1913 yılında İttihatçıların tam iktidar döneminden sonra Harbiye Nazırı olarak Enver Paşa kolları sıvadı ve cesur adımlarla Sultan Abdülhamid’in yeteneksiz komutanlarını ordudan tasfiye etti. Büyük kapsamlı tasfiyeden sonra genç ve çevik bir ordu kurdu.

ERCAN DOLAPÇI

İttihat ve Terakki’nin önderlerinden Enver Paşa’nın bu yıl 97. ölüm yıldönümü. Sarsılmaz vatanseverliği, gözü pekliği ve teşkilatçılığı bugünlere miras kaldı. Savaşın kaybedilmesinden sonra yurt dışına çıktığında bu sefer Türkistan’a giderek orada atıldığı hesapsız önderlik girişimi, hüsranla sona erdi ve hayatına mal oldu (4 Ağustos 1922). Burada da ayrı bir ders vardır. Bir yanda matematiksel akla sahip ve çağını iyi okuyan Mustafa Kemal Atatürk, bir yanda da maceracılıktan kurtulamayan ve çağını iyi okuyamayan Enver Paşa! Aynı dönemin iki devrimcisindeki bu büyük fark, bugünlere öğretici ders niteliğindedir.

ÇİZGİ FARKI

Kuşkusuz ikisinin de ortak yönü devrimci ve vatansever olmalarıydı. İkisi de Hürriyet Devrimi için çalıştı. Baskıcı yönetimi yıktı. 300 yıllık geriliği ortadan kaldırmaya çalıştı. Vatan için Trablusgarp’a koştu. Olmadı Balkan ve Cihan Harbi’nde büyük vatanı canla başla savundu. İkisi de 1881 doğumluydu. Enver Paşa, 1908’de dağa çıktı. İndiğinde devrimin lideri oldu. Atatürk de 11 yıl sonra Samsun’a çıktı; indiğinde Cumhuriyet Devrimi’nin lideriydi. Enver Paşa hep Atatürk’ün komutanı oldu. Bazen karşı karşıya geldiler. Ancak hiçbir zaman aralarında büyük münakaşa olmadı. Güçlerini de iyi biliyorlardı. Birbirlerine hep saygılı oldular. Ama aralarında çizgi farkı vardı. Biri İmparatorlukçuydu, diğeri Cumhuriyetçi. Genç Mustafa Kemal, daha 1903 yılında “Evvelâ Sosyalist olmalı maddeyi anlamalı” diyordu. (Atatürk’ün Bütün Eserleri, C.1, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1997, s.15.) O ise Cihan Harbi sonrası çıktığı yurt dışında Büyük Türkistan’ı kurmak için bugünkü Tacikistan’a uzanan maceralı bir yolculuğa çıkıyor ve başka hayallere dalıyordu. O günlerde ise Atatürk olanca kuvvetiyle İmparatorluktan kalan unsurlardan milli devlet kurmaya çalışıyordu. İmparatorluğun ayakta tutulamayacağını yaşayarak ve savaşarak görmüştü. Tek çare Anadolu’da Türk devletinin kurulmasıydı. Bunun için de içerde milleti birleştirdi. Dışarda ise emperyalizme karşı 1917 Bolşevik devriminin önderleriyle müttefiklik kurdu. Bu yol onu zafere götürdü. Enver Paşa ise aynı tarihte Rusya’daki büyük hareketi anlayamamış; maceraya atılmıştı. Girdiği yanlış yol onu ölüme götürdü.

ATATÜRK’ÜN ENVER PAŞA DEĞERLENDİRMESİ

Atatürk yıllar sonra Enver Paşa’yı şöyle anlatır: “Öyle sanıyorum ki Enver Paşa ile aramızda en büyük fark da birimizin gerçekçi, diğerimizin hayalci oluşudur. Bakın, Talat Paşa onun gibi hayalci değildir. Kendisi ile iyi anlaşıyorduk. Hatta Milli Mücadeleye atıldıktan sonra şehit edilmeden önce bana Berlin’den mektuplar göndermiş, tutmuş olduğum yolu övmüştü.” (Sabiha Gökçen, Atatürk’ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti, Hazırlayan: Oktay Verel, THK Yayınları, İstanbul, 1982, s.157.)

ATATÜRK: SAVAŞ KAÇINILMAZDI

Yıllardır Enver ve Talat Paşa hakkında ‘Birinci Dünya Savaşı’na macera için girdiler. İmpa ratorluğu dağıttılar’ suçlaması yapılır. Bu konuda da Atatürk, Sabiha Gökçen’e anlattığı anılarında şöyle der: “Ya tarafsız kalarak savaşın sonunda galip gelecek devletlerin bizi koyun gibi parçalayıp yemelerini beklemek, ya da tarihimize ve şanımıza yakışır bir biçimde döğüşerek postumuzu elden geldiğince pahalıya satmak! Savaştık, Çok iyi savaştık. Balkan Savaşı’nın Türk silahlı kuvvetlerine sürmüş olduğu lekeyi temizledik.” (Gökçen, s.157.)

SAVAŞAN ORDUYU KURDU

Evet, çok iyi savaştılar. Bu savaşan orduyu da Enver Paşa kurmuştu. 1913 yılında İttihatçıların tam iktidar döneminden sonra Harbiye Nazırı olarak Enver Paşa kolları sıvadı ve cesur adımlarla Sultan Abdülhamid’in yeteneksiz komutanlarını ordudan tasfiye etti. Büyük kapsamlı tasfiyeden sonra genç ve çevik bir ordu kurdu. Almanlar bile Balkan Harbi’ne bakarak bizimle müttefik olmak istemiyordu. İngilizler ise aynı mantıkla Çanakkale’yi çok kısa sürede aşacaklarını sanıyorlardı. Ancak kaya gibi savaşan Osmanlı ordusuyla karşı karşıya geldiklerinde “Çok mükemmel komuta edilen ve cesaretle dövüşen Türk ordusuna karşı savaşıyoruz” demek zorunda kaldılar. (Ian Hamilton, Gelibolu Günlüğü, Çeviri: Osman Öndeş, Hürriyet Yayınları, İstanbul, 1972, s.243244.) Osmanlı’yı paylaşmak için savaşı başlatanlar “İki yılda biter” diyordu. Tam aksine iki yıl daha uzadı. Kuşatılan Rusya içten çöktü. İleride bizim müttefikimiz olacak olan Bolşevik devriminin yolu açıldı. ‘Güneş batmaz İmparatorluk’ İngiltere büyük darbe aldı.

Çanakkale’den Atatürk kahraman olarak çıktıysa, o orduyu da Enver Paşa yaratmıştı. O ordu yetmedi, 4 yıl daha savaşarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. Bazı olumsuzluklara ve yanlış çizgiye rağmen Enver Paşa’nın elindeki devrim bayrağını, Mustafa Kemal Atatürk alarak, matematiksel akılla Türkiye Cumhuriyeti’nin burcuna dikti! 19081923 sürecine biraz da böyle bakmak gerek. Atatürk’ün bizzat “Türk devrimi deyin” dediği süreç bu dönemi kapsar. Bu manada Hürriyet Devrimi, Cumhuriyet’in önsüzüdür. Cumhuriyet döneminde ne başarılmışsa onun ilk nüvelerinin temelleri de o dönemde atıldı. Cumhuriyetçiler, İttihatçıların döneminde pişti, hatalarından ders çıkardı; Mareşal Fevzi Çakmak’ın deyimiyle “Bu muharebelerde çok değerli arkadaşlarımızı kaybettik. Çok kanlar döktük.

Dökülen bu kanlar boşa gitmemiştir. Birinci Dünya Harbi’nde diğer cephelerde olduğu gibi, buradaki çetin muharebelerde de bize çok değerli deneyimler kazandırmış; istiklâl ve hürriyet uğrunda canını esirgemez bir millet olduğumuzu dünyaya ispat etmiş; Osmanlı İmparatorluğu yıkılmakla beraber daha kuvvetli bir Cumhuriyet yaratmıştır.” (Mareşal Fevzi Çakmak, Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2005, s. 252.)

İSMET PAŞA’NIN DEĞERLENDİRMESİ

Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın Hareket Şubesi Müdürü İsmet Paşa, anılarında o dönem için şunları söyler: “1908 İnkılâbı bir fedakârlık, samimiyet ve vatanperverlik hareketidir. (...) Enver Bey’in genç yaşında Harbiye Nazırı olması, orduda yadırganmadı, gayet iyi karşılandı. Büyük bir tasfiye hareketiyle, derhal ordunun ıslahına girişti. Teşebbüs gerçekten başarılı oldu. Enver Paşa, bu tasfiyeyi yaptıktan sonra, bütün gücünü orduyu siyasetten ayırmaya hasretti. (...) Enver Paşa, İmparatorluğun kaderinde birinci derecede rol oynamış olan insandır. Memleketin Cihan Harbi’ne girmesini sağlayan odur. Bütün harp esnasında onun stratejik fikirleri birinci derecede rol oynamış, harbin sevk ve idaresine hâkim olmuştur. Enver Paşa, şahsi meziyetleriyle, iyi bir asker, iyi bir subay, iyi bir insan olarak, cemiyetin kusur olarak bildiği unsurlardan, insanın tasavvur edemeyeceği kadar nasibi olmayan bir tiptir.

Asker vasıfları bakımından, vazife sever, çalışkan ve korku nedir bilmez müstesna bir kahraman olarak, askerliğin aradığı ölçülerin en yukarı seviyesinde yer almıştır.” İsmet Paşa, Sarıkamış harekâtının bir Başkomutan olarak Enver Paşa’nın yönetmesini yanlış bulur ve bu felaketten sonrası için şu değerlendirmeyi yapar: “Müteakip seferlerde de, anlayış ve sevkü idare bakımından yüksek bir seviye göstermez.” Enver Paşa’nın Almanlarla ilişkisini ise şöyle açıklıyor: “Alman askeri heyetiyle münasebetlerinde Almanlara tamamıyla tabi olduğu söylenemez. Bilakis Almanlar, ondan daima çekinir ve onu memnun etmeye çalışırlardı. Ancak, sevk ve idaresinde askeri kabiliyetlerinin ve vasıtalarının sınırlı olduğunu anlamaya, öğrenmeye başladıktan sonra, nihayet Alman sevk ve idaresinin bir vasıtası haline gelmesi zaruri olmuştur.” (İsmet İnönü, Hatıralar, (Birinci Dünya Harbi), Yeni Gün Aş. İstanbul, 1999, s.8893.)

İsmet Paşa, Enver Paşa’nın Resneli Niyazi Bey gibi birçok subayla birlikte Balkanlarda çete takibinde görev aldığını, bunların içinde Enver Bey’in ön plâna geçtiğini belirterek, “Enver Bey’in şöhreti yalnız kahramanlığından gelmiyordu. İyi bir kurmay subay olarak kabul ediliyor ve özellikle şahsi ahlâk bakımından örnek tanınan meziyetleriyle saygı görüyordu” der. (Sabahattin Selek, İsmet İnönü’nün Hatıraları, Yeni Gün Aş. İstanbul, 1997, s.55.)

Enver%20Pa%C5%9Fa
Enver Paşa

STALİN’İN ENVER PAŞA YORUMU

İsmet Paşa anılarında, Başbakan olarak 1932 baharında gittiği Sovyet Rusya’da Stalin’le yaptığı görüşmeden ilginç bir not aktarır: “Stalin teklifsiz konuşuyordu. Bir aralık Troçki’den bahsetti. Troçki’yi nasıl tanıyorsun, diye bana sordu. ‘Fazla bir tanımam yoktur’, dedim. Bunun üzerine Troçki’yi, Enver Paşa ile mukayese etti. Troçki de, Enver Paşa gibi fantezisttir, dedi. Bunlar birtakım hayal içinde ölçü bilmeyen insanlardır, diye hükmünü bağladı.” (İsmet İnönü, Cumhuriyet’in İlk Yılları, C.1, Yeni Gün A.Ş., İstanbul, 1998, s.146.)

CHURCHİLL: 20 YILIMI YEDİ

İngiltere Başbakanı Winston Churchill, İngiltere’de uçuş eğitimi alan Enver Paşa’nın 1921 doğumlu oğlu Ali Enver’e (1971 yılında Avustralya’da bir kazada öldü), evinde yaptığı sohbette babası hakkında şunları söyler: “Senin baban Enver Paşa, benim siyasi hayatımı tam yirmi yıl geriye attı!” (Prof. Dr. Nimet Akdes Kuran’dan aktaran; Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, C.3, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1972, s.233234.)

SON SÖZ AYDEMİR’İN

Enver Paşa’nın hayatını üç ciltlik bir eserde yazan Şevket Süreyya Aydemir, kitabının son cümleleri olarak Enver Paşa’yı şöyle anlatır: “Muhakkak ki bir aksiyon adamıydı. Ve tarih içinde bir büyük misyonu olduğuna inanıyordu. Ama çağı, çağın şartlarını ve akımlarını, jeopolitik denilen tarihicoğrafi şartlar kombinezonlarını değerlendirmekte, muhakkak ki yetersizdi. Kumandan olmaktan ziyade teşkilatçı, ama güçlü bir disiplin adamıydı.

Fakat İmparatorluk yıkıldıktan sonra, seçtiği yollarda ve yaşadığı serüvenlerde, ölçüsüz ve ataktı. Onu Pamir eteklerindeki gelişmelerde, karşı tarafın silahlarından ziyade, jeopolitik şartlarla, çağın gelişmeleri ve hiç tanımadığı bir ülkenin sosyal çarkları yendi.” (Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, C.3, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1972, s.688.)


Aydınlık