ÖZGE YAREN ENÇ / ÖNCÜ KADIN GENEL YÖNETİM KURULU ÜYESİ

Kadın, varlığıyla yüzyıllardan bugüne her zaman “en çok konuşulan”, üzerine “en çok yorum yapılan”, hakkında sürekli “fikirler üretilen” bir özne olmuştur.

Her toplumda kadın öznesinin konumu birbirinden farklı algılansa da genel olarak bakıldığında kadınlar hakkında konuşanların erkekler olduğu görülmektedir.

Televizyon kanallarında mesele “kadının hakları” olduğunda kadın bir katılımcı görmek neredeyse imkansızdır. Şans eseri bir kadın davet edildiğinde ise “mansplaining” denen durumun yaşandığı yani kadın konuşmacının erkekler tarafından alaya alındığı, baskılandığı ve en nihayetinde susturulmaya çalışıldığı gözlemlenmektedir. Peki hal böyle iken, “kadınlar konuşacak” düsturuyla yola çıkan programlarda yaşanan “facialara” ne demek gerekir?


ÇARPITILMIŞ VE KARALANMIŞ FİGÜR

“Homo homini lupus” bu söz Thomas Hobbes’un postmodern dünyada en sık kullanılan sözlerinden biridir. Türkçesi “İnsan, insanın kurdudur” olan bu cümle son dönemlerde evrilip çevrilip “kadın, kadının kurdudur” olarak “güncellendi.”

Neydi bu dahiyane güncellemenin sebebi? Bana soracak olursanız bu kullanımı yaratan en önemli şeylerden biri medyada yer alan “kadın programları”. Bu programlar, genellikle 812 arasında bol reytingli kanallarda yer alan ve kadınların birbirlerinin kuyularını kazdıkları, bu fitne fesattan vakit buldukça yemek pişirdikleri, ocaktan yemek inince süslenip püslenip evlerini pırıl pırıl ederek “en mükemmel olanınız benim!” dedikleri programlar…

Bu tanımı okurken yüzünüzün ekşidiğini görür gibiyim. Çünkü hepimiz gerçeğin bu olmadığını, Türk kadınının gerçekte kendini yalanla, riyayla, makyaj boyalarıyla değil aklıyla, zarafetiyle, cesaretiyle, emektarlığıyla, fedakarlığıyla var ettiğini biliyoruz.

Açık ve örtük mesajlar yoluyla kadınlar şekillendirilmeye, Türk kadınının özündeki değerlerden kopartılmaya çalışılıyor. 

Peki neden o kocaman kutunun içinde kadınımızın bu özellikleri ön plana çıkartılmayıp çarpıtılmış ve karalanmış bir kadın figürü sunuluyor? Cevap basit: “para edecek şeyin” bu olduğu biliniyor ve “reklam” olabilecek bir kadın tipi yaratılmak isteniyor! Neoliberalizmin kokmuş kültürüyle yoğurulmuş kadınlar yaratmak için en etkin araç olan medya, kadınlarımıza “Bunu giymen lazım ki güzel olasın, bunu demen lazım ki sözünü dinletesin, bunu yapman lazım ki göze giresin!” diyor. Açık ve örtük mesajlar yoluyla devamlı olarak kadınlar şekillendirilmeye, Türk kadınının özündeki değerlerden kopartılmaya çalışılıyor.

Kadını kadının kurdu gibi göstermenin “heyecan ve merak uyandıracak malzemeler” yaratacağı fark ediliyor ve suyunu çıkartırcasına programlarda bu yalan dünya kullanılıyor.

GÖZLÜK CAMLARINI TEMİZLEME VAKTİ

Artık gözlüklerimizin camlarını silerek dünyayı net görmenin vakti geldi! Kadın, kadının kurdu değil yurdudur.

Türkiye’de vatan ve emek mücadelesinde pek çok kadın atölyelerde, fabrikalarda, okullarda, hastanelerde, tarlalarda, takımlarda el eledir. Bu eller birbirini hiçbir zaman bırakmadığı için Filenin Sultanları tarih yazıyor, bu eller sayesinde hiç tanımadığı bir kadının tehlikede olduğunu fark eden bir kadın muhabir kendini o kadına siper ediyor, bu eller ayrılmadığı için doğunun bir köyünden cesur bir kadın kendinde güç bulup kooperatif kurabiliyor, bu ellerin birlikte nasır tutacağı bilindiği için tarlalar hasat zamanı şenleniyor, bu eller kalem tutacak gücü bir yanındaki elden aldığı için Yasemin Alanalar, Biykem Bozkurtlar, Fatma Özdemirler, İvet Baharlar dünyayı yerinden oynatan buluşlara imza atıyor…

Gözlüklerimizi silip, ellerimize bakıyoruz şimdi. O ellerde kimlerin emeği, kimlerin cesareti olduğuna bakıyoruz. Gözlerimizi reyting uğruna kadını metalaştıran, onuruyla oynayan televizyon ekranlarına değil ufukta bize uzanan ellere dikiyoruz! Kadınlarımızla el ele aydınlık yarınları kuruyoruz!

Aydınlık

Türkiye’de vatan ve emek mücadelesinde pek çok kadın atölyelerde, fabrikalarda, okullarda, hastanelerde, tarlalarda, takımlarda el eledir.