ABD Başkanı Joe Biden’in, 12 Ekim’de “Suriye ile ilgili Ulusal Acil Durum’un bir yıl daha uzatılması” kararını açıklaması sonrasındaki gelişmeler, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerde ciddi bir sertleşme olduğunu ortaya koyuyor. Biden’ın açıkladığı kararda Suriye ile ilgili “Ulusal Acil Durum”un gerekçesi, Türkiye’nin operasyonları. Kararın girişinde şöyle deniyor:

“Suriye’de devam eden ve bununla bağlantılı durum, özellikle Türkiye Hükümeti’nin Suriye’nin kuzeydoğusuna askeri harekat düzenleme yönündeki eylemleri, Irak Şam İslam Devleti’ni (IŞİD) yenilgiye uğratma kampanyasını baltalamakta, sivilleri tehlikeye atmakta ve bölgedeki barış, güvenlik ve istikrarı daha da zayıflatma tehdidinde bulunmakta ve ABD’nin ulusal güvenliği ve dış politikası için olağandışı ve olağanüstü bir tehdit oluşturmaya devam etmektedir.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu açıklamaya şöyle yanıt verdi:

“Amerika’nın, PKK’nın Suriye’deki uzantılarıyla bu ülkede yürüttüğü faaliyetler, Türkiye’nin milli güvenliği için olağanüstü bir tehdit mahiyetine sahiptir.”

Erdoğan, ABD’nin 5 Ekim’de Türkiye’nin operasyonu sırasında Türkiye’nin SİHA’sını düşürmesine de şu sözlerle tepki gösterdi:

“Biz Amerika’yla NATO’da beraber değil miyiz? Beraberiz. Peki bizim Silahlı İnsansız Hava Aracı’mızı (SİHA) Amerika düşürdü mü? Düşürdü. Biz seninle NATO’da nasıl beraberiz ya? Nasıl böyle bir şey yapabilirsin? Aramızda güvenlik sorunu var. Söz konusu açıklama, müttefiklik ve stratejik ortaklık ruhuyla bağdaşmadığı gibi Suriye’yi bölmeye çalışan terör örgütlerine de cesaret vermektedir. Ülkemize yönelik terör tehdidini, terör örgütünün arkasında kimin olduğuna bakmaksızın kaynağında ortadan kaldırmakta kararlıyız.”

ABD KARARININ GEREĞİNİ UYGULUYOR

Biden’ın açıklaması, herhangi bir gelişmeye yanıt mahiyetinde değil. ABD yönetimi, uygulamakta olduğu bir stratejinin sonucunda aldığı kararı bir yıl daha uzattığını ilan ediyor. Peki nedir bu stratejik karar? Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlamak için uluslararası hukuka dayanarak yaptığı, Suriye’de PKK’ya yönelik operasyonlarını, “ABD güvenliğine tehdit” olarak kabul eden bir karar. İlk olarak Donald Trump’ın başkanlığı döneminde, Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı devam ederken 14 Ekim 2019’da ilan edildi. 2020’den beri aynı içerikle birer yıl süreyle uzatıldı.

Yani, “Türkiye’nin tehdit olarak değerlendirildiği” bu karar, yeni değil. ABD yönetiminin Türkiye’yi Barış Pınarı Harekatı’ndan vazgeçirememesi üzerine kabul edilen bir stratejinin uygulaması kapsamında alınmış bir karardı. ABD yönetimi, bu stratejinin gereği olarak Türkiye’nin Suriye’deki harekatlarına hep karşı çıktı, tehdit etti, engellemeye çalıştı. Altını çizelim: Son olarak, 5 Ekim’de başlayan operasyonlarda ABD’nin Türk SİHA’sını düşürmesi de bu stratejinin uygulamasıdır.
Hatırlatalım: Türkiye için bir numaralı beka tehlikesinde baş aktör olan PKK’nın hamisi Washington, Türkiye’ye karşı, Rusya’dan S 400 alımı gerekçesiyle “ABD’nin hasımlarıyla mücadele (CAATSA)” yasası kapsamında da yaptırım uyguluyor. Aynı şekilde ABD, Rusya’ya karşı uyguladığı yaptırımlar bağlamında Türkiye’nin boğazını sıkıyor.

PEKİ TÜRKİYE?

Görüldüğü gibi, aslında durum ortada. İhtiyaç, Washington’un Türkiye’yi tehdit olarak gören stratejisine karşı, ABD’yi bölgemizdeki planlarından caydırmayı esas alan ulusal bir stratejidir. Mevcut uluslararası tablo içinde, bir yandan NATO üyeliğine ve ABD ile müttefiklik söylemine sarılmak diğer yandan Türkiye’nin ulusal menfaatlerini sağlamak mümkün değildir.

ABD, Türkiye’yi tehdit olarak ilan edip bunun gereğini yaparken, Ankara’nın “müttefiklik” söylemine dayanarak, “yapma, etme, yakışmıyor” türünden resmi açıklamalarla durumu idare etme çabası içinde olduğu görülüyor. Zaman zaman sert açıklamalar da oluyor. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son açıklamaları buna örnek. “Biz de sizi tehdit olarak değerlendiriyoruz” diye yorumlanabilecek bu açıklama, Erdoğan’ın ABD’ye karşı son dönemde yumuşattığı söyleminde önemli bir değişikliğe işaret ediyor. Fakat bu açıklamanın gereği, ABD tehdidine karşı uygun bir stratejinin uygulanmasıdır.

ABD VE İSRAİL’İ CAYDIRMAK İÇİN ÖNEMLİ HAMLE

Son birkaç yıl içindeki gelişmeler, ABDİsrail ikilisinin başta Türkiye, Azerbaycan, İran, Suriye, Irak, Lübnan olmak üzere Batı Asya devletlerine ve Rusya’ya karşı ortak bir stratejiyi hayata geçirdiğini ortaya koyuyor. ABD, Azerbaycan’ın Karabağ’ı kurtarması harekatını engellemeye çalışmış, İsrail Azerbaycan ve İran arasında nifak yaratmak amacıyla istihbarat operasyonları düzenlemiştir. Washington, Türkiye’nin PKK’ya yönelik operasyonlarını engellemek, bölgede terör örgütünün Suriye’nin kaynaklarını yağmalama faaliyetini genişletmesi için altyapılar inşa etmek, orada Şam’dan ayrı bir kurumsal yapı oluşturmak için çalışmalarını yoğunlaştırmıştır.

Bugün de, ABD destekli İsrail saldırganlığının hedefinde sadece Filistin yoktur. Türkiye, İsrail’in kanun tanımaz insanlık dışı eylemlerine en etkili cevabı, ABD ve İsrail tehdidine karşı belirlediği stratejiyi adım adım uygulayarak verebilir. İlk adım, ABD ve İsrail’in yok etmeye çalıştığı Suriye ile işbirliğidir. Suriye’nin ülkesinin toprak bütünlüğünü sağlamak için komşusu Türkiye ile birlikte PKK’ya karşı ortak harekatları, ABD’nin yasadışı işgalinin zeminini ortadan kaldıracaktır. Buna, İran, Rusya, Çin, Suudi Arabistan ve gelişen dünyadaki büyük devletlerin çoğu destek verecektir. Böylece denge, Batı Asya ve gelişen dünya ülkelerinin lehine değişecektir. ABD ve İsrail saldırganlığını bertaraf etmenin yolu, onların zayıf bizim güçlü olduğumuz yerden geçer. Aydınlık