Mustafa Kemal Atatürk’ün meşhur subaylara hitaben Afyon konuşması vardır.

Çok bilinmez.

Hain FETÖ’nün Balyoz kumpasları esnasında bu konuşmayı gündeme getirmiştim.

2010 tarihli  “O Subayların Gerçek Suçu Neydi?” başlıklı yazıda şunları demişim:

“Yaşadığımız son olaylar bize Mustafa Kemal’in 31 Temmuz 1920’de Afyonkarahisar Kolordu Karargahı’nı teftişi sırasında subaylara hitaben yaptığı konuşmayı hatırlattı. O konuşmanın bir bölümü şöyleydi:

“İngilizler… Ordumuzu kamilen lağvederek milleti muhafazai istiklali için muhtaç olduğu noktai istinattan mahrum etmeye teşebbüs ettiler… Herhalde ordu, düşmanlarımızın birinci hedefi taarruzu oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka zabitini mahvetmek, zelil etmek lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta mevani ve müşkilat kalmaz.”

Yakın tarihe baktığımızda Kemalist ve bağımsızlıkçı Türk askerleri ilk kez bugün hedef alınmıyor.
12 Mart darbesini izleyen günlerde önce 13 subay “9 Mart hareketine” dahil oldukları gerekçesiyle emekliye sevk edildi. Daha sonra 18 ay içinde 700’den fazla subay ve askeri öğrenci tasfiye edildi.
12 Eylül darbesinde ise 2000’den fazla Kemalist subay, Amerikancı generaller tarafından emekliye ayrılmak zorunda bırakıldı. Kimileri suçlandı, hapis yattı.

Daha sonra TSK ile ABD arasındaki ayrılık noktası Irak oldu. ABD’nin harekete geçirdiği Irak’ı işgal planları ve Çekiç Güç, Türk ordusu ile Pentagon’un arasını açtı.”

Kaybettiğimiz 22. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı da, düşmanın hedef aldığı subaylardandı.

Herkes onu FETÖ’nün kumpas 28 Şubat davasından hatırlasa da, o Türk ordusunun Irak’ın kuzeyindeki Amerikan oyununu bozan komutanlardandı.

Karadayı, Batı destekli bölücü terörün kudurduğu bir dönemde, 30 Ağustos 1994’te Genelkurmay Başkanı oldu.

Mart 1995’te Irak’ın kuzeyine 35 bin Mehmetçik ile 43 gün süren Çelik Harekatı, Amerika, İngiltere ve İsrail’in kukla devlet hayallerine darbe vurdu.

PKK terör örgütüne büyük kayıp verdirilen harekatla bölgede arkasında Amerikan desteğiyle pişkince rahat duran terör kampları temizlendi.

Bu harekat aynı zamanda Amerikancı hainler (muhtemelen FETÖ) tarafından sabotajla uçağı düşürülerek şehit edilen efsane Jandarma Orgeneral Eşref Bitlis’in de intikamı niteliğindeydi.

Bu dev operasyon Amerika’da “Türk komutanları hizadan çıktı” yorumlarına yol açtı ve FETÖ’nün ordudaki hain kumpasları için çalışmalar Washington’da başlatıldı.

1995 Mart’ındaki kanlı Gazi Olayları bu harekatın planlandığının haber alınması üzerine harekattan 8 gün önce bir gözdağı olarak Amerikancı gladyonun kışkırttığı bir provokasyondu.

Ama Türk komutanlar durmadı.

Eylül 1996’da Türk ordusu, yaptığı sınır ötesi operasyonda ABD’nin CIA aracılığıyla eğittiği Peşmerge gücüne büyük darbe indirdi. 3 bine yakın CIA eğitimli peşmerge, dönemin ABD Elçiliği siyasi müsteşarı (CIA Ajanı ve daha sonra Ankara Büyükelçisi) Francis Ricciardone’nin yönettiği operasyonla Guam adasına kaçırılmak zorunda kalındı. ABD’de bu operasyon büyük öfke yarattı.

Yine 1996 Ocak ayındaki (ABD fişteklemesi sonucu) Yunanistan ile yaşanan Kardak krizinde de yine Genelkurmay Başkanı’ydı.

Rahmetli Büyükelçi İnal Batu’nun da ferasetiyle Karadayı, Kardak’a TSK’nın en gözde askerleri olan SAT’ları göndererek Ada’ya bayrak diktirdi.

1997 Mayıs’ındaki Yüksek Askeri Şura’da ordu içindeki FETÖ’ye önemli darbe indiren de oydu.

Büyük çoğunluğu FETÖ mensubu olan 160 subay ordudan atıldı.

Herkes 28 Şubat’ın Erbakan hocaya karşı yapıldığına inanır ama asıl bence Amerikancı Tansu Çiller’e karşı yapıldı.

Çiller’in o dönem yalandan (desteklediği aslında Amerikancı Çevik Bir’di) askerleri desteklemesi görüntü kurtarmak içindi.

İrtica edebiyatı ile NATO, hoşnut olmadığı Batı karşıtı Erbakan’dan kurtuldu ama karşılığında o dönemki FETÖ yapılanmasını feda etti. Terörist elebaşı Fetullah Gülen bu dönemde asıl yuvası olan Amerika’ya kaçtı.

2006 itibarıyla Amerika sayesinde AKP içinde iyice güçlenen FETÖ, intikam sürecini başlattı ve Ergenekon – Balyoz kumpasları için harekete geçti.

Karadayı, Ergenekon operasyonları başladığında, Kanada’da yaşayan Haham Tuncay Güney’in ifadelerinde isminin geçmesi ile ilgili olarak şunları söylemişti: “Çelik harekâtını (Kuzey Irak’a sınır ötesi harekât) yaptık, Kardak’ı yaptık. Belki bunları başarıyla yaptık diye bu olaylar oluyor.”

28 Şubat Davası da yine FETÖ işiydi.

Karadayı kanser hastasıyken bu kumpas dava için adliyelere taşındı.

Oysa ki, AKP’nin ve Erdoğan’ın önünü açan aslına bakarsanız 28 Şubat süreci olmuştu.

Darbe suçlaması için doğru dürüst bir zemin de yoktu, çünkü her şey anayasal süreç içinde yaşanmıştı. Ordu siyasi iktidara müdahale etmemiş sadece MGK’da gerekli tavsiyelerde bulunmuştu.

Tek somut olay Ankara Sincan’da tankların yürütülmesi olmuştu. O da Çevik Bir’in işiydi.

İsmail Hakkı Karadayı, en ufak bir siyasi beklenti içinde olmadan 1998 yılı 30 Ağustos’unda 4 yıllık görevini tamamlayarak emekliye ayrıldı.

Çankırı’nın Karadayı köyünden çıkıp Türk Ordusu’nun en üstüne kadar yükselmiş bir askerdi.

12 Eylül döneminde, 1981’de Tümgeneralliğe terfi etmesinde üstün başarılarının yanı sıra, Anadolu çocuğu olmasının ve namaz kılmasının da bir rolü olmuştu.

O her zaman Mustafa Kemal’in askeriydi.

2 oğlu da askerliğini terörün hızlı zamanında Güneydoğu’da yapmıştı.

Vatanın selameti dışında hiçbir beklentisi yoktu.

Herkesin sevdiği çelebi bir insandı. Özellikle gazetecilerle samimi ilişkileri vardı.

Anılarını yazmadı, keşke yazsaydı.

FETÖ’nün başlattığı 28 Şubat davasının, 15 Temmuz sonrası düşürülmemesi en büyük üzüntüsüydü.

Son dileğini, “Ölmeden önce aklanmak istiyorum” sözleriyle dile getiriyordu.

Zarif eşi Seren hanım da yakın çevresine eşinin durumunun bu dava yüzünden kötüleştiğini, moral bozukluğunun hastalığı hızlandırdığını anlatıyordu.

Amerikan maşası hain FETÖ kumpası ile kimse kirlenmez.

T.C. Devlet Şeref Madalyası, TSK Üstün Hizmet Madalyası, TSK Altın Şeref Madalyası sahibi Karadayı Paşa, Türk Milletinin bağrındadır.

Ruhun şad olsun komutanım.

 

NOT: Bugün Amiral Cihat Yaycı’nın ardından (son zamanlarda biti kanlanan) FETÖ’nün hedefindeki Amiral Cem Gürdeniz de aynı mahfillerin sosyal medyada sistemli saldırılarına maruz kalıyor.

Mavi Vatan kavramının fikir ve isim babası Gürdeniz Amiral için 2010’daki “O Subayların Gerçek Suçu Neydi” başlıklı o yazımda aynen şunları yazmışım:

“Tümamiral Cem Gürdeniz: Tuğamiralken, Karadeniz’de Türkiye’nin ulusal operasyonu olarak başlatılan Uyum Harekâtı’nın planlayıcısı ve uygulayıcısıydı. Türkiye, NATO üyesi olarak Karadeniz’de bu operasyona başlayınca, Washington yönetimi ABD’nin öncülüğünde Akdeniz’de yürütülmekte olan Aktif Çaba operasyonunun Karadeniz’i de kapsayacak şekilde genişletilmesi ısrarını sürdüremedi. Türkiye, bu operasyonun ayrıntılarına ilişkin olarak NATO’yu sürekli bilgilendirince, ABD’nin, “NATO gemileri Karadeniz’de terörle mücadele, insan kaçakçılığı ve bölgesel güvenlik için bulunmalı” gerekçesi de ortadan kalkmış oldu. Uyum Harekâtı’na daha sonra Rusya ve Ukrayna’nın katılımı sağlanıp ABD’nin bu bölgeye girme çabalarının önü tamamen kesilmiş oldu. Özetle; Cem Gürdeniz, ABD’nin Karadeniz’e çıkma çabalarının önünü kesen komutan olarak tanınırdı. Şimdi cezaevinde.”

#CemGürdenizyalnızdeğildir

KAYNAKLAR:

https://hvodinali.wordpress.com/2010/02/28/osubaylaringerceksucuneydi/

https://www.aydinlikgazete.com/mansetler/abdyeikibuyukdarbeninmimaritamamih18094.html