İdlib’de Suriye ile savaş noktasına geldiğimiz ve Rusya ile gerilimin zirve yaptığı durum, Moskova’daki ateşkes anlaşmasıyla noktalandı. ABD, tüm kışkırtmalarına rağmen anlaşmaya engel olamadı. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, 'Putin ile aramıza kara kedi girdi' diyerek ABD’yi işaret etti.

Şimdi anlaşmayla birlikte Suriye’de yeni bir dönem başladı. Kritik kararlardan biri de M4 karayolunun kuzey ve güneyinde oluşturulacak 6’şar km’lik güvenlik koridorunun hayata geçirilmesi. TSK burada güvenliği sağlamak durumunda. Ancak söz konusu bölge radikal terör gruplarının faaliyet alanı.

Hürriyet’ten Sedat Ergin, bugünkü yazısında, TSK’nın “kontrol dışı aktörlere” karşı dikkat edilmesi gereken bir mücadelenin eşiğinde olduğunu vurguladı.

Ergin’in yazısının satır başları şöyle:

“Önceki gün Kremlin’de imzalanan ‘Ek Protokol’ün uygulaması çok ciddi sınamalarla karşı karşıya. Anlaşmanın başarısı herkesin uygulamaya katılmasına bağlı. Gelgelelim İdlib sahasında çok sayıda aktör var ve bunlar içinde kontrol edilebilenler olduğu gibi kontrol edilemeyenler de var…

TSK, Türkiye’nin desteklediği ‘Kurtuluş Cephesi’ ve ‘Suriye Milli Ordusu’ unsurlarını, Rusya’yı ve onun denetimindeki Esad rejimini ilk gruba dahil edilebiliriz.

Bunların dışında kalanları ‘kontrol dışı aktörler’ kategorisine koyabiliriz. Bu grupların önemli bir bölümü BM Güvenlik Konseyi’nin terör örgütleri listesinde yer alıyor. El Kaide’nin türevi olan ve İdlib’deki muhalefet bölgesinde geniş bir alan hâkimiyetine sahip Heyet Tahrir eş Şam (HTŞ) bunların başında geliyor.

Son yıllarda El Kaide ile bağlarını kopardığını savunan HTŞ’nin Türkiye’nin telkinlerine açık olduğu ve pekâlâ dönüştürülebileceği yolunda görüşlere rastlamak mümkün. HTŞ’nin bir şekilde masaya çekilebileceği varsayılsa bile, doğrudan El Kaide’den talimat almaya devam eden ve sahada azımsanmayacak sayıda militanı bulunan Huras el Din gibi bir örgütle herhangi bir müzakere söz konusu olmayacaktır. Keza Türkistan İslam Partisi’nin İdlib’deki savaşçılarını, başka ülkelerden gelen militanları bünyelerinde barındıran diğer irili ufaklı grupları da denkleme dahil etmek gerekiyor.

İşte bu çok aktörlü sahada 5 Mart anlaşmasının uygulamadaki başarısı herkesin ateşkese uymasına ve aynı zamanda ‘güvenli koridor’ alanını boşaltmasına bağlıdır.

ANKARA’DAN ‘ZOR KULLANIRIZ’ MESAJI

Şimdi en zor soruya gelelim. Güvenli koridorun üzerinde uzanacağı bölge kontrol dışı radikal grupların da faaliyet alanıdır. Örneğin, M4’ün batı noktasında otoyola bitişik olan Cisr eş Şugr kasabası Türkistan İslam Partisi’ne bağlı savaşçıların üslendiği bir merkezdir.

Türk askeri makamları güvenli koridoru oluşturmak üzere bu gruplara buradan çıkmaları ya da en azından ağır silahlarını teslim etmeleri çağrısında bulunur ve bu çağrı reddedilirse nasıl bir yöntem izlenecektir? Bazı gruplar, örneğin Huras el Din anlaşmanın kendisini bağlamadığını belirterek ateşkese uymazsa ne yapılacaktır? SİHA’lar mı devreye girecektir?

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın 13 Şubat tarihinde yaptığı “Ateşkesi sağlamak ve kalıcı kılmak için ilave birlikler gönderiyoruz, alanı kontrol edeceğiz. Radikaller dahil ateşkese uymayanlara karşı zor kullanılacak, her türlü tedbir alınacaktır” şeklindeki sözleri Ankara’nın ‘zor kullanma’ seçeneğine hazırlandığına işaret ediyor.

Önceki gün Moskova’da imzalanan anlaşmanın uygulamaya konmasıyla birlikte, TSK’nın İdlib’deki görev talimatının yeni dönemde radikal gruplarla mücadele hedefini kapsaması da Türkiye’nin gündemine yerleşecektir."