TUNCA ARSLAN / KAYNAK YAYINLARI GENEL YAYIN YÖNETMENİ

Ölümünün üstünden geçen 19 yıla rağmen milyonların gönlünde kurduğu tahtın sağlamlığından hiçbir şey yitirmemesi, rol aldığı filmlerin hâlâ aynı keyifle seyrediliyor olması, Kemal Sunal’ın Türk sinema tarihinde başlı başına bir olgu olarak yer aldığının kanıtıdır. Sunal, “gülmek” eylemi ile “halk” kavramının bileşimi, Edip Cansever’in o unutulmaz “Gülmek, bir halk gülüyorsa gülmektir. Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye…” dizesinin cisimleşmiş halidir.

Bugün pek çok açıdan biçim değiştirmiş olsa da Yeşilçam tarzı popüler güldürünün büyük bir gelenekten beslendiği söylenebilir. Nasrettin Hoca’yı ve Keloğlan’ı doğuran toprak, sahnede ve kamera karşısında İsmail Dümbüllü’yü, ardından Feridun Karakaya’nın “Cilalı İbo”sunu, Sadri Alışık’ın “Turist Ömer”ini de yaratarak verimi sürdürmüş, Kemal Sunal’ın “Şaban”ı da 1970’lerden itibaren bu topraktan adeta fışkırmıştır. Karakaya, Alışık, Sunal ya da Zeki AlasyaMetin Akpınar gibi sanatçılar, halkla özdeşleşmeleri ve kabul görmeleri oranında kendilerini aşıp geliştirebilmişler, sanatlarının zirvesine ulaşmışlardır.

Bu saydığım isimlerin birbirine benzer yanları ve farklılıkları var kuşkusuz ama tümünün dönemleri itibarıyla Türkiye'nin sosyoekonomik bunalımlarını seyirciye belli oranlarda yansıttıkları, Chaplin’den, belki daha da öncesinden kurulan “sokaktaki insandan beslenme” zincirinin parıltılı halkaları oldukları da açık gerçek.

İNSAN YAŞADIĞI YERE BENZER

1944 yılında İstanbulFatih’teki Küçükpazar semtinde dünyaya gelen Kemal Sunal, sabahın köründe işe gitmek için yola düşen insanların yaşadığı, eski Osmanlı konaklarının bakımsızlıktan gecekondu görünümüne büründüğü bu çevrede çok şey biriktirmiştir belli ki. Babası, Migros’tan emekli bir işçi ve “Ben yoksul bir ailede büyüdüm ve yetiştim, filmlerimdeki birçok karaktere benzeyen yanlarım oldu” diyor bir röportajında. Yaşamında en çok değer verdiği şeyleri ise şöyle özetliyor: “Filmlerim, ailem ve Türkiye”.

Televizyon dizileri hariç 81 filmde rol alan, 1972’te Ertem Eğilmez’in yönettiği “Tatlı Dillim” filmiyle başladığı sinema yaşamında 1974’te Atıf Yılmaz imzalı “Salako”yla başrol oynamaya başlayan Kemal Sunal, “Hababam Sınıfı”ndaki İnek Şaban tiplemesiyle birlikte “iyi iş” yapar hale gelmiş ve yapımcıların gözbebeği olmuştur. Öte yandan İnek Şaban’ın bir beyazperde tiplemesi olmakla birlikte yaygın şöhreti küçük ekran dolayısıyla yakalaması, yıllara inatla direnerek kuşaktan kuşağa geçişi ve başka hiçbir ülkede görülmeyecek biçimde “televizyon yıldızı” haline gelmesi ise üzerinde fazlasıyla durmayı gerektirmektedir. Oldukça karışık, asla tek yaklaşım ve yargıyla açıklanamayacak Kemal Sunal olgusuna anlamak için saklı anahtar, buradadır çünkü.

SİNEMA VE TELEVİZYON

Sunal, lise ve üniversitenin ilk yıllarındaki tiyatro çalışmaları dışında sinemada doğdu ve büyüdü... Ama onu, Karakaya ve Alışık’tan çok farklı olarak “ölümsüz” kılan süreç, İnek Şaban’ın televizyonla ilişkisinden geçti. Kişisel olarak canlı yayınlara katılmayı, kameralar karşısında konuşmayı, demeç vermeyi pek sevmese de, Şaban tiplemesinin ve diğer Kemal Sunal filmlerinin popüleritesi dolayısıyla, garip bir bağımlılık ilişkisi gelişti televizyonla Sunal arasında. Ve bu ilişki, özellikle 1990 sonrasındaki diziler sayesinde, Kemal Sunal’ı Kemal Sunal yapan İnek Şaban’ın da bir anlamda ölümüne yol açtı. Televizyoncular, onlarca Sunal filmini bıkmadan usanmadan (çünkü halk bıkmıyordu!) ekrana getirirken, bir yanda da diziler aracılığıyla en olmayacak şeyi yapıp, bir tiplemeyi ve ardındaki sanatçıyı ölüm yolculuğuna çıkardılar. “Saygılar Bizden”, “Şaban Askerde”, “Bay Kamber” vb. diziler nedeniyle, hem Yeşilçam’daki geleneksel çizginin, hem de kendisinin dışına çıkmış ve hüsrana uğramıştı Sunal.

ENTELEKTÜEL İLGİSİZLİK

Dünya sinema tarihinde kendisi hakkında yüksek lisans tezi yazan başka bir oyuncu ya da yönetmen olduğunu sanmıyorum. Kendisi hakkında en kapsamlı incelemeyi bizzat kendisi yaptı, çünkü başka kimsenin böyle bir işe girişmeye niyeti yoktu. Sinema yazını da akademi dünyası da Kemal Sunal’a hep uzak mesafeden ve biraz da tepeden bakmıştı yıllarca.

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi RadyoTelevizyon ve Sinema Bölümü’ndeki öğrenciliğine tiyatro yıllarında ara verdiği ve okula girişinden tam 27 yıl sonra mezun olduğu biliniyor. Ardından “Televizyon ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü” başlıklı 160 sayfalık bir yüksek lisans tezi yazarak, o güne dek kendisine pek ilgi göstermeyen ve hatta küçümseyen entelektüellere bir selam yollayan Sunal, kendisi hakkında yapılan az sayıdaki ilginç saptamaya yer vermiştir bu akademik çalışmada. Örneğin sinema yazarı Veysel Atayman’ın “Kemal Sunal’ın en son düşünüleceği yer, düzenin kurumlarını temsil eden bir dedektif ya da üniformalı kimliktir. Ölmüştür orada Sunal haklı olarak. Dikkatli bakarsanız, hantallaştığını, hareket edemediğini görürsünüz. Yıllarca Şaban olarak çökerttiği kurumlara onu geri yollayan diziler, sanki ona özür diletmektedirler bu kurumlardan” satırları, söz konusu çalışmanın ilk sayfalarında hemen dikkat çekmektedir.

ÜÇ KEMAL SUNAL

Reklamdan sonra devam ediyor 

Gerçekten de Şerif Gören'in “Polizei” filminde, zavallı çöpçü Ali Ekber’in oyun olsun diye giyip sonra benimsediği polis üniforması dışında hiçbir üniforma yakışmamıştır Kemal Sunal'a. Üniformayı bir türlü benimseyemediği ama “direnemediği” de son filmi, ne yazık ki tüm filmografisinin en zayıf halkalarından biri niteliğindeki Sinan Çetin filmi “Propaganda”da iyiden iyiye açığa çıkmıştır.

Üç değişik Kemal Sunal vardı... “Hababam Sınıfı” filmleriyle başlayan süreçteki tipik; televizyon dizilerindeki atipik; ve “Polizei”den “Abuk Sabuk Bir Film”e, “Düttürü Dünya”dan “Katmadeğer Şaban”a açılan, sinemamızın yüz akı filmlerinden oluşan yelpazedeki gerçek sanatçı Kemal Sunal... Sunal, tiplemelerinin içindeki yaşadıkları sistemle “uzlaştığı” ölçüde “kaydığını” biliyordu. Tezinde aynen böyle yazıyor! Yaklaşık 30 yıl içinde popülizmin mizahtaki sınırlarına dayandığının farkındaydı ve yeni arayışların hazırlıkları içinde olduğu bir dönemde yakalandı ölüme. Üç Kemal Sunal da aramızda.

EN İYİ 10 KEMAL SUNAL FİLMİ

Düttürü Dünya (Zeki Ökten, 1988)

Boynu Bükük Küheylan (Erdoğan Tokatlı, 1990)

Abuk Sabuk 1 Film (Şerif Gören, 1990)

Polizei (Şerif Gören, 1988)

Kapıcılar Kralı (Zeki Ökten, 1976)

Gurbetçi Şaban (Kartal Tibet, 1985)

Katma Değer Şaban (Kartal Tibet, 1985)

Kibar Feyzo (Atıf Yılmaz, 1978)

Salako (Atıf Yılmaz, 1974)

İbo ile Güllüşah (Atıf Yılmaz, 1977)