EM. TUĞA. İLKER GÜVEN

Bugün dünyanın ve ülkemizin en önemli bekâ sorunu olan koronavirüs ile mücadele, hayati önem kazanmıştır. Bu mücadelede devletin bütün milli güç unsuları ile milletin topyekûn yer alması zaruri hale gelmiştir. Koronayı bir düşman olarak kabul edecek olursak, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı mücadelesinde esas aldığı kuvvetleri aktif olarak görevlendirmemiz gerekmektedir. Bakınız Atatürk düşman ile mücadelede üç kuvvetin sonucu etkileyeceğine işaret ediyor:

"Bir millet, iki TBMM, üç ordu... Bu üç kuvvet iki cephede savaşır: Birincisi iç cephe; ikincisi dış cephedir. Asıl olan iç cephedir. Bu cephe bütün memleketin, bütün milletin oluşturduğu cephedir. Dış cephe doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silahlı cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, mağlup olabilir, fakat bu durum hiçbir zaman bir memleketi, bir milleti yok edemez. Önemli olan memleketi temelinden yıkan, milleti tutsak eden iç cephenin çökmesidir. Gerçekten kaleyi içten almak, dıştan zorlamaktan çok kolaydır. Bu amaçla fertlere kadar temasa geçebilen bozguncu mikropların, araçların varlığını iddia etmek doğrudur. Ancak Meclis'in düşünüş biçimi, çalışması, vaziyeti düşmana ümit vermedikçe iç ve dış cephelerimizin yerinden oynamasına olanak ve olasılık yoktur."

Atatürk’ün de açıkça belirttiği gibi ister düşmana karşı ister salgın hastalıklara karşı mücadelede toplumsal güvenin sürdürülmesi, sosyal dayanışma, birlik ve beraberlik ruhunun kazandırılması son derece önemlidir. Şu anda ülkenin durumuna baktığımızda maalesef Meclis içi ve dışı bütün siyasi partiler birlik ve bütünlüğü sağlamak yerine ayrışma ve kutuplaşmayı teşvik eder şekilde söylem ve eylemde bulunmaktadırlar. Ülkenin önemli sorunlarının çözümlerinde dahi ortak paydada buluşamadıklarına şahit oluyoruz. Oysa, toplumsal güvenin oluşturulup sürdürülmesi, sosyal dayanışma, birlik ve beraberlik ruhunun kazandırılmasında, başta iktidarda olan siyasiler olmak üzere, bütün siyasilere çok önemli sorumluluk ve görev düşmektedir. Kemalist ideoloji insan yaşamına, doğaya, millete sevgi ve milletin en önemli organizasyonu olan devlete saygı duymaktadır. Atatürk dönemindeki gibi bu duygunun oluşturulması önemli ve zorunlu olduğu değerlendirilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin temelinde, Atatürk’ün de belirttiği gibi TSK'nın iç ve dış cephede kaçınılmaz olarak görev alması zorunluluğu vardır. Örneğin Milli Güvenlik Kurulu içerisinde ve EMASYA (Emniyet Asayiş) görevleri gibi hayati ve kaçınılmaz görevleri vardı. Maalesef son yıllarda TSK bu görevlerden arındırılmıştır. Ayrıca TSK içerisinde 1966 yılında kurulan NBC (Nükleer Biyoloji Kimya) Okul ve Eğitim Merkez Komutanlığı daha sonra, KBRN (KimyasalBiyolojikRadyolojikNükleer) Okul ve Eğitim Merkez Komutanlığı haline getirilmiştir. Radyolojiyi de kapsamına alarak, biyolojik, kimyasal ve nükleer silahlardan arınma, karşı koyma ve mücadele hususlarında Türk Silahlı Kuvvetleri'ne eğitim vermektedir. KBRN Eğitim Merkez Komutanlığı'nda bugünler için hizmet verebilecek çok önemli uzmanlar yetişmiş ve yetiştirilmektedir.

KBRN Eğitim Merkezi'nin Askeri Tıp Akademisi Komutanlığı, Sağlık Birimleri Enstitüsü ile çok önemli çalışmalar da yürütmüştür. Ancak bugün için Askeri Sağlık Hastaneleri ve Tesisleri, TSK emrinden alınarak Sağlık Bakanlığı'na bağlandığı için bu koordinasyonun ne derece sağlandığı bilinmemektedir.

Kurtuluş Savaşı'nda üç önemli kanundan birisi Tekalifi Milliye (zorunlu iç borç), adı üstünde bağış değil, zorunlu borç alma adlı bir kanun yürürlüğe girmiştir. İkincisi Tarım Yükümlülüğü Kanunu. Bu kanunla da kıtlığı, açlığı önlemek için tarım seferberliği ilan edilerek tarımda yükümlü olanların askerlikleri erteleniyor. 200 koyun veya 50 sığırı olanların kendileri ve çobanları, askerlik hizmetinden muaf tutuluyor. Tarımla ilgili meslek sahiplerinin de askerliği erteleniyor. Ayrıca ordunun elinde kullanılmayan kağnı ve hayvanlar da, parasız çiftçiye veriliyor. Hapisteki mahkumlardan mesleği tarım olanlar hasat için kullanılıyordu.

Napolion’un “Ordu midesi üzerinde yürür” sözü salgınla savaşta da tarımın çok önemli bir yeri olduğu gerçeğini unutmamak gerekir. Bu nedenle TSK'nın kendisini besleyecek hatta fazlasını ulusal gıda sistemine aktaracak şekilde, tarımsal üretim ve dağıtım sisteminde yer alması, hatta eskiden olduğu gibi, TSK gıda ve hayvan üretim çiftliklerinin oluşturulması, askeri tersane ve fabrikalar kadar çok önemli olduğu değerlendirilmektedir. Türkiye'nin beka ve güvenliğinin teminatı TSK'nın, direnme ve etkinliğini sağlam olarak tutacak vazgeçilemez yani olmazsa olmazı, askeri sağlık sistemi mutlaka ve acilen eski haline kavuşturulmalıdır. Yukarıda açıklanan nedenlerle TSK için alınması gereken kısa (5 yıla kadar), orta (510 yıl arası) önlemler aşağıdaki gibidir:

KISA VADEDE

  • Türk Silahlı Kuvvetleri, salgında ve salgın ile mücadelede, milli güç unsurları içinde kuvvet çarpanı özelliği taşıdığı için, çok önemli olduğu gerçeği asla unutulmamalıdır.
  • Öncelikle askeri hastanelerin TSK emrinde görevlendirilmesi, beka ve güvenliğimiz için öncelik arz ediyor. Kısa zamanda organize olarak öncelikle sahra hastahaneleri kurulmalıdır.
  • KBRN Okul ve Eğitim Merkez Komutanlığı yetişmiş personelinin korona salgın savaşında koordinasyonda görev alması sağlanmalıdır.
  • Eskiden olduğu gibi olağanüstü durumlarda halkın can ve mal güvenliğini sağlamak üzere, EMASYA planlarının güncellenerek yürürlüğe konulması da, büyük bir önem arz etmektedir.
  • TSK'da görev alacak yeni celp erlerin, 14 günlük karantinaya müteakip başlarında tarım mühendisleri olmak üzere tarım ekim ve üretim alanlarında görevlendirilmeleri sağlanmalıdır. Paralı askerlik kaldırılarak, asgari üç ay süre ile ihtisası oldukları alanlarda ve tarım ile askeri fabrikalarda istihdam edilmelidir.
  • Özel ve kamu fabrikalarının bir bölümünün savunma sanayi ihtiyaçları için üretim yaparken bir bölümünün de çiftçinin üretimine yardımcı olabilecek traktör gibi araç ve gereçlerin üretiminin yapılması sağlanmalıdır.
  • Eskiden olduğu gibi TSK tarım alanında üretime iştirak ederek en azından kendi ihtiyaçlarını karşılayacak tarım alanlarında çalıştırılması çok önemlidir. Bunun için de, öncelikle komşumuz Suriye ile diplomatik ilişki kurularak, tasarruf edilecek TSK gücünden de yararlanma imkanları sağlanmalıdır.
  • Salgınla mücadelede, Bilim Kurulu koordinesi yerine MGK yapısı eski konumuna getirilerek, karar, koordinasyon ve tavsiye yerine, İcra Kurulu halinde görev yapmalıdır. Bünyesine Bilim Kurulu'ndan, TSK Afet Yardım Koordinasyon Merkezi'nden, bakanlıklar ve ilgili kurumların temsilcilerinden oluşan çalışma kurulu bulundurmalıdır.
  • 1928 yılında kurulan ve 2011 yılında kapatılan Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü aşı, serum gibi salgın için çok önemli çalışmalarına başlatılmalıdır. TSK'nın KBRN ve oluşturulacak Askeri Tıp Akademisi Sağlık Bilimleri Enstitüsü ile koordineli çalışması sağlanmalıdır. Zira Askeri Tıbbi Birimlerin, donanım, disiplin ve koordinesi de çok önemli görülmektedir.
  • TSK için olmazsa olmaz olan Askeri Okullar ile Harp Akademileri tekrar açılarak eski durumlarına getirilmelidir. Bununla birlikte TSK'nın değiştirilen, komuta ve kontrol yapısı tekrar eski konumuna getirilmelidir. MİT'e bağlanan GES Komutanlığı'nın TSK içinde tekrar yer alması da önem ar zetmektedir.

ORTA VADEDE

  • Askeri ve sivil eğitim ve öğretim olarak tekrar ele alınmak durumundadır. Cumhuriyet'in kuruluş esaslarına uygun, laik ve aydınlanmacı parasız eğitim mutlaka sağlanmalıdır. Batıda 'sekülarizm' yani dünyevileşme, Atatürk Cumhuriyeti'nde ise 'laik' eğitim esas alınmıştır. Laik eğitimde "Bilimin dinden, aklın da inançtan bağımsızlığı'' ilkesi doğrultusunda, eğitim mutlaka yeniden düzenlenmelidir.
  • Türkiye topraklarının yarı büyüklüğünde olan Mavi Vatan, deniz aşırı ticareti ve jeopolitik koşullar artık Deniz Bakanlığı'nın kurulmasını zorunlu hale getirmiştir.
  • Kıbrıs artık tek başına sorun olmaktan çıkmıştır. KKTC bugün artık Mavi Vatan'ın ayrılamaz parçası haline gelmiş ve özdeşleşmiştir. KKTC, Akıncı zihniyetindeki federasyonculara fırsat tanımamak üzere, Türkiye'nin tam olarak kontrolü ele alması zorunlu hale gelmiştir. KKTC, Mavi Vatan'ın bağrında KTC (Kıbrıs Türk Cumhuriyeti) olarak yaşatılması sağlanmalıdır.
  • Doğu Akdeniz Mavi Vatan sorunları çözülüp bütünlük sağlandıktan sonra, 1923 Lozan'daki Yunanistan tarafından gasp edilen haklarımızın kazanımı için diplomatik ve askeri gayretlerin yoğunlaştırılması da önemli olarak değerlendirilmektedir.
  • 1952 yılından itibaren TSK, ABD'nin başını çektiği NATO üyesi olarak, ABD'nin çıkarları doğrultusunda yapılandırılmıştır. TSK, ABD'nin Yeşil Kuşak, Ilımlı İslam ve BOP'un ulusal, jeopolitik çıkarlarımıza aykırı olarak ana tehdit ekseni Mavi Vatan olmasına rağmen, Kara Kuvvetleri ağırlıklı olarak yapılandırılmıştır. Oysa bu yapılandırmayı, esas tehdide göre, Deniz Kuvvetleri ağırlıklı olarak değiştirmek zorunlu hale gelmiştir. Bugün korona ile içte savaşı, sağlık ordusu, dışta da Mavi Vatan'da donanma yürütmektedir.
  • NATO'nun askeri kanadından ilk önce Deniz ve Hava Kuvvetleri'ni çekerek millileştirmek kaçınılmaz hale gelmiştir. Ayrıca ülkemizi nükleer hedef haline getiren İncirlik Üssü'nde ABD komuta ve kontrolündeki 50 adet Jüpiter12 nükleer füzelerinin ülke dışına çıkartılması mutlaka sağlanmalıdır. Esasen nükleer silah kullanımı imkansız olmakla beraber, yine de, korona salgını sonrası önemli bir tehdit olarak taktik seviyede nükleer çılgınlık olabileceği düşünülmektedir.
  • ABD'nin çöküşü ile dağılacağı değerlendirilen NATO'nun siyasi kanadında bulunmayı, sonuna kadar sürdürerek, ülkemiz aleyhine alınabilecek kararlarda veto hakkımızın korunması da önemli olarak değerlendirilmektedir.
  • Aydınlık