“Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” diyen Adam Smith öldü ve gömüldü.

“Madem ki insanı biçimlendiren yaşadığı koşullardır, o koşullar en insani şekilde biçimlenmelidir” diyen Karl Marks küllerinden doğdu.

(Yoksa hristiyanların ve müslümanların sözünü ettiği mesih ve mehdi o’muydu 🙂 )

Koronavirüs, insanlığı yok etmedi ama bildiğimiz anlamdaki dünyayı sonlandırdı.

Vurguncu kar odaklı özel sektör denilen şeyin popodaki çıban kadar değerinin olmadığı anlaşıldı.

İtalya’nın yardımına neoliberal AB değil, sosyalist Çin ve Küba koştu.

Bir de devletçi Rusya.

Trump, virüsün kaynağı olan kendi ülkesi yerine(1), Çin’i suçlamak için o gıcık ağzını büzerek “China Virus” derken, ABD Dışişleri Bakanlığı şimdi panikle dışarıdan doktor getirmek için çıktığı ilanlara Covid19 yazıyor.

New York’ta hemşireler çöp torbası giyiyor, Los Angeles’a tanklar geliyor, Meksika Amerikalılar gelmesin diye sınırını kapatıyor.

Finans kapitalin hileli kumarhaneye çevirdiği Neoliberalizm zaten iflas etmişti.

Ama medya tarafından gerçekler gizlenip, insanlar hala sistemin rutin krizlerinden birini yaşadıklarına inandırılırken gelen virüs olayı bozdu.

Bu noktada Asya’nın yükselişi, zorlama bir anti küreselcilik ile kırılmaya çalışılırken, dolar sistemi çöküşe geçti.

Petrol fiyatlarının bu derece (25 dolar/varil) düşmesi petrodolar düzenini resmen bitirdi.

ABD borsa ve piyasaları çakıldı.

1929 Buhranı’na benzetildi ama bu ondan daha büyüktü.

1929 Amerikan depresyonu ancak 2008’dekine eşdeğerdi. (1929’dan 10 yıl sonra 2.Dünya Savaşı çıktı. 2008’den 3 yıl sonra Arap Baharı ve Suriye savaşı çıktı. Virüs ve öncesindeki ticaret savaşlarını da katarsak, yaklaşık 12 yıldır zaten düşük yoğunluklu bir üçüncü dünya savaşı yaşıyoruz diyebiliriz.)

Bu son kriz, hem ABD hegemonyasının, hem de dolar sisteminin sonunu getirdi.

Şu aşamada, tüm dünyada yaşanan ekonomik kayıpların mevcut sistem içinde telafi edilmesi mümkün görünmüyor.

İnsanlık zaten can derdine düşmüş, sağlık krizi yarın öbür gün atlatılsa bile, pek çok şirket batacak, işsizlik patlayacak, insanlar evlerine ekmek götüremez hale gelecek.

Tek çare devlet denen mekanizmanın duruma el koyup, sosyal bir kurtuluş reçetesi yazmasında.

Ki biz buna literatürde sosyalizm diyoruz.

Tabii işler o kadar kolay olmayacak.

Bence kısa vadede, otoriter bir devlet yönetimi kaçınılmaz.

Bu otoriter devlet yapısı, haliyle zenginleri koruyacağı için bir süre sonra error verecek.

Orta vadede çalkantılar ve siyasi doğum sancıları bekliyorum.

Uzun vadede ise (temiz ve maliyetsiz enerji bulunduğunda) bir tür Sosyalizm 2.0 gündeme gelecek.

Sağlık, eğitim, su, çalışma ve barınma bir vatandaşlık hakkı olarak ücretsiz olacak.

Bankacılar, imamlar, borsacılar, tarikat şeyhleri, reklamcı ve reprezantlar, yani “hizmet” sektörü değil, mühendisler, teknisyenler, doktorlar ve ziraatçiler, yani üretim ve bilim artık önemli olacak.

Herkes kendi sağlıklı gıdasını kendi topraklarında üretmek zorunda kalacak.

Bu noktada tabii devletçi seçeneğe yönelen ülkelerin, Bill Gates ve türevi Amerikalı bilişim zenginlerinin tekelinden kurtulabilmesi şart.

Çünkü bence bu virüsün çıkış noktası esasen, finans kapitalin yerine dijital sermayenin geçme hamlesidir.

Bill Gates ve Jeff Bezos, artık J.P. Morgan ve Rockefeller’in tacını devralacak.

Virüsün adı bile “kral tacı” anlamına gelen Corona.

Zamanlamasına dikkat edin, Çin yapay zeka 5G teknolojisini Wuhan’da hayata geçirdi.

Hemen ardından virüs salgını çıktı.

Bir tür katalizör olarak bu virüs kullanılıyor.

Uzaktan eğitim, evden çalışma, internetten alışveriş, dijital para, deri altında çipli kimlik, tüm kişisel verilerin kontrolü ve daha pek çok “yenilik” virüsle birlikte gündemimize girdi bile.

Bill Gates’in dediği gibi dünya nüfusunu azaltmak da ajandada.

Son 10 yıl içindeki (TED konferansları veya CNN röportajları) açık videolarda kayıtları var.

Bill Gates yeni aşılarla dünya nüfusunun azaltılacağını söylüyor.

“Bunu (dünya nüfusunu) yüzde 1015 aşağı çekebiliriz” diyor.

Mesela Kenya’da, 2012 – 2013 yıllarında, 1449 yaş grubundaki kız ve kadınlara yapılan tetanos aşısının kısırlığa yol açtığına ilişkin laboratuvar sonuçları karşısında DSÖ geri adım atıp, hata ettik demek zorunda kalmıştı.

2013’te UNICEF tarafından satın alınan 1 milyon 700 bin doz canlı çocuk felci aşısıyla Suriyeli mültecilere de “kitlesel aşılama” uygulandı, oysa bu ülkede 1999’dan beri çocuk felci görülmemişti. Bu kampanyadan sonra çocuk felci vakaları görülmeye başlandı. Filipinler’de de benzer bir olayda çocuk felci vakaları hortladı.

Ancak tek tehlike bu da değil.

Ticaret, vekalet ve virüs savaşları gibi farklı yöntemlerle süregiden Üçüncü Dünya Savaşı farklı bir boyuta dönüşebilir her an.

ABD HÂLÂ NEYİN PEŞİNDE?

Nükleer bir savaş tehlikesinden söz ediyorum.

Nükleer de dahil tüm küresel anlaşmalardan tek taraflı çekilen ve akıl sağlıklarını hiç yerinde görmediğim Trump, Pence, Pompeo üçlüsü “ABD’yi yeniden büyük yapacağız” derken, adeta ateşle oynuyorlar.

Böyle bir ortamda bile Venezuela Cumhurbaşkanı Maduro’nun kellesine ödül koyup, İran’a ilaç ambargosunu sıkılaştırmayı düşünebiliyorlar.

Bir de tabii nükleer tehdit var.

“Defender Europe 20” başlıklı dev NATO tatbikatı, virüs çıkmadan önce planlanmıştı.

Tatbikat denilen şeyin ana hedefi, Avrupa ile Rusya’yı karşı karşıya getirip, ABD için jeostratejik nükleer bir hamle gerçekleştirmekti.

Devasa savaş harcamalarıyla hâlâ Çin ve Rusya’yı çevrelemek gibi saçma sapan bir hedefin peşinden koşan ABD, adım adım dünyayı nükleer bir savaşa doğru sürüklüyor.

Bakınız 11 Mart 2020 tarihli yazımda ne demiştim:

“İşin bir başka ilginç yanı da, virüs başta İtalya (Çin’in Kuşak ve Yol Girişimi’ne imza koyan tek AB ülkesi) olmak üzere Avrupa’yı sararken ve karantina gölgesinde her türlü toplu organizasyon iptal edilirken, ABD ordusunun tatbikat bahanesiyle Nisan ve Mayıs aylarında Avrupa’ya tam 30 bin asker çıkaracak olması.

Bunlardan 200’ü hiçbir önlem alınmadan 6 Mart’ta Bavyera’ya vardı bile.

45 Mart’ta Zagreb’de bir araya gelen 27 NATO üyesi Avrupa ülkesi savunma bakanları, Defender Europe 20 tatbikatında 20 bin Amerikan askerinin tüm Avrupa ülkelerine yayılımını konuştu.

Bu bakanlar her ne hikmetse Covid19’a karşı alınacak önlemleri ve tatbikatı ertelemeyi değil, köprülerin 70 tonluk Abrams tanklarını taşıyıp taşıyamayacağını konuştu.

Rusya’ya karşı Nisan ayında başlayacak dev tatbikat temmuz ayına kadar da sürecek. 30 bin Amerikan askerinin daha sonra ülkelerine geri dönüp dönmeyeceği de belli değil.”

Rusya’nın Avrupa’daki toprağı Kaliningrad’daki nükleer başlıklı İskender füzelerine yönelik tatbikatın önce iptal edildiği haberi geldi.

Pentagon, 16 Mart’ta yaptığı açıklamada, Avrupa’ya sevkiyatı durdurduğu ve oradaki birliklerini de virüs tehdidi yüzünden geri çekme kararı aldığını bildirmişti.

Amerikan savaş bakanlığı Pentagon, “13 Mart itibarıyla tüm asker ve teçhizat nakliyatı durdurulmuştur. Dynamic Front, Ortak Savaş Görevleri, Saber Strike ve Atik Yanıt tatbikatları yapılmayacaktır” ifadelerini kullanmıştı.

Ancak işin tam olarak öyle olmadığı ortaya çıktı.

ABD Avrupa Güçleri Komutanlığı’ndan yapılan bir sonraki açıklamada, ABD’den gelen 6 bin askerin halihazırda Almanya ve Polonya’da konuşlandığı ve Avrupa’daki 9 bin Amerikan askeriyle birlikte tatbikatların devam edeceği bildirildi.

Ne menem bir “tatbikat” ki bu, dünyayı hayalet kasabaya çeviren pandemiyi bile takmıyordu.

18 Mart’ta ulaşan haberde ise 2 ABD B2 Spirit model nükleer saldırı uçağının İzlanda üzerinden uçarak, 2 Norveç F35 savaş uçağı eşliğinde 9 Mart’ta Avrupa’ya gelmiş bulunduğunu öğrendik.

Bu 2 uçak yeni tip B6112 nükleer bombalarını taşımak üzere tasarlandı.

Bu yeni bombalar yakında İtalya ve diğer Avrupa ülkelerindeki eski modellerle değiştirilecek.

ABD’nin Müttefik Avrupa Gücü Komutanı General Tod D. Wolters, nükleer stratejilerini 25 Şubat 2020’de Senato’daki komisyonda anlatırken bir soru üzerine şok edici bir cevap verdi.

Senatör Fischer, kendisine nükleer silahları ilk kullanan olup olmama konusunda ne düşündüğünü sordu.

Wolters, aynen şu yanıtı verdi: “Sayın Senatör ben bir esnek ilk kullanan olma politikası fanatiğiyim şahsen”.

NATO ve ABD’nin Avrupa’daki nükleer gücünün başındaki adam, ‘ilk kullanan ben olurum’ diyordu resmen.

Avrupa’daki hükümetler, siyasetçiler ve medyadan tık gelmedi ama Rusya’daki generaller ellerini tetiğe koydu bile bu açıklama sonrasında.

Yani demem o ki, virüs, buhran, devrim filan derken dünya nükleer bir savaşa da hazır hale geliyor.

Ürkütücü biliyorum ama bunlar gerçek.

Dünyaca ünlü sosyal antropolog Jarred Diamond, geçenlerde katıldığı bir seminerde, dünyadaki ileri ülkelerin çöktüğü olası bir senaryodan söz etti.

Kriz, savaş, virüs veya bir başka sebeple dünyada uygarlığın çökmesi sonrası hayatta kalabilecek insanların kim olabileceğini açıkladı.

Bunlar taş devrini hala sürdürebilen, kendi kendini besleyebilen Yeni Gine insanları, Kutuplardaki İnnuitler, Amazon veya Afrika yerlileri olacaktı.

“Tüfek, Mikrop ve Çelik”, “Çöküş” ve “Yükseliş” gibi efsane sosyolojik eserlere imza atan Diamond, bu durumun yüzde 49 gibi yüksek bir olasılık olduğunu tahmin ettiğini de söyledi.

İlginç zamanlarda yaşadığımız kesin.

  1. ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) Direktörü Robert Redfield, daha önce gripten ölenlerin bazılarının korona virüsünden öldüğünün tespit edildiğini açıkladı. ABD’de Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) Direktörü Robert Redfield, ABD Kongre Üyesi Harley Rouda’nın sorduğu bir soruya verdiği cevapta daha önce grip nedeniyle ölen kişilerde korona virüsü tespit edildiğini belirtti. Kongre Üyesi Harley Rouda’nın, “Yani ABD’de ilk bakışta gripten öldü dediğimiz insanlar var ancak gerçek şu ki bu vak’alar korona virüsü olabilir mi?” sorusuna Redfield, “ABD’de bugüne kadar bazı vak’alarda bu şekilde teşhis konuldu” yanıtını verdi. (12 Mart 2020)

KAYNAKLAR:

https://www.globalresearch.ca/theworldhealthorganizationwhoanduniceftetanusvaccinationcampaignisawellcoordinatedforcefulpopulationcontrolmasssterilizationexercisekenyacatholicdoctorsassociation/5413360

https://www.globalresearch.ca/doctorstrangelovetakescareourhealth/5707535

https://www.youtube.com/watch?v=MDbfpu4KpyM