Günümüzde emperyalizm maşası terör örgütleri PKK ve FETÖ; Şeyh Saitlerin, Seyit Rızaların devamlarıdır.Bugünün Mustafa Kemalleri ise görev başındadır.

Cumhuriyetin ilk yıllarındayız. Devrimler tüm hızıyla ilerliyor, Osmanlı devletinden sonra aydınlanmacı ve ilerici bir ülkenin kurulmasının coşkusu ve heyecanı ile işlere sımsıkı sarılarak muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkmak için canla başla çalışan devlet erkânlarının milli mücadele kahramanlarının ve gerçekten bağımsız, aydınlanmacı bir Türk milletinin destanıyla karşı karşıyayız.

Düşmanlar hem dış hem de iç cephede hüsrana uğratılmış milli mücadele döneminde sayısız fedakârlıklar verilmiş ve nihayet o büyük mücadelelerden zaferle çıkılmıştı. Yüce Türk milleti bu yeni yeşeren cumhuriyetin sevinci ve heyecanı ile varıyla yoğuyla çalışmakta ve misaki milli sınırlarını için verilen fedakârlıkların haklı gururu içinde yaşamaktaydı.

Cumhuriyetin ilanı, Saltanatın ve hilafetin kaldırılması gibi köklü dönüşümler, feodal ve saltanat destekçisi çevreler tarafından tepkiyle karşılanmıştır. Bu tepki daha sonra Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının kurulması ama en açık biçimiyle Şeyh Said İsyanında kendisini göstermiştir. Tarihin her döneminde örnekleri olduğu gibi dış güçler destekli gerici bir grup yine kargaşa yaratma peşindeydiler.

Şeyh Sait, Seyit Abdülkadir isimli mollalar ve bunların meclisteki destekçisi Yusuf ziya, Cibranlı Halil, Barış konferansında Kürtlerin sözcülüğünü yapan Şerif Paşa da yine İslamcı şeriatçı bir sözde Kürt ayaklanma organizatörü olarak tarih sahnesine çıktı.

Peki, kimdi bu isimler?

Ayaklanmanın önderi Palu’lu Şeyh Said Nakşibendi tarikatının önde gelen ismidir ve feodal ayrıcalıklarını kaybetmek istemeyen diğer şeyhlerle birlikte eski konumunu özerk bir Kürdistan’da devam ettirmek amacıyla rejime karşı ayaklanacaktır. Dinci bir nitelikte olan ayaklanma bu yönüyle 1800’lerden beri devam etmekte olan Kürt ayaklanmalardan biraz daha farklı olacak. Ayaklanmanın diğer bir elebaşı yine bir Nakşibendi şeyhi Şemdinlili Übeydullah’ın oğlu Seyit Abdülkadir’dir. İngiltere’nin “emrimizdedir”; İngiliz Yüksek Komiser Yardımcısı Amiral Web’in de “Satın alındığı takdirde güçlük çıkarmaz” dediği Seyit Abdülkadir bu planın ikinci büyük ortağı olacak. Kürt sözcülüğünü barış konferansında görev edinmiş Şerif Paşa, Kürdistan İstiklal Komitesi kurucusu Cibranli Halit ve Bitlis milletvekili Yusuf Ziya’da bu gerici hareketin diğer bir ayağı, diğer bir önderleri olacaktır.(1)

Ayaklanma Nasıl Başladı?

Şeyh Sait Ayaklanması 13 Şubat 1925’te Elazığ’ın Piran köyünde saklanan beş adi suçlu mahkûmun jandarmaya teslim edilmemesi sonucu patlak verdi. Yeşil sancak altında “Allah’ın emriyle” şeriatı geri getirmek için başlayan bu ayaklanmada isyancıların en güvendikleri nokta; bölgede yeterli jandarma bulunmaması ve yörenin coğrafi koşullarının dağlık ve ulaşılmaz olmasıydı. Böylece hükümet kuvvetleri gelene kadar aşiretlerin de desteği ile bölge kolaylıkla ele geçirilecekti. Batı Anadolu ve İstanbul’da Hilafetçi ayaklanmalar çıkarılarak Ankara iki ateş arasında bırakılacak ve nihayetinde Vahdettin İstanbul’a getirilecekti. Ayaklanmanın başarıya ulaşması durumunda yalnız bağımsız bir Kürtİslam Devleti kurulması değil laik Cumhuriyet’te tarih sahnesinden silinecekti. Sonuç olarak bir taşla iki kuş vurulmuş olacaktı...

Meşru rejime karşı başlayan ayaklanmanın ilk bildirisi Şeyh Said tarafından 14 Şubat 1925’te “Emir el Mücahidin Muhammed Said Nakşibendi” imzasıyla yayınlandı. İsyancılar dağıttıkları bildirilerde “Hilafetsiz Müslümanlık olmaz” diyordu. Cumhuriyet’in ve M. Kemal’in dine karşı geldikleri, dinsiz oldukları; kadınların çıplak olduğu, okullarda dinsizlik öğretildiği; canlarının ve mallarının helal olduğu propagandasını yaparak halkı bu düzeni yıkmaya ve işbirliğine çağırıyorlardı. Bu bildiriye bakıldığında dikkat çeken bir şey daha vardı. Bildirilerin ileri bir teknikle basılmış olması. Bunu destekler nitelikte ise aynı zamanda yakalanan asilerde yabancı silahlar bulunması da ayaklanmanın yabancı bir ülke tarafından desteklendiğinin ispatıdır. Şeyh Sait’le adamları, ellerinde yeşil sancak, göğüslerinde Kur’anı Kerim; bankaları, evleri, dükkânları basıp yağmalayarak ‘Hak yolunda’ ilerlerken vaizlerinde destekçilere Cennet’te ödüller vaat ediliyordu. Yerden ve havadan; Halifenin kendilerinden fedakârlık istediğini, halifelik olmadan Müslümanlık da olmayacağını yazan bildiriler dağıtılıyordu. Şeyh Sait “din için kıyam farzdır. Bir Türk öldürmek, yetmiş gavuru öldürmekten daha üstündür” diyerek isyancıları halkın üzerine salıyordu.(2)

İsyanın Amacı

Özellikle Şeyh Sait İsyanı için en çok karşılaştığımız iddialardan biri isyanın etnik bölücülük gayesiyle değil “dini kurtarma” içeriğiyle yapıldığıdır.İsyancıların bir çoğunun Şeyh Sait'in "Dini kurtarma" çağrısına uyduklarının bir etnik bölücülük istemediklerini bir çok kaynak açığa çığarmıştı. Oysa bu ayaklanmayı kendi siyasetlerine çekmek isteyenler vardı.İsyanın siyasal önderliğini yapan eski Bitlis mebusu Yusuf Ziya ve Cibranlı Halil, Kürdistan İstiklal Cemiyeti’nin kurucularıdır ve amaçları Kürt Teali Cemiyeti önderi Seyit Abdülkadir ile birlikte İngiliz destekli bir Kürdistan kurmaktır. Yusuf Ziya ve Cibranlı Halil, İngilizlerin Musul meselesinde Türkiye’yi güçsüz düşürmek için 1924’te Irak üzerinden tertiplediği Nasturi ayaklanmasına emirlerindeki kuvvetleri sevk etmeleri ve katılmaları üzerine tutuklanmışlar ve planladıkları isyana önderlik edememişlerdir.  İsyanın önderliği bu yüzden Şeyh Sait, Seyit Abdülkadir gibi mollalara kalmıştır ve isyanın düşünsel temeli dinsel bir saptırma olarak kalmıştır.

 Şeyh Sait’in de Yusuf Ziya, Seyit Abdülkadir gibi isimlerle içinde bulunduğu Kürdistan İstiklal Cemiyeti, Kürt Teali Cemiyeti’nin etkinliğini yitirmesinden sonra Erzurum’da kuruldu. Bu cemiyet henüz İstanbul’da İngiliz temsilcisi olan Mr. Templeton ile bir görüşme gerçekleştiriyordu. Bu görüşme isyanın asıl amacının anlaşılmasında oldukça ufuk açıcı oldu. Cemiyet adına İngilizlerle görüşen Palulu Kör Sadi, bazı taleplerde bulunuyordu:

 İngilizlerle Kral Hüseyin’in Ürdün’de yaptığına benzer bir ittifakla Türkleri arkadan vurmak, oluşturulacak Kürt Emirliği’nin vilayetlerinin olası tehditlere karşı İngilizler tarafından korunması, oluşacak Kürt hükümetine Akdeniz’de bir liman (çıkış yolu) açılması ve “ihtilal hareketinin” sonuna kadar iki yüz elli bin altın para yardımı yapılacaktı. Kurulacak Kürt Emirliği’nin sultanı olarak da Kürt Teali Cemiyeti önderi Seyit Abdülkadir öneriliyordu.(3)  Bu görüşme isyana giden sürecin hazırlıklarının, çok öncesinde ve “bağımsız Kürdistan temelinde” başladığını göstermektedir.

Her ne kadar bu isyanda etnik ayrışma çabası gözeten siyasiler varsa da o dönemdeki isyancılardan " Bizi isyana teşvik eden Şeyh sait'in hutbeleri ve söylemleriydi."tarzında açılamalar gelmiştir. İsyancılar "Din elden gidiyor" düşüncesiyle isyana katılsalarda bu isyanın siyasi ayağını yürütenler bu kalkışmayı bir etnik ayrışaya çekmek istemişler bunun için çabalamışlardır fakat isyanın sönümlendirilmesiyle de bu politikaları sona ermiştir.

Kaynaklardan İsyana Destekler

 İngilizlerin bu dönemde isyanın önderliğini yapan Seyit Abdülkadir gibi isimlerle de ilişkileri vardı ve belgeliydi. İngiliz resmi yazışmalarında:

“… Kürdistan Türkiye’den tamamen ayrılıp özerk olmalıdır. Ermenilerle Kürtlerin çıkarlarını bağdaştırabiliriz. İstanbul’daki Kürt Kulübü başkanı Seyit Abdulkadir ve Paris’teki Kürt Delegesi Şerif Paşa emrimizdedir…” (4)

“…Mr.Hohler Kürt meselesi hakkında Kürt Başkanı olan Şeyh Seyit Abdulkadir paşayla görüştü. Kürtler bütün ümitlerini İngiliz hükümetine bağlamış durumdalar. Bu ara Mustafa Kemal gittikçe tehlikeli olmaya başlıyor. Müttefik Kuvvetler Kürtleri Mustafa Kemal’e karşı kullanmak için her parayı ödemeye hazırlardır…” (5)

  İsyanın bastırılmasından sonra isyanın askeri kısmında görev almış isimlerin mahkeme kayıtlarına geçen sözleri de isyanın asıl içeriği hakkında önemli ipuçları veriyor: Şeyh Sait’in bacanağı, Cibranlı Halil’in kayınbiraderi olan ve isyan süresince ikili çalışarak en sonunda Şeyh Sait’i yakalatan kişi olan Binbaşı Kasım ifadesinde “Bulunduğum çevre ve bölgede bir Kürt istiklalini ve Türkiye’den ayrılmayı isteyen hareketler bulunduğunu, bunun halka tesir ettiğini arz etmiştim.” diyor. Çermikli Dr. Fuat’ın bir yakınına yazdığı 1 Şubat 1925 tarihli bir mektuptan da anlaşıldığına göre Şeyh Sait isyanıyla eş zamanlı olarak Bağdat, Musul ve Halep’te de birer Kürt Bağımsızlık Komitesi kurulmuştu. Şeyh Sait, Lice ve Hani’yi ele geçirdiğinde bu komitelerin görevi de sınırlardaki Kürtleri ayaklandırmak ve isyanı bütün Kürt bölgelerine yaymaktı. Kürdistan Teali Cemiyeti üyelerinden, ordudaki teğmenlik görevinden ayrıldıktan sonra iki İngiliz subayı ile birlikte Doğu’yu dolaşan Bitlisli Kemal Fevzi’nin de ifadesinde “Ben bağımsız bir Kürdistan kurulması için çok çalıştım.” demesi isyanın içeriğinin temel öğesinin bölücülük olduğu gerçeğini güçlendiriyor.(6)

İç cephedeki Durum

Şeyh Sait isyanını bastıran çizgi Mustafa Kemal’in temsil ettiği devrimci çizgiydi. Çünkü bizzat Mustafa Kemal Paşa, isyanın hemen öncesinde, İngilizlerin Musul konusunda ültimatom verdiği ve Türkiye’nin kararlı durduğu bir dönemde, askerlik ve siyaset arasında askerlikten yana bir tercihte bulunan isimlerin (Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy vb.) ordudaki görevlerini bırakarak siyasete atılmaları ve bütün gerici unsurları, Cumhuriyet karşıtlarını Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası altında birleştirmelerini sert şekilde eleştiriyordu. Atatürk’e göre bu “bir yabancı devletin bize hücum edebileceği zamanda, kendilerinin de bize taarruz ve hücum ederek hedeflerine kolaylıkla ulaşabileceklerini sanmaları” ve “Muharebeye hazır bulundurmaya mecbur oldukları ordularını başsız bırakıp, vaktiyle hoşlanmadıklarını söyledikleri politika sahasına atılmaları”  durumuydu.(7)

Yanlışlık olduğunu düşünerek bu yanlışlara karşı çıkmak isterken daha büyük bir yanlışın içine sürüklenmenin örneğiydi.

Günümüzün Şeyh Saitleri

Bu gün ülkemizin Şeyh Sait gibi gerici ve feodal yapılarını korumayı amaçlayan FETÖ mollası 15 Temmuz 2016'da Türk Silahlı Kuvvetlerine, Türk polisine, Türk milletine Ve milletimizin meclisine silah sıkan, bomba atan, tanklar yürüten zihniyeti açık ve nettir. Günümüzde siyaset sahasına karşımıza çıkan HDP o dönemki Yusuf Ziya'dır. Bu gün HDP ile iş birliği yapan ne yazık ki YCHP, diğer kitle örgütleri, kurum ve kuruluşlar bu isyancıların günümüzdeki destekçileridir. Bu günlerde Diyarbakır’daki annelerin evlatlarını dağ kaçıran ve sözde Kürt halkının temsilcisi olan HDP yıllar önce Şeyh Saitlerin yapmak istediklerini ve başaramadıkları bu eylemi başarma gayeleri açık ve nettir. Sözde kürdistan özünde ikinci İsrail projesi halen daha mevcuttur ve bu projenin destekçileri günümüzün emperyalist devletlerdir. HDP/PKK, FETÖ bu emperyalist devletlerin birer kuklalarıdır.

Cepheler açık ve nettir. Taraflar bellidir. Günümüzün Mustafa Kemal’leri bu süreçte 1925’de olduğu gibi kararlıdır. Günümüzde emperyalizm maşası terör örgütleri PKK ve FETÖ; Şeyh Saitlerin, Seyit Rızaların devamlarıdır ve bunlarla devletçe ve milletçe topyekûn savaşta yol göstericimiz de Atatürk Devrimi olacaktır. Tarihten dersimizi aldık. Yapılacaklar açık ve nettir.

HDP kapatılıp PKK ve FETÖ bitirilene kadar bizlerde üniversitelerde ve liselerde görevimizin başındayız. Mustafa Kemal kararlılığıyla 100 yıl önce olduğu gibi bu günde aynı kararlılıkta görevlerimizin başındayız.

Unutmayalım;

Bu Topraklarda Mustafa Kemaller Tükenmez!

Emincan Polat | TGB Muğla İl Yöneticisi

Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi | İstatistik

KAYNAKÇA

(1) – Erol Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, s.257, Cumhuriyet Kitapları

(2) M. Şerif Fırat, Doğu illeri ve Varto Tarihi sayfa 158, Yayın B

(3) Nurer Uğurlu, Kürt Milliyetçiliği, Kürtler ve Şeyh Sait İsyanı, s.7778, Örgün Yayınları

(4) E. Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, s.257, Cumhuriyet Kitapları

(5) E. Ulubelen, İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, s.207, Cumhuriyet Kitapları

(6) Nurer Uğurlu, Kürt Milliyetçiliği, Kürtler ve Şeyh Sait İsyanı, s.9697, Örgün Yayınları

(7) – Atatürk’ün Bütün Eserleri, Kaynak Yayınları

 tgb.gen.tr