Birçok ülkenin en stratejik ürünü buğdaya, bünyesinde bulunan glüten proteininden dolayı yapılmaktadır. Nedeni ise çölyak hastalığı yapıyor olması imiş. Oysa bu hastalığın 100 bin kişide bir görülen glüten alerjisinden ileri geldiği biliniyor.

PROF. DR. CENGİZ ÇAKIR / SÜLEYMAN YURDDAŞERZİR. YÜK. MÜH.

Ülkemizde tarım konusunda çeşitli ortamlarda, (TV açık oturumlarında, sosyal medyada, internet haber portallarında ve bazı gazetelerde) doğru olmayan bilimle, uygulamayla ve üretimle ilgisi olmayan, bu konuda söz sahibi olmaması gerekenlerce birçok sözüm ona bilgi(!) paylaşılıyor. Bunların doğru olmadığını birçok yerde açıkladık. Ancak bu yanlış bilgiler gittikçe artıyor ve halkın da kafası karışıyor. Bu karışıklığa bir nebze önlem alabilmek için hazırladığımız bu üç bölümlük bilgilendirme yazımızı dikkatlerinize sunuyoruz.

TÜRKİYE’DE TARIMDAKİ HURAFELER VE YANLIŞ BİLGİLER1

* Tohumla ilgili yanlış bilgi ve hurafeler:

Sosyal medya ve bazı internet haber kanallarında, ayrıca bu konu ile ilgisibilgisi olmayanların beyanatlarında sıkça rastladığımız, kısır tohum söylemi gerçeği yansıtmamaktadır. Kısır olan materyal tohum olmaz. Bir canlının kısır olması için tek kromozomlu (1N) olması gerekir. Tek kromozomlu bir canlı da olmaz. Bölünme ile çoğalan (eşeyli çoğalma olmayan) bakterilerin fertil olabilmesi için kromozomları kıvrılarak yumak oluşturmaktadır. Hibrit tohum ekildiğinde onun meyvesinden tohum alınamayacağı sanısı yanlıştır. Hibrit tohumun da meyvesinde mutlaka tohum olur ve tohum ekilerek ürün alınabilir. Ancak, ilk ekilen tohuma göre bir miktar açılım gösterebilir. Bu nedenle tohumluk olarak sertifikalandırılamaz, ticari olarak pazarlanamaz.

Bazı televizyon kanallarında, “hibrit tohumdan yetişen sebze ve meyveleri tüketenler kısır olur” söylemi akla zarar bir söylemdir. Yine çiftçi kendi yetiştirdiği üründen tohum alıp tarlasına ekemez söylemi yanlıştır. Üretici kendi ürettiği üründen tohum kendi tohumluğunu ayırabilir. Ancak, 5553 sayılı tohum sertifikasyon kanuna göre ticaretini yapamaz.

2006 yılında çıkarılan 5553 sayılı tohum sertifikasyon yasasına çok saldırı vardır. Bu yasa ile tohumculuğumuzun yabancı tohum tekellerine teslim edildiği savlanmaktadır. Bu da yanlıştır. 5553 sayılı tohum sertifikasyon yasası tohum, fide ve fidan ıslahçısını, sertifikalı tohum üreticisini ve çiftçiyi koruma altına almıştır.

Kontrolsüz tohum yetiştiriciliği bazı hastalıkların taşınmasına, yabancı döllenme ile saf çeşitlerin yozlaşmasına yol açabilir. Bu nedenle günümüzde, belki de iyi niyetli olarak yaygınlaşan tohum takasçıları yanlış yapmaktadırlar. Bugün Türkiye’de birçok yabancı tohum şirketi vardır ve bunlar 5553 sayılı yasa ile kontrol altındadırlar. Anılan yasa gereği yabancı tohum firmaları yurt içinde ne kadar tohum üretirlerse o kadar ithal izni almaktadırlar. Bu nedenle tohumculuğumuzun tamamen dışarıya bağımlı olduğu veya bu konuda İsrail’e bağımlı olduğumuz asılsız bir iddiadır.

TÜİK verilerine göre İsrail’den ithal ettiğimiz tohum miktarı toplam ithalatımızın yüzde 0.15’i kadardır. Günümüzde 1000’den fazla yerli tohum şirketimiz vardır. Yine TÜİK verilerine göre 2018 yılında 1milyon 50 bin ton tohum üretilmiş, bunun 500 bin tonu ihraç edilmiştir. Tohum ihracatımız ithalatı karşılar durumdadır.

Yerli tohum şirketleri tohum ıslahında biyoteknolojiyi kullanmaları için teşvik edilmelidir. Tohum ıslahında GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) konusunda da gerçeğe uymayan hurafeler toplumumuzda geniş yer bulmaktadır. Baştan söyleyelim, bitki ıslahında gen değişim işlemi geride kalmış bir biyoteknolojidir. Gen değişimi yerine mutasyon teknolojisine geçilmiştir. Yani bitkide istenilen özellikleri sağlayabilmek için bitki hücresinde bazı genler ışık, ısı gibi bazı etkenlerle baskı altına alınarak mutant genler elde etmeye yarayan bir teknolojidir.

Mutasyon doğada sürekli olan bir değişimdir. Örnek vermek gerekirse; Vaşington Portakalı bir mutasyon sonucunda ortaya çıkmıştır. Canlıların evriminin gerçekleşme yollarından biri de mutasyondur.

Biyoteknolojide ileri gitmiş bazı ülkeler ya da şirketler, DNA sarmalının bir kısmının değiştirilmesi esasına dayanan CRISPR teknolojisine geçmiştir. Avrupa Birliği’nde olduğu gibi ülkemizde de Genetiği Değiştirilmiş Organizma içeren üretim materyalinin girişi yasaktır. Şunu da belirtmek gerekir ki dünyada genetiği değiştirilmiş gıda tüketmekten dolayı zarar görmüş bir insana dair rapora rastlanmamıştır.

Bize göre GDO konusundaki olumsuzluklarla ilgili bilgilerin kaynağı bu teknolojiye sahip emperyal şirketlerdir. Böylelikle bu teknolojiye başkalarının sahip olmasını önlemek için kamuoyu oluşturmaktadırlar. Olumsuzlukları dünyaya yaymaları bu nedenledir.

Burada olumlu bir örnek verebiliriz; birincisi diyabet hastalarının kullandığı insülün hormonu genetiği değiştirilmiş mayadan ve bakteriden elde edilmektedir. İnsülün üretilmesini sağlayan genin insandan alınarak, bir bakteri plazmidine aktarılması ile onların protein protein yapısında olan insülün hormonu üretmeleri sağlanmaktadır.

İkincisi ise dünyada altın pirinç diye tanınan genetiği değiştirilmiş pirinçtir. Bu pirinç geni değiştirilerek karoten (A vitaminin aktif maddesi) sentez edebilir hale getirilmiştir. Böylelikle ağırlıklı olarak pirinçle beslenen toplumlarda demir alımını teşvik ederek, anemi (kansızlık) hastalığının önlenmesine önemli katkıda bulunmuştur.

Ülkemizin gen kaynağı olan yerli tohumlarımız, bir tanesi Ankara’da diğeri İzmir’de olmak üzere iki tohum bankasında koruma altına alınmıştır. Gerektiğinde bu tohumlar ekilip yenilenerek çimlenme kabiliyetlerinin korunması sağlanmaktadır. Yine bu 5553 sayılı yasa ile yerli tohumlarımız tescillenerek yabancıların eline geçmesi önlenmiştir.

* Buğdaya yapılan saldırılar:

Yukarda bahsedilen ortamlarda buğdaya bilirbilmez saldırılar yapılmaktadır. Bugün ABD dahil birçok ülkenin en stratejik ürünü buğdaydır. Arkeolojik kazılarda da rastlandığı gibi buğday binlerce yıldır insanlığın asli gıdası olmuştur ve olmaya devam edecektir. Buğdaya en çok saldırılar buğdayın bünyesinde bulunan glüten proteininden dolayı yapılmaktadır. Nedeni ise çölyak hastalığı yapıyor olması imiş. Oysa bu hastalığın 100 bin kişide bir görülen glüten alerjisinden ileri geldiği bilinmektedir.

Öte yandan buğdayın kalite ölçüsü bünyesinde bulunan bu proteinin miktarıdır. Ayrıca, glütenin oluşmasını sağlayan glüyadin amino asitinin birçok hastalığın tedavisinde kullanıldığı tıp otoritelerince açıklanmaktadır. Başka bir çelişki ise glüten karşıtı olanlar, insanlara kellepaça çorbası tavsiye etmektedirler. Bu çorbalarda kalojen etkisi olan jel proteini bulunur. Yani, jeli tavsiye edip glüteni dışlamak bir çelişkidir. Zira, her iki proteinde yapışkan özelliğindedir.

Bazı odaklar çok eski çeşitler olan, verimi ve besleme değeri çok düşük, karakılçık buğdayı ve siyez buğdayı çeşitlerini övüp tavsiye etmektedirler. Bu da buğday ihracatçısı ülkelerin işine yaramakta, Türkiye bu ülkeler için pazar olmaktadır. Günümüzde Batı ülkeleri ıslah edilmiş yeni çeşit buğdayları ekmekte bir dekardan (1000 metrekare) besin değeri yüksek olan 1000 kg buğday hasat etmektedir. Bu rakam ülkemizde ortalama 250300 kg/da’dır. Yukarda bahsedilen eski çeşitlerin üretimini teşvik etmek bu rakamı daha da aşağı çekecektir. Önerilen çeşitlerde verim 150200 kg/da’dır. Islah edilmiş yeni çeşit buğdaylarda protein oranı yüzde 1517 civarındadır. Eski çeşitlerde ise yüzde 10’un altndadır.

Buğdayda kromozom değişikliğinden, hatta hibrit buğdaydan bahsedilmektedir. Bir canlının kromozom sayısı değişirse o canlı yaşamaz ya da kendi türünün temsilcisi değil başka bir tür olur. Buğdayın kromozom sayısı 2N 14, 28 ve 42'dir. Bu söylem tümüyle yanlış ve bilgisizlik örneğidir. Buğday ve baklagiller çiçek yapıları gereği açık tozlaşma ile döllendikleri için hibrit yapılmaları olanaklı değildir.

Ülkemizde nerede ise yüz yıldır buğday ıslah çalışması yapılmaktadır. Üstün özellikte ve yüksek verimli bir buğday çeşidini ıslahla sabit bir çeşit haline getirilmesi 1415 yıl sürmektedir. Bu mesele, Gazeteci Soner Yalçın’ın saklı seçilmişler kitabında bahsettiği gibi ve Prof. Dr. Sn. Canan Karatay’ın televizyon kanallarında anlattığı gibi yalan yanlış bilgilerle olan işler değildir.


Tarımdaki hurafe ve yanlış bilgileri dizi boyunca aşağıdaki başlıklar altında aktaracağız:

* Tohumla ilgili yanlış bilgi ve hurafeler

* Buğdaya yapılan saldırılar

* Tarım ilaçları ve hormonlarla ilgili yanlış bilgiler

* İhracattan döndü söylemlerinin asılsızlığı

* Topraklarımızın zehirlendiği hurafesi

* Organik tarım uydurması

* Et ve yumurta tavukçuluğu üretimindeki hurafeler

* Süt ve süt ürünleri ile ilgili hurafeler.


Aydınlık