Yan yana durduğumuz zamanlar, beraberce bağımsız bir Türkiye için mücadele ettiğimizi sanıyordum. Meğer hesap başka imiş. Belediyelerin yağlı bütçeleri uzaktan görününce “aydın muhiti”, HDP/PKK mevzisine daha bir özgüvenle yerleşti, daha da arsızlaştı, ilkelerde ısrar edenlere karşı daha da küstahlaştı.

Kafası bin tane intikam hissi ile karışmış, midesi “hep onlar yedi biraz de ben yiyeyim” histerisi ile kıvranan, ruhu meyhane masasında yapayalnız kalmış “aydından” ne beklersin ki? Küçük hesapları yüzünden kendi kendini iğdiş etmiş, ihtirasları ile aklı dumura uğramış bir kitle... Parolası işkembecilik, işareti sorumsuzluk...

AKIL DIŞI MUHALEFET

Kaan Arslanoğlu ne güzel yazmış: “Vatandaş aynada yüzünü yaşlı görse suçu AKP’ye atıyor.” Ahmakça ve sorumsuzca edilen sözler, iktidara zerrece zarar vermiyor, ama toplumun güven duygusuna, yaşama umuduna ciddi zarar verdiği ortada. Muhalifin umurunda mı? O iktidara “çakmanın” bir yolunu bulmuş ya, gerisi mühim değil.

Geçen hafta, “şu ölümler karşısında ikiyüzlü davranmayın, olgulara bakın, soğukkanlı olun ve sorumlulukla hareket edin” demeye kalktık. Bir olayın cinayet mi intihar mı olduğuna nasıl bu kadar kolay karar verebiliyorsunuz? Muhalif yayınlarda Kadirova olayına dair net bilgi yok, haber diye sundukları şeyler HDP’li vekillerin bomboş hezeyanlarından başka bir şey değil. İnsan yaşamının söz konusu olduğu bu vahim hadisede olgulara, raporlara değil kırk bin insanın katili bir örgütün temsilcilerine inanmamızı bekliyorlar!

Bir kaynağa ulaşamıyorsanız hiç değilse şu BBC Türkçe’nin haberlerine bir göz atın, bütün detayları orada görebilirsiniz. Olayda şüpheli noktalar olduğu kesin, adalet bunların üstüne gidip aydınlatmalı. Ancak, ikide bir yalanlar uydurursanız adalet nereyi aydınlatabilir? Geçen yazıda da söyledim, diyelim ki Kadirova, intihara sürüklendi ya da öldürüldü, sizin yarattığınız yalan fırtınası bu olayı çözmeye değil, aksine daha da karıştırmaya yarar. Hadi diyelim ki bunu bilmiyorsunuz, Batı’da yaşanan bu tip olaylarda insanlardan beklenen sorumlulukları, etik ilkeleri de mi hiç duymadınız?

HALKA ÖLÜM "PAZARLAMAK"

Fatih’teki olaya dakikasında “toplu intihar” teşhisi koyanlar, psikologların tüm uyarılarına rağmen “başka çareleri kalmamıştı, intiharı seçtiler...” diye bağırmaya, topluma bu kötücül psikolojiyi yaymaya devam ettiler. Sonuçta, Antalya’da ve İstanbul’da iki olay daha yaşandı. Hepsinde de bir kişi, ailenin diğer fertlerini öldürdükten sonra intihar ediyor. İstanbul’daki olay henüz aydınlatılmadı, Antalya’daki ise gerçekten korkunç. Baba ve iki kızı salonda bulunurken, annenin cesedi banyoda bulunuyor. Büyük olasılıkla kadıncağız kusarak kurtulmaya çalışıyor. Be hey vicdansızlar, bu masumların ölümünden dolayı hiç mi sorumluluk duymuyorsunuz? Üç kuruşluk menfaat yüzünden insanları ölüme sürükleyecek bir histerinin yaratılmasında payınız olduğunu hiç mi görmüyorsunuz?

PKK’NIN HELVACISI

Aydınlık çevresinden yetiştiği için bir zamanlar kendisini “adam” bellediğimiz biri, yazdığımız yazıya “bu kadar alçaklık ancak örgütlü bir alçalma ile mümkün olur” diye çemkirmiş. Nedir bu adamın zoru diye şöyle bir baktım. Meğer, daha Fatih’teki cesetler soğumadan bir yazı yazıp “intiharlar bir salgın olarak tüm ülkeye yayılacak” demiş. Buna örnek olarak da bir zamanlar Apo’dan aldıkları talimatla kendilerini yakan PKK’lı teröristleri göstermiş! Gerçekten, bize alçak diyenin azıcık haysiyeti olsun isterdim. Ne acı, Türkiye solunda daha çok insan ölsün diye el ovuşturan, en trajik olaydan bile PKK’ya itibar devşirmeye kalkan insanlar var. Teröristlerin cenazesine “helvacılık” yapanların Türk milletini anlamasını bekleyebilir miyiz?

Ha, bir de belli ki kendisini yakasından silkip atan örgüte karşı bir intikam hissi duyuyor. Bu, aklı dumura uğratan en ilkel duygulardan biridir ve doktorların konusudur. Ama bir ona özgü değil, o kadar yaygın bir his ki bu, psikiyatri bölümlerinde “halkından ve kendinden nefret eden solcu kürsüsü” kurulsa yeridir.