1920’li yıllarda da papaz krizi yaşamıştık. İstanbul’da bulunan papaz Robert Frew, İngiliz Gizli Servisi’nin. O dönemin FETÖ’sü Sait Molla’nın başında olduğu İngiliz Muhipler Cemiyeti üzerinden, casusluk teşkilatı kurdu. En önemli haltı, Anadolu’daki Milli Hareketi baltalamaktı

ERCAN DOLAPÇI

Türkiye bir süredir papaz krizi yaşıyor. 20 yıldır İzmir’de Protestan cemaatine ait Diriliş Kilisesi’nin papazı olarak görev yapan Andrew Craig Brunson, malum 9 Aralık 2016’da casusluk iddiasıyla tutuklandı. Geçenlerde de ev hapsi şartıyla serbest bırakıldı. Hakkında açılan dava halen sürüyor. İddiaya göre FETÖ ve PKK ile ilişkili kişilerle temas halindeymiş... Papaz Brunson’un serbest bırakılması için ABD Başkanı Trump bile devreye girdi. Israrla iadesini istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Fetullah Gülen’i ima ederek “Sizde de bir papaz var bize verin” sözleriyle karşılık verdi.

O DA BİR PAPAZDI

İlginçtir 1920’li yıllarda da papaz krizi yaşamıştık. Hem de Atatürk’ün devreye girdiği bir olayda. İstanbul’da bulunan Papaz Robert Frew (Fru), İngiliz Gizli Servisi’nin adamıydı ve papaz kılığıyla yemediği halt kalmamıştı. En önemli haltı, Anadolu’daki Milli Hareketi baltalamaktı. Bu çerçevede o dönemin FETÖ’sü Sait Molla’nın başında olduğu İngiliz Muhipler Cemiyeti üzerinden, casusluk teşkilatı kurdu. Anadolu’daki faaliyetler hakkında bilgi topluyor, Millicilere karşı operasyonlar düzenliyor ve iç isyanlar çıkarıyordu. O da Kürt devleti kurulması için var gücüyle çalışıyordu.

Rahip Frew ve Said Molla’nın bu faaliyetleri Milliciler tarafından açığa çıkarılınca (Said Molla’nın Rahip Frew’ya yazdığı mektuplar Milliciler tarafından ele geçirilmişti) durum bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından Rahip Frew’ya “Bir din adamına yakışmıyor” sözleriyle bildirilir. Aslında faaliyetlerinizin farkındayız mesajı verilir! Bu olay da İngilizleri durdurmaz. Hint asıllı casus Mustafa Sagir’i Ankara’ya gönderirler. Amaç, fırsatını bulunca Mustafa Kemal Paşa’ya suikast düzenlemektir. Ancak buna imkân bulamadan faaliyetleri açığa çıkarılarak tutuklanır. Onun da özel mektupları ele geçirilmiştir. İstiklâl Mahkemesi’nde yargılanır ve idam cezası verilir. 24 Mayıs 1921 sabahı da infaz edilir.

Robert Frew

FREW, ATATÜRK İLE GÖRÜŞTÜ

Mustafa Kemal Paşa’nın, İngiliz rahip Frew’yla tanışması daha Samsun’a çıkmadan önce olur. Paşa’nın Samsun’a çıkacağını öğrenen Frew, onunla İstanbul’da görüşüp niyetini öğrenmek ister. Ağız yoklar... Atatürk, bu ilginç görüşmeyi 1926 yılında gazeteci Falih Rıfkı Atay’a şöyle anlatır:

Bir gün, Umumi Harp’te İstanbul otellerinden birinin müdürü iken tanıdığım M..... Şişli’deki evime geldi, Fethi Bey de yanımda idi. Birçok şeyden konuştuktan sonra, bana dedi ki, ‘Burada yabancılarla temastayım. Size ne kadar önem verdiklerini de biliyorum. İngiltere Sefareti’nde Mösyö Fru sizinle görüşmek istediğini birkaç defa tekrar etti. İster misiniz, sizi bizim evde buluşturayım?’

Fethi Bey’e doğru döndüm; ‘kabul et’, der gibi baktı, “Konuşalım” dedim, “Fakat o istiyorsa...”

Davet günü Madam M.....’nin salonundayız. Biraz sonra ‘Mösyö Fru!’ dediler, içeriye giren zat oturduğum kanepenin soluna yerleşti. Fransızca konuşuyorduk:

“Ben çoktan beri Türkiye’de yaşayan bir yabancıyım”, diye söze başladı. “Türkleri, daha doğrusu İttihat ve Terakki idaresini bizzat gördüm. Ne fecidir efendim, bilirsiniz. Umumi Harp’te şahit olduklarımı tekrar etmekten utanırım. Belki de hepsini anlatsam, medeniyet alemi Türkiye’yi mahveder!..”

“Fakat”, dedim, “Siz benimle görüşmek istemişsiniz. Bu hanım ve kocası aracılık ettiler. Sizinle konuşmamın faydalı olacağını söylediler. Bana bunları söylemek için mi bu görüşmeyi aradınız?”

“İttihat ve Terakki’nin cinayetlerini evvela tasdik etmelisiniz” dedi.

“Ben İttihat ve Terakki’nin temsilcisi değilim!”

Reklamdan sonra devam ediyor 

Nutkuna devam etti. Canım sıkılmadı değil, fakat bunu mümkün olduğu kadar saklamaya çalıştım: “Evet, İttihat ve Terakki’nin temsilcisi değilim. Fakat müsaadenizle söyleyeyim ki, İttihat ve Terakki vatanperver bir cemiyet idi. Başlangıcından çok zaman sonrasına kadar ben de bu cemiyet içinde bulundum. Cemiyet hiçbir vakit sizin bu aşağılamalarınıza hak verdirecek bir mahiyet almamıştır. Çok kusurları ve yanlışları olabilir. Ama vatanperverliği münakaşaların üstündedir.”

Bu zatın bu görüşmeyi niçin istediğini hâlâ anlamadım. Fakat bir küçük hatıramı ilave edeyim: Ankara’da bulunduğum sıralarda bir gün Antalya’ya geldiği ve Madam M....’in salonunda kendisinden “Gene görüşelim” vaadi ile ayrılmış olduğumu hatırlattığını yazdılar. Ne cevap verdiğimi tahmin edersiniz. Yabancılarla bu temaslar, beni tanıdıklarımdan birçoğunun düşüncelerinden uzaklaştırmaya yardım etti.

İstanbul’u işgal eden İtilaf devletlerinin temsilcileri, politikacıları, hatta askerleri bir noktayı anlamaya çok önem veriyorlardı: “Türkiye’de bütün memlekete nüfuzunu hissettirecek bir teşkilat olmasına ihtimal var mıdır? Böyle bir teşkilat varsa onun başına geçebilecek şahsiyetler kimler olabilir?” İttihat ve Terakki’yi hiç hatırlarından çıkardıkları yoktu.” (Falih Rıfkı Atay, 19 Mayıs, Ulus Basımevi, Ankara, 1994’ten aktaran; Atatürk’ün Bütün Eserleri, 3. Baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2003, s.8283.)

MİLLİCİLER MEKTUPLARINI ELE GEÇİRDİ

Sait Molla, kurduğu ajan teşkilatıyla tıpkı bugünkü FETÖ’cüler gibi ‘ByLock’ yöntemini andıran özel şifreli telgraf ve mektuplarla haberleşir. Milliciler, Sait Molla’nın şifreli mektuplarını ve defterini evine gizlice girerek aşırırlar. 3 Kasım 1919 günü de bunları Mustafa Kemal’e bildirirler. Ardından da Teğmen Celal Efendi’yi hemen yola çıkarırlar. Celal Efendi’deki belgeler arasında İngiliz kuvvetlerinin konuşlanma yerleri ile başka önemli belgeler de vardır. İngiliz ajanı Said Molla, İstanbul başta olmak üzere yurtiçinde geniş bir ajan ağı kurmuş ve bunlara “N.B.D. 285/3, E.B.K. 19/2, kurye 4R, N.B.S. 495/1” gibi numaralar vermiştir. Onlarla özel yöntemlerle yazışır.

Sait Molla, Rahip Frew’ya yazdığı bir mektupta Mustafa Kemal’e tuzak kurduğunu açıklar: “Mustafa Kemal Paşa’ya ve taraftarlarına biraz müsait görülmeli ki, kendisi hiç çekinmeden buraya gelebilsin. Bu işe fevkalâde ehemmiyet veriniz. Kendi gazetelerimizle taraftarlık edemeyiz.” (Nutuk, C.1, Temel Yayınları, s.31.)

24 Ekim 1919 tarihli mektubunda ise, Mustafa Kemal Paşa’ya Sivas’ta kurulan tertip hakkında “Sivas olayını nasıl buldunuz? Biraz düzensiz ama yavaş yavaş yoluna girecek” der. (Nutuk, s.190.)

Sait Molla

‘YAPTIĞINIZ DİN ADAMINA YAKIŞMIYOR’

Mustafa Kemal Paşa, mektupları okuduktan sonra Rahip Robert Frew’ya bir telgraf çekerek yaptığı işin “bir din adamına yakışmadığını” söyler ve şunları ekler: “Sait Molla ile tertip ve tatbikine başladığınız, belgeleriyle haber alınan plânın, İngiltere milletinin cidden ayıplayacağı bir mahiyette olduğunu arz etmekliğime müsaadenizi rica ederim.”

Mustafa Kemal Paşa, Frew’ya Adapazarı ve Karacabey kışkırtmaları ile Sivas tertibini de hatırlatarak “Sait Molla vasıtasıyla Adapazarı’na gönderilen iki bin liranın, yakında verimli netice vereceği hakkındaki vaadinin çürüklüğünü, vakalar size ispat etmiş olacağından, fazla söze lüzum görmem” der ve şu nasihati verir: “Zatıâlileri ruhani mesleğe mensup iken siyaset manevralarında, hele boğazlaşmaya varacak vaziyetlerde rolör olmak sevdasında bulunmamalıydınız.” (ATABE, C.5, Kaynak Yayınları, s.161162.)

YUNANİSTAN’DA ÖLDÜ

İngiliz ajanı Said Molla, Büyük Zafer’den sonra İngiliz Büyükelçiliğine sığınır. Verilen özel pasaportla ülkeyi terk eder. Romanya, Fransa, İtalya, Mısır, Kıbrıs ve Yunanistan’da yaşar. 1924 yılında ihanet edenlere ilişkin çıkarılan 150’likler listesinde yer alır. 192530 arasında kaldığı Kıbrıs’ta, Türkiye aleyhinde çalışır. Buradaki faaliyetleri Türklerin tepkisini çeker. Ada’daki İngiliz yönetimiyle işbirliği yaparak milleti birbirine düşürür. Daha fazla barınamayacağını anlayınca da Yunanistan’a kaçar. 14 Temmuz 1930 günü burada ölür.

PAPAZ KILIKLI AJAN

19121924 yılları arasında İstanbul’da görev yapan İngiliz ajanı Rahip Robert Frew, bu dönemde İstanbul’daki İngiliz ajan teşkilatının içinde en etkin isim olarak öne çıktı. Aslen İskoç asıllı olan Frew, sıkı bir din eğitiminden sonra Kraliyet Ordusunda papaz olarak görev yapmaya başladı. Aslında gizli servisin aktif bir elemanıydı. Görüntü olarak misyonerlik de yapıyordu. Amerikan misyoner teşkilatına bağlı olarak da 19021924 yılları arasında Anadolu’da faaliyette bulunduğu belirtiliyor. Hindistan’daki yeraltı faaliyetlerinde başarılı bulununca Türkiye’ye gönderilmiş. Londra merkezli Britanya Kızılay Derneği’nin de İstanbul temsilcisi olarak faaliyette bulundu. Celâl Bayar’ın anlattığına göre, Kurtuluş Savaşı yıllarında Ege’de “Albay Emiling” olarak biliniyor. Onun ziyaretinden sonra Ege illeri ajan kaynamaya başlar. Aydın cephesinde yakalananları ise Yörük Ali Efe ve Demirci Mehmet Efe idam ettirir. Kaç yılında öldüğünü ise saptayamadık.