağımızı, sistemin ideolojik etkilerine karşı nasıl mücadele edeceğimizi, çağın ruhuna milli köklerimizle nasıl katılacağımızı belirleyebiliriz.

Çünkü biz neoliberal küreselleşmenin Z kuşağı değil, uygarlığı yüzlerce yıl ileriye taşımış ve 150 yıldır emperyalizme direnen Türk milletinin gençliğiyiz. Jön Türk geleneğindeniz. Mayamız sağlam. Ama en önemlisi, Atatürk gibi teşkilatlıyız.

Işıkgün Akfırat

TGB Genel Başkan Yardımcısı

tgb.gen.tr