CANSU YİĞİT

Türkiye 2018’de büyük bir dolar darbesi yaşadı. 

Dolara bağımlı ekonomide alarm zilleri çaldı:

  • Faizler yükseldi.
  • Ekonominin lokomotifi konutta balon söndü. 
  • Enflasyon patladı. 
  • Halkın en temel ihtiyaç maddelerine zam üstüne zam yapıldı. 
  • Sektöründe önemli bir çok işletme iflas bayrağı çekti. 
  • Krizin en temel göstergesi işsizlik; resmi rakamlara göre 4 buçuk milyon oldu. 
  • Cari açık azaldı. Yani dışarıdan para akışı kesildi.
  • Özetle ekonomi durağanlaştı.

2019’un ikinci yarısından itibaren durum iyileşme evresine girdi:

  • Öyle ya da böyle kamu bankaları aracılığıyla dolar kuru sabitlendi.
  • Merkez Bankası faizleri indirdi.
  • Enflasyon sepetiyle oynansa da düştü. 
  • Sanayi üretiminde oklar yukarı doğru yöneldi.
  • İşsizlik azalma eğilimine girdi.
  • Cari açık artmaya yani dışarıdan para girmeye başladı. 
  • Özetle, “taşıma suyu”yla da olsa şuan için değirmen dönüyor.

Ancak, aklı başında tüm ekonomistler bunun “yapay” olduğunu görüyor.

Bir gerçek; sıcak paraya bağımlı.

Dışarıdan kaynaklı krizlere karşı hassas. 

Sıcak para kesildiği anda ekonomiyi ani bir durgunluk bekliyor.

***

“İdlib’le ne ilgisi var bu rakamların” diyeceksiniz. 

Çok alakası var. Hatta “Katil Esad”dan daha etkili.

Hatırlayalım; 2018 dolar darbesi bu hükümete üç büyükşehir kaybettirdi. 

Sebebi; “Rahip Brunson”da somutlaşan ABDTürkiye gerilimiydi. 

Gelelim günümüze.

Bugün S400’ler nedeniyle CAATSA yaptırımları kapıda.

Doğu Akdeniz’deki sondaj nedeniyle de AB yaptırımı. 

Washington pusuda. Temsilciler Meclisi ve Senato bu konuda hemfikir. 

Trump, 21 Aralık’ta Türkiye’ye CAATSA kapsamında yaptırım öngören bütçeyi onaylamıştı.

S400’lerin bahar aylarında aktifleşmesiyle askeri alandan bankacılık sektörüne kadar geniş yelpazede yaptırım bekleniyor.

AB de ilk adımı attı. 146 milyon avroluk yardımın kesilmesi, Avrupa Yatırım Bankası’nın (EIB) faaliyetlerinin dondurulması ve havacılık anlaşması kapsamında işbirliğinin durdurulması kararı çıktı.

***

Geçilim Suriye’ye. 

Barış Pınarı Harekatı’na karşı çıkmıştı Rusya. 

‘Adana Mutabakatı’ ile ikna ettik.

Yani, Suriye Hükümeti'nin “onayını aldık.”

“Terörden temizlenen yerlere rejimin girmesinden neden rahatsız olalım” dedik.

Ardından Suriye Hükümeti ile “normalleşmeye” dönük adımlar attık.

İstihbarat başkanları 15 Ocak’ta Fırat’ın doğusunu görüştü. 

Dört gün sonra 19 Ocak’ta Cumhurbaşkanı; “Rusya’ya ilişkilerimiz stratejik. (İdlib konusunda) Herhangi bir sıkıntı yaşayacağımıza ihtimal vermiyorum” dedi. 

Erdoğan bunu söylerken Suriye Ordusu, İdlib’in en büyük ilçesi Maaret el Numan’a ilerliyordu. Rusya da Suriye’nin ilerlediği yerleri bombalıyordu. 

Sadece 10 gün sonra 29 Ocak’ta Erdoğan’dan “Astana diye bir şey kalmadı” açıklaması geldi.

İdlib krizi patlak verdi.

Serakib’de, Han Şeyhun’dan daha mı fazla “katliam” olmuştu? 

Doğu Guta, Atarib’den daha mı az bombalanmıştı?

Hayır. 

Peki 10 günde ne değişti?

Değişen şey; ABD ile Rusya, Fırat’ın doğusunda artık açıktan karşı karşıya gelmeye başladı. 

1821 Ocak arasında ABD ve Rus askerleri üç kez sahada birbirinin yolunu kesti.

Ocak ayının sonunda Astana’nın üçüncü ortağı İran, İdlib’den sonra sıranın Fırat’ın doğusuna geleceğini ilan etti.

***

Biz ne yaptık?

İdlib’e asker yığdık.

Soçi’yi hatta Astana’yı tartışmaya açtık.

“Sınırımda rejimi istemiyorum”a kadar vardırdık işi.

Hatta bu isteğimizi de Adana Mutabakatı’na dayandırdık.

10 günde değişen “strateji”, sadece Esad düşmanlığı ile açıklanamaz. 

Sığınmacı dalgası işin bir boyutu. 

Ekonomik maliyeti olduğu için. 

Ama yine de 90 derece dönüş için geçerli bir sebep değil.

***

Krizi “fırsata” çevirmek için çırpınan Amerikancıları geçiyorum.

Ama Patriot talep etmek, NATO’yu çağırmak işin başka bir “hesabı” olduğunu gösteriyor.

Acaba hükümet, İdlib stratejisini “yumuşak karnı”ndan bir darbe daha almama üzerine mi kuruyor?

RusyaABD karşı karşıya gelmişken, “Bakın ben Rusya ile her konuda hemfikir değilim” mesajı mı veriliyor?

S400’lerin kurulumunu ertelemenin taşları mı döşeniyor?

Ya da kurulsa dahi, yaptırımlardan korunmak için bir “çıkış” mı aranıyor?

***

Bu soruların yanıtını yaşayarak öğreneceğiz.

Ancak “hesap” buysa, çarşıya uymaz. 

Bugün olmaz ama yarın. S400 olmaz ama Su35.

Atlantik’le kesin bir hesaplaşma kaçınılmaz.

Türkiye’nin hayati çıkarları Avrasya’da.

“Piyasalar” da artık bunun farkında.

Ekonomist Hakan Topkurulu anlatıyor:

“Eskiden Atlantik ile paralel politikalar izleyince ekonomik göstergeler olumlu tepki verirdi. 

Atlantik için olumsuz siyasi veya ekonomik bir gelişme olunca dolar yükselir, peşi sıra faizler de gelirdi.

Artık bu değişmeye başladı.

Şimdi Atlantik’e yakın politikalar izlenmesi doların ateşini artırıyor. Ekonomide kriz belirtileri ortaya çıkıyor.

Çünkü Türkiye gerçekte bulunması gereken sistemin içine yerleşti. 

Türkiye’yi takip eden aktörler artık Türkiye’de istikrarın hangi politikalarla oluşacağını biliyor. Bu yüzdenAtlantik yanlısı siyasi ve ekonomik politikalara, İdlib olayında da gördüğümüz gibi, olumsuz tepki veriyorlar.”

***

Aslında Ak Parti de bu gerçekle yüzleşti.

Ancak, bu gerçeğe uygun adımları atmada zaaf var. 

Özellikle ekonomide. 

Bu ikilemden çıkmanın tek yolu; üretime dayalı, planlı ve devletçi ekonomi.

Bu adımı atmadan, iki güç arasında kurmaya çalıştığınız dengenin ömrü bir Rus uçağı düşene kadardır.

UZMANLAR NE DİYOR? 

İktisatçı Dr. Cüneyt Akman:

  • Kerim Rota’nın da işaret ettiği üzere “Con Ahmet’in Devridaim Makinesi” gibi ekonomi döndürülüyor. Henüz resesyondan çıkamamışken İdlib gündeme geldi. 
  • Türkiye’de hemen her dönem kaynaklar bittiğinde Batı’ya doğru bir yönelim gündeme geliyor. 
  • Yalnız bu sefer dışarıdaki durumun da olumsuz olduğu bir zamana denk gelindi. 
  • Koronavirüs nedeniyle dünya ekonomisinin yavaşlaması ve Amerikan varlıklarına bir yöneliş söz konusu. 
  • Bu durumda Trump’ın tweet atmasına da gerek kalmıyor. 
  • Daha önceki operasyonlarda TSK’nın başarısı kesindi ancak İdlib konusu farklı ve uçak krizinden daha ağır bir sonucu olur mu diye piyasalar da ihracatçılar da turizmciler de endişe ediyor.

***

Ekonomist Şevket Apuhan: 

  • Türkiye’nin daha önce güney sınırında PKK/PYD terör örgütüne yönelik başlattığı harekatları hem piyasa hem iş dünyası kabullenmişti. Ancak İdlib gündeme geldiğinde tersi bir durum yaşandı. 
  • Ekonomi yönetimi aylardır bir tür kontrollü kur politikası uyguluyordu. İdlib’teki durum gündeme gelince kur tutulamaz hale geldi.
  • Merkez Bankası’nın net rezervinde son 20 günde 9 milyar doları aşkın azalma yaşandı. 
  • Para kaynaklarının tüketindiği bir ortamda, hükümetin S400 alımı nedeniyle ABD’nin yaptırımlarına maruz kalmamak için, İdlib’deki durumundan istifade etmesi, yeniden Atlantik’e yönelmesi güvensizlik yaratıyor. 
  • Diyarbakır’ı vermediğimiz için Kürdistan’ın kurulmasına müsaade etmediğimiz için zaten bu sürece girmiştik. 
  • Bu kararlılık sürmeli. 
  • Türkiye İdlib yerine, piyasaların ve iş dünyasının da kabul ettiği terör örgütü ile mücadeleye ağırlık vermeli.

***

Ekonomist Evren Devrim Zelyut:

  • Hükümetin iktisadi politikaları halkın sorunlarına derman olacak nitelikten uzak. 
  • Bu nedenle kısa ve kolay yol arayışına girildi. 
  • Bu anlamda da ABD’ye yanaşıp, Rusya’yı karşısına alması, sıcak parayla bağları güçlendirmek anlamına geliyor. 
  • Ancak bu tüccar zihniyetin, güney sınırımızın 30 kilometre ötesindeki PKK/PYD varlığı dikkate alındığında başarılı olma şansı yok.
  • Aydınlık