Cumhurbaşkanı Erdoğan 19 Temmuz’da, 4 yılın ardından İran’ın başkenti Tahran’a gidiyor. Ziyaretin önemi, iki ülke arasındaki ilişkilerle sınırlı değil. Çünkü Rusya Devlet Başkanı da Erdoğan ile birlikte Tahran’da olacak. Üç lider, bir süredir yerinde sayan Astana süreci kapsamında bir araya gelecek. Liderlerin bundan önceki son buluşması, videokonferans aracılığıyla 1 Temmuz 2020’de olmuştu.

Astana ortaklığı, inisiyatifi, Suriye’yi parçalamaya çalışan ABD’nin elinden almış ve Suriye’nin sorunlarının bölge ülkelerinin desteğiyle Şam tarafından çözülmesi yoluna girilmesini sağlamıştı. Böylece ABD ve Batı ülkelerinin gözetiminde Suriye’yi parçalama operasyonunda diplomatik/yasal bir örtü olarak kullanılan Cenevre görüşmeleri yerine Türkiye, Rusya ve İran’ın garantörlüğünde Şam ile ülke içi muhalefetin masada buluştuğu ve sorunları çöze çöze ilerlediği çözüm süreci başlamış oldu.

SAHADAKİ DURUM

Bu iki yılın ardından sahada irili ufaklı birçok değişiklik olmakla birlikte, Suriye içindeki güçlerin konumlanışı açısından esasen temelde bir değişiklik olmadı. Nüfusun çoğunluğunun yaşadığı ülkenin büyük kısmı Şam yönetiminin kontrolü altında. Bunun yanısıra, Türkiye’nin üç büyük harekât ile oluşturduğu Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı bölgeleri, büyük kısmı HTŞ’nin (Heyet Tahrir Şam/El Nusra) denetimi altında olan İdlib ve ABD/PKK işgali altındaki bölgeler bulunuyor. Hımeymim ve Tartus’taki üslerinin yanısıra Rusya, Tel Rifat ve Münbiç’ten Kamışlı’ya kadar askeri varlığıyla sahada. İran’a bağlı güçler de Deyrizor’dan başlayarak Halep’in kuzeyine kadar geniş bir alanda varlık gösteriyor. 

Nesnel olarak sahada ABD/PKK dışındaki güçlerin çıkarları ortak. Şam yönetimi, Türkiye, Rusya ve İran ABD’yi Suriye’den çıkartarak ülkeyi parçalama operasyonunu durdurmak ve böylece PKK’yı bitirmek hedefinde birleşiyor. Aynı zamanda Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların evlerine dönmesini sağlamak da Ankara ve Şam yönetimlerinin ortak hedefte buluştukları başka bir nokta.

TIKANMA İDLİB’DE

Ancak, özellikle İdlib konusunda ilerlenemediği için Astana ortaklığı yerinde saymaya başladı. İdlib’deki HTŞ/El Nusra varlığının tasfiyesi gerçekleştirilemedi. Türkiye, sınıra yeni sığınmacı akınını gerekçe göstererek, Şam’ın Rusya desteğinde bölgeye askeri operasyonlar düzenlemesine karşı çıkıyor. İdlib mutabakatları ile, Türkiye bölgedeki silahlı muhalefeti “ılımlılaştıracak” ve siyasi sürece katılması için koşullar oluşacaktı. Ancak bu hayata geçirilemedi. Ayrıca bu mutabakatlarda, kısa vadede yapılması kararlaştırılan M4 ve M5 karayollarının silahlı terör gruplarından arındırılması sağlanamadı.

İdlib’de HTŞ’nin tek taraflı olarak ilan ettiği ve ABD’nin perde gerisinden desteklediği sözde bir özerk bölge yapılanması var. Türkiye sınırında yer alan bu bölgenin gerçekte, PKK’nın ABD desteğiyle kurmaya çalıştığı sözde özerk bölgeden bir farkı yoktur. O nedenle bu bölgede HTŞ’nin otorite kurmuş olması, sadece Suriye için değil Türkiye için de bir güvenlik sorunudur. Bu otoriteyi ortadan kaldırmak, öncelikle Şam ve Ankara’nın eşgüdümlü çalışmasıyla mümkündür. İdlib meselesinin halli, Türkiye ve Suriye’nin çıkarlarının sıkı sıkıya örtüştüğü bir nokta olmanın ötesinde Rusya ve İran açısından da öncelikli hedef olan ABD işgalinin sonlandırılması ve PKK’nın tasfiyesine gidecek yolu açacaktır.

YEGANE ÇÖZÜM YOLU

Astana ortaklığının kurulduğu 2016 yılı sonundan itibaren, gelişmelerin seyri ABD aleyhine değişmeye başlamıştır. Üç ülkenin anlaşmasının, ABD ve müttefiklerinin uyguladığı kaos stratejisini alt etmenin de yegane yolu olduğu 5 yıllık uygulamayla apaçık ortaya çıkmıştır. Başta Suriye ve Türkiye olmak üzere bölge ülkelerini bölmek için araç olarak kullanılan PKK gibi bölücü, IŞİD ve HTŞ/El Nusra gibi yobaz terör örgütlerini, bölge ülkelerinin ortak çalışmasıyla bitirmek dışında bir yol olmadığı bugün daha berrak bir şekilde görülebiliyor.

Ankara, Moskova, Tahran ortaklığını geliştirerek, bölgemizdeki emperyalist saldırganlığı sınırlamak ve bölge ülkelerinin lehine 5 yıl öncesinden daha etkili sonuçlar elde etmek mümkündür. Bunun için öncelikle bu üç ülke arasındaki ihtilaflara neden olan ve esasa ilişkin işbirliklerinde ayak bağı durumuna gelen sorunları çözerek, nesnel hedef birliğine uygun şekilde sahadaki ortaklığın gerçekleştirilmesi gereklidir. Türkiye’nin Suriye’ye sınır ötesi operasyonunu konuştuğumuz bu dönemde, bölge ülkeleri arasındaki güvensizlikleri gidererek ortaklığı pekiştirmek, PKK’yı bitirecek ve ABD işgalini sonlandıracak nihai hamle olacaktır.


Fikret Akfırat/Aydınlık