"Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhlerdervişlermüritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır." diyen Atatürk'ün partisi, acaba hala Atatürk'ün partisi mi? Yoksa AKP/HDP taklidi mi?


Son dönemde CHP'ye desteği ile bilinen Ahmet Davutoğlu'nun danışmanı Akif Beki Davutoğlu'na yakınlığı ile bilinen Karar Gazetesi'nde yazdığı yazıda CHP'nin şeyhlerle buluşmasını yazdı...İşte o yazı:

"Bu Ramazan'ın en ilginç iftarına, geçtiğimiz cumartesi Üsküdar’da katıldım. “Kılıçdaroğlu, Hakkı Savunanlar Platformu’nun ev sahipliğinde Kürt camiasının önde gelenleri, meleler ve şeyhlerle iftar yaptı” şeklindeki haberlere konu olan iftar... 

Yer Üsküdar, düzenleyen Hakkı Savunanlar Platformu, konukları da Kürt meleler ve şeyhler diye tanımlanınca anlamışsınızdır. AK Parti tabanı olarak görülecek tipik bir muhafazakar mahalle topluluğundan bahsediyoruz.  

Akşam boyunca dikkatle etrafı süzdüm. Kılıçdaroğlu ve beraberindeki CHP heyetiyle kaynaşabilecekler miydi? Önyargı barometreleri neyi gösteriyordu, bir kırılma var mıydı? Buzlar eriyor muydu, eriyecek gibi miydi?  

İlk gözlemimi aktarıyorum. Mehmet Bekaroğlu’yla aynı masadaydım. Kendi mahallesinde olmanın rahatlığı vardı üstünde. Misafir değil ağırlayan taraf edasındaydı. Baktım sağında solunda oturan hemşehrilerim de evlerinde, aile bireyleriyle iftardaymış gibi davranıyor... 

Ama asıl sürpriz, CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun gördüğü alakaydı.  

Sürpriz diyorum, çünkü üzerinde özel çalışılmış, yoğun yıpratma kampanyalarına maruz kalmıştı. Ezan, cami ve din düşmanlığı dahil ‘CeHaPe zihniyeti’ diye şeytanlaştırılan ne varsa hepsini temsil edecek kadar ‘öcü’leştirilmişti. Hedef olduğu bütün bu yaftalamardan sonra muhafazakar mahallede sokağa dahi çıkamaması gerekmez miydi? Fakat nerede, hiç yabancılık çekmedi... İftarın yıldızı gibi dolaştı ortada. Yakın ve sıcak bir ilgiyle karşılandı. Her gören selfie çektirmek istedi. Hatta bir ara Bekaroğlu’na takılarak hava bile attı ‘ne dersen de, seviyorlar beni işte, uğraşma boşuna’ diye... Şakayla karışık söyledi ama oradakilere kendini anlatma ve kabul ettirme ihtiyacı hissetmediği kesin. ‘Karalama saldırılarıydı onlar, ben o değilim’ bile dedirtmediler. 

Başka bir masada Sezgin Tanrıkulu vardı. İlgiden başını kaldıramıyordu. Ayaküstü iki laf etmeye gittim, selfie talepleriyle kaç kez bölündü hatırlamıyorum. 

Kılıçdaroğlu ile İmamoğlu’nun reytinglerini paylaşmama gerek bile kalmadan anlatabildim sanırım. 

Kılıçdaroğlu, kendi partilileriyle buluşsa bu kadar hakim olurdu ortama. Ne onlar ne de Kılıçdaroğlu birbirini yadırgadı. Bir uyumsuzluk emaresi, adı konamayan tuhaf bir gerginlik, aşılamayan gizli duvarlar da mı sezilmez, yakalayamadım. 

İmamoğlu Saadet’in iftarındaydı, geç geldi ama geldi ve gayreti büyük bir memnuniyetle karşılandı. Popülaritesini tarife ihtiyaç olmasa gerek. Mahallenin öz evladı gibi kucaklandığını söylemeye de... "