Trump yönetimi, giderayak İran'a üçüncü hamlesini de yaptı. Trump, göreve gelir gelmez İran'a karşı ilk hamlesi nükleer anlaşmadan çekilmekle oldu. Daha sonra ikinci hamlesi Ocak 2020'de İran'ın en güçlü isimlerinden Kasım Süleymani’nin Irak'ta öldürülmesi oldu. Son hamlesi ise birkaç gün önce İran’ın baş nükleer bilimcisi Muhsin Fahrizade İran’da düzenlenen bir suikast ile öldürülmesiyle geldi. İran doğal olarak saldırının arkasında İsrail'in olduğunu iddia etti. Hatırlanacağı üzere 2018 yılında İsrail Başbakanı Netanyahu'nun yaptığı sunumda Muhsin Fahrizade’yi işaret etmesi İran’ın iddiaları için meşru bir temel oluşturdu.

Saldırının üzerine İran ayağa kalktı. Hem hükümet, hem de ordu kanadından yoğun tepkiler geldi. İran hükümeti, bir kez daha tıpkı bir yıl önce Kasım Süleymani’nin öldürülmesi sırasında olduğu gibi öfkeyle yine büyük laflar söyledi, sağı solu tehdit etti. Ancak hatırlanacağı üzere tıpkı Kasım Süleymani’den sonra da İran benzer bir söylemi benimsemiş fakat Irak'taki birkaç Amerikan üssüne yapılan füzeli saldırının ötesine geçememişti.

Oysa bir zamanlar, İran’ın ölüm mangaları dünyanın dört bir yanında İsrail yanlısı ve rejim düşmanı ve rejim muhaliflerine karşı operasyon yapıyordu. Bugün gelinen noktada İran’ın artık bu tür operasyon yapabilecek bir gücü kalmadı. Dolaysıyla tehditleri de ABD ve İsrail’i korkutmuyor.

Son yıllarda, İran'ın nükleer programı ile ilgili bilim adamlarına yapılan birçok suikast var. Bu son suikast de zaten diğerlerinin devamı niteliğinde. Burada sorulması gereken en önemli husus İran İstihbarat Bakanlığının nasıl olup da bu tip suikastları önleyemediği veya bir şekilde bunun istihbaratını neden alamadığı gerçeğidir. Oysa bir zamanlar Ortadoğu'nun en önemli istihbarat güçlerinden bir tanesi olduğu söylenirdi. Diğer bir husus da İran'ın kendi içinde kendi vatandaşları arasından bu tip suikastçıların devşirildiği gerçeği.

İranlılara göre bilim adamlarının öldürülmesi nükleer program açısından artık çok da hayati bir durum değil. Çünkü İran, nükleer çalışmalar üzerine oldukça deneyim kazandı. Bir de şu gerçek var; Kuzey Kore aktif bir şekilde İran'ın nükleer programında yer alıyor. Kuzey Kore'nin hem teknik bakımdan hem de danışmanlık bakımından İran'la çok yakın bir çalışma içerisinde olduğu iddia ediliyor. Birçok Kuzey Koreli İran'da bulunuyor. Aynı zamanda İran'da da bu alanda çalışan kimi insanlar Kuzey Kore'de nükleer çalışmalar üzerine staj yapıyorlar, eğitim alıyorlar. Bunun yanında Çin ve Rus uzmanların da İran’a yardım ettikleri bilinen bir gerçek. Dolayısıyla bilim adamlarının öldürülmesi İran’ın nükleer programını belki bir müddet aksatabilir ama sona erdirmez. Aslında bu gerçeği İsrail ve ABD de biliyor ama gözdağı vermek adına bu suikastlar gerçekleştiriliyor.

Bu son suikastın İran'ın nükleer programına bir darbe vurmanın ötesinde ABD'de 20 Ocak 2021'de göreve gelecek yeni başkan Biden’ın, İran'la nükleer anlaşmaya tekrar döneceği beklentisi, ister istemez bazı güçlerirahatsız etti. Başta İsrail ve ABD’deki neocon’ları. Dolayısıyla Ortadoğu'da olası bir ABDİran barışını sabote etme adına da bu suikast yapıldı. Böylelikle İran da ABD ve İsrail’e karşı tehditkar bir dil kullanacak ve nükleer anlaşma da çıkmaza girecek.

Ruhani yönetimi, daha temkinli ve dikkatli davranıyor, fevri hareket edilmeyeceğinin de altını çiziyor; ancak bu meselelerin şöyle bir tehlikeli sonucu olabilir eğer bu durum bir suikastlar yarışını başlatırsa İsrail ve İran arasında dünyanın dört bir yanında her iki ülkenin de vatandaşları ve yetkilileri büyük bir tehlike altına girebilir.

Halen Kasım Süleymani’nin öldürülmesinin arka planı tam olarak aydınlatılmış değil. Suriye'den başlayan ve Irak yönetimine kadar uzanan bir istihbarat açığının ortaya çıkması Kasım Süleymani’nin güzergahı ile ilgili bilginin Suriye yönetiminden Irak yönetimine oradan da bir şekilde ABD'ye gittiği iddiası üzerindeki sis perdesi bugün halen devam ediyor.

Sonuç olarak, İran’ın nükleer programıyla ilgili olan İranlı bilim adamlarına ve uzmanlara karşı bu suikast zinciri bize de bir zamanlar ASELSAN gibi Türkiye’nin özellikle savunma sanayisi gibi stratejik kurumlarında çalışan mühendislerin esrarengiz ölümlerini hatırlatıyor. Zira son dönemde İran'da görüldüğü üzere ülkelerin savunma sanayisindeki attığı bağımsız adımların birtakım güçler tarafından farklı yöntemlerle engellenebildiğine şahitlik ediyoruz.