Duygulanım, insanların fiziksel, duygusal ve ruhsal bütünlüğünün bir göstergesi. Olumsuz duygulanımların ağırlığı taşınamaz hale geldiğinde, insanların bir çözüm veya tepki olarak intiharı veya şiddeti seçmesi dün de bugün de bir insanlık gerçeği. Şartlar değiştiğinde, olumsuz duyguların ağırlığı hafifletildiğinde aslında kaybolabilecek bir istek olmasına rağmen, intihar eden veya şiddete bulaşan insanlar, son ve anlık bir güçle eylemlerini gerçekleştirmekteler.

İnsanları olumsuz duygularından ilaçlarla koparmak psikofarmakolojinin uzun yıllardır uğraşı alanı. Bazılarının alkol, uyuşturucu gibi maddelerle yaptığı işi bu bilim dalı ilaçlarla yapmaya çalışmakta. Kan seviyesi düştüğü anda çıplak gerçeğin orada durduğunu gören insanların tekrar maddeye ya da ilaca sarılması her iki yöntemin mantığına uygun. Her iki yolun da bağımlılık potansiyelinin zemininde yatan faktörlerden birisi ne yazık ki basit bir kan seviyesi ve zihnin etkilenmesi arasında var olan fizyolojik süreç.

ANTİDEPRESAN OYUNU

145 ülkede yürütülen uluslararası araştırmaya göre, Türkiye mutsuz 145 ülke içerisinden 53 puanla sondan dördüncü sırada yer almakta. Türkiye’nin de gerisinde yer alarak son 3’e yerleşen ülkeler ise Tunus, Yemen ve Afganistan. Mutlulukta dünyada son 10 yıldaki oranlarla 79. olan Türkiye, OECD ortalamasının altında antidepresan kullanıyor. Ancak verilerin gösterdiği bir gerçek var ve insanlar mutsuz hissettikçe antidepresan kullanımı artıyor.

Veriler, Türkiye’de 20082016 dönemindeki antidepresan kullanımındaki artışın yüzde 47,48 seviyesinde olurken OECD ortalamasındaki artışın yüzde 21,93 seviyesinde kaldığını belirtiyorlar. Ancak ilaç şirketleri Türkiye’de antidepresan kullanım miktarının hala OECD ülkelerinin seviyesinin altında olduğunu söyleyerek daha çok antidepresan kullanımına yeşil ışık yakıyorlar.

Türkiye’de antidepresan kullanımı anormal boyutta artış göstermesine rağmen, depresyon oranlarında iyileşmeyi gösteren bir işaret yok. Özellikle 1825 yaş arası gençlerde depresyon oranındaki artış korkutucu.

İNTİHARDA 79. SIRADAYIZ

Sağlık siyaseti üretenlerin ülkede durumun yolunda olduğunu ispatlamak için en çok kullandıkları argüman Türkiye’de intihar oranının düşüklüğü. Türkiye 3,94 intihar oranı ile 79’uncu sırada yer almakta. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre intihar oranının en yüksek olduğu ilimiz Kars. İntihar ne inanç ne de sosyal statü dinliyor. Sosyal sorunlarda algı geliştikçe sosyal uyum bozuluyor ve uyum sağlayamayacağını anlayan insanlarımız intihar seçeneğini devreye sokuyorlar.

Sosyal problemleri çözme kapasitesi olmayan hekimler ise depresyonun birinci basamak çözümünde ilaçlara yükleniyor. İlaçlar ise depresyonu ortadan kaldırmak bir yana daha farklı sorunların ortaya çıkmasını tetikliyor. En ciddi sorunlar ilaç kullanırken kendine ve başkalarına karşı şiddet olarak belirlenmiş. Çalışmalar, en az bir ilaç alan bireylerde intihar oranının %23,5’e kadar yükseldiğini vurgulamış.

İlaçların ruhsal dengede kontrolsüz etkileri sadece antidepresanlarla sınırlı değil. Çalışmalar, iki yüz farklı ilacın yan etki olarak depresyonu tetiklediğini vurguluyor. Bu ilaçlara neler dahil değil ki? Doğum kontrol haplarından, mide yanması için kullanılan ilaçlara, alerji ilaçlarından ağrı kesicilere kadar çeşit çeşit ilaçlar depresif duygu durumundan sorumlu tutulmakta.

İLAÇ FİRMALARININ OYUNU

Birçok çalışma, psikiyatrik ilaçların bir denge sağlamayı başarmış hastalarda intihar ya da cinayet yönünde değişim yaşatarak sağladıkları dengeyi bozduğunu söylemekte. Haziran 2019 tarihli “Depresyon Hapları Salgını” isimli bir makalesinde Prof. Peter C Gotzsche, gönüllü olarak çalışmaya katılan sağlıklı erişkinlerde bile antidepresanların, intihar ve şiddet olaylarını iki kat artırdığını söylüyor.

Türkiye’de antidepresanların bizzat kendisinin yarattığı intihar ve cinayetlere karşı ilaç firmalarına karşı açılmış bir dava yok. Ancak dünya bizim gibi kafasını kuma gömerek yıkıcı süreci izlemiyor. 2017 yılında, Wendy Dolin isminde bir kadın Glaxo Smith Kline (GSK) isimli firmanın Paxil adlı ilacının muadilini aldıktan altı gün sonra intihar eden kocasının ölümünün ilaç nedenli olduğunu ispatlayarak firmaya karşı 3 milyon dolar tazminat kazandı. Dolin’in savunma ekibinde yer alan kişiler, GSK firmasının kendi yaptığı kontrollü çalışmasında dahi ilacın tam dokuz kat intihar riskini artırdığını bildiklerini savunmasına ekledi. İlacın insanın ruhsal durumunda yarattığı fırtınayı (deliryum) kontrol edecek tek şeyin ölüm olduğuna dikkat çekerek, intiharın kaçınılmazlığını vurguladı.

DRAM İÇİNDE DRAM…

Türkiye’de halk, yasalar ve sağlık politikacıları henüz bu türden ilaçların yıkıcı sonuçlarından bihaberler. İlaçlar henüz tırmanan şiddet, intihar ve hatta toplu intihar cinnetinin sebepleri arasında gösterilen bir faktör olarak yer dahi almıyor. Toplumsal cinnet sahnesinin içerisinde aktif rol üstlenip sosyal sorumluluk alması gereken hekimler dahi, bırakın rol almayı ilaç cinnetine kurban oluyorlar. Dram içerisinde dram! Cinnet içinde cinnet! Cehalet içinde cehalet! Dram, cinnet ve cehalet malum bir sosyal sorun. Ancak en ağırı kalleşlik. Bunu ise ilaç üretenler yapıyor; sağlık politikacıları onaylıyor. Türkiye’de intihar oranı düşük diyerek işin içerisinden sıyrılıyorlar.

Yaşanan toplumsal cinnet bir halk sağlığı sorunudur. Kimse bu süreçten bağımsız mutlu bir hayat süremez. Şiddet ve intihar bulaşıcı bir mikrop gibidir. Duvardan birçok tuğla çekilmiştir; çöküş beklenmektedir. Tam bu noktada susmak ilaç satanların asli işi, beklemek ise sağlık politikacılarının topluma ihanetidir…


veryansıntv