'TSK'dan FETÖ'cüleri temizlemedi' diye ve ErgenekonBalyoz kumpaslarında tanıklık yapmadığı için eleştirilen eski Genel kurmay Başkanı Hilmi Özkök, o zaman adı 'cemaat' olan Fetullahçıüılın suç olmadığını söyledi. O dönem YAŞ üyesi olan Başbakan ve Milli Savunma Bakanı'nın da ihraç kararlarına şerh koyduğunu söyledi.

20022006 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı yapan Hilmi Özkök, eleştirilere yanıt verdi. Döneminde FETÖ’cüleri TSK’dan temizlememekle suçlanan Özkök, ErgenekonBalyoz kumpasları sürecinde subaylarına sahip çıkmamakla çok eleştiri almıştı. Hatta “Kasaptaki ete soğan doğramam” sözüyle, tutuklu subaylar tarafından kumpasa destek vermekle suçlanmıştı.

Özkök, eleştirilere yönelik Sözcü yazarı Saygı Öztürk’e konuştu.

Özkök’ün açıklamaların satır başları şöyle:

“Bir yazar sözüm ona Fetullah’a ‘Ordunun tavrı ne zaman değişir, ne zaman demokratikleşir?’ diye sormuş, Gülen de ‘Eğer Hilmi Özkök Genelkurmay Başkanı olursa’ cevabını vermiş. Soruyu sorduğu iddia edilen yazar bu iddiayı 26 Şubat 2005’te yazısında yalanlamıştı. Ancak bu iddia birileri tarafından gerçekmiş gibi gündeme oturtuldu. Soran başka, cevaplayan başka, aleyhinde yorumlanan ben Hilmi Özkök!

(…)

Evet, bana diğer bir yanlış yüklenme de görevim sırasında Fetullahçıları ordudan atıp atmadığımdır. Aslında diğer bazı komutanlara da aynı konuda sorular yöneltiliyor. 20022006 yıllarında o zamanki adıyla ‘Cemaat’ olan Fetullahçılık, kanunen bir suç değildi. Kanunun suç saymadığı bir konumda olan kişiye ‘Ordudan atmak’ gibi ağır bir ceza verilebilir mi?

Ancak biz İstihbarat organlarının (MİT ve Emniyet İstihbarat birimleri) bu gibi yapılara veya düşünce sistemlerine bulaşanları bize bildirdiğinde veya biz böyle bir duruma vakıf olduğumuzda bu kişilerin hem askeri hem de irticai örgüt bağlantılarından emir aldıklarını değerlendirerek ‘disiplinsizliklerine’ kanaat getirdik. Bu nedenden dolayı Yüksek Askeri Şura (YAŞ) kararıyla ordudan ihraç etmekteydik.

ÖZKÖK’TEN AKP’YE GÖNDERME

Anayasa gereği YAŞ kararları yargı denetimi dışında tutulduğundan, ihraç edilenler yargıya başvuramıyorlar düşüncesiyle o zaman YAŞ üyesi Başbakan ve Milli Savunma Bakanı kararlara şerh koyuyorlardı. Umarım şimdilerde ‘Fetullahçılar niye atılmıyordu’ diyenler bu açıklamalarımı düşünürler.

Eylemler, vuku buldukları zaman ve koşullar içinde değerlendirilmeli. Benim FETÖ’nün evveli ve sonrasıyla hiçbir ilişkim olmadı. “I” harfi gibi çizgisi belli biriyim. Hayatımda hiçbir zaman “S” harfi gibi olmadım. Hiçbir işimi birileri beni beğensin diye değil, görevim olduğu için yaptım.

‘ŞİMDİ TSK’YI SORGUYA ÇEKİYORLAR’

Zararlılar ünlü söylemde belirtildiği üzere ‘bataklıktaki sivrisinekler’ gibidir. Bataklık kurutulmadıkça yok edilemezler. Şimdi bazıları TSK’yı ‘Niçin atmadınız, ne yaptınız?’ diye sorguya çekiyor. Biz elimizden geldiği kadar sivri sinekleri bertaraf ettik. Ancak uzun yıllardır var olan bu bataklığı biz kurutamadık.

Bana, “TSK’da bu kadar çok Fetullahçı olduğunu, bunların 15 Temmuz hain darbe girişiminde bulunabileceğini bekliyor muydunuz?” diye soruyorsunuz. Ben 20022006 dönemini ve birkaç yıl öncesini değerlendirebilirim. Kuvvet Komutanlıkları ve Genelkurmay Başkanlığı’nın irticai örgütlerle ilgili istihbarat yetki, sorumluluk ve teşkilatı yoktu. TSK istihbarat birimleri sadece savaş istihbaratı konularında faaliyet gösterir.

MİT’TEN GELİYORDU

Bu konular, özellikle irticai faaliyetlerdeki bilgiler, bize MİT tarafından iletilirdi. Emniyet teşkilatının edindiği bilgiler de MİT vasıtasıyla ulaştırılırdı. Bunlar her kademede dikkatle değerlendirilir, eksik bilgiler varsa tamamlanır ve irticai faaliyetlere katıldığı kesinlik kazananların durumu kış aylarında toplanan YAŞ’a getirilirdi.

Orgeneraller, başbakan ve MSB’nin de katılımıyla oluşan YAŞ bu kişiler hakkında karar verirdi. Sayısını tam olarak bilmemekle birlikte çok sayıda askeri şahsa bu uygulama yapıldı. YAŞ kararlarına şerh konulması bu kişilerin ordudan uzaklaştırılmasına mani olmadı.

BU KADAR ÇOK OLDUKLARINI DEĞERLENDİREMEDİK

Şu bir gerçek ki TSK, Fetullahçı hareketi, değişen derecelerde de olsa, daima tehdit değerlendirmelerine dahil etmiştir. İmkân, kabiliyetlerini artırdıklarını MGK’da gündeme getirmiştir. Ancak kendilerini çok iyi sakladıklarını bildiğimiz bu kişilerin bu kadar çok olduklarını benim dönemimde tam olarak değerlendirebildiğimizi düşünmüyorum.

Darbe girişimini yapabilecek seviyeye geldikleri benim komutanlık dönemimde değerlendirilmedi. Bunların kendilerini darbe yapabilecek seviyede görmelerini emeklilik dönemimde, bilgi noksanlığımın da etkisiyle, doğal olarak algılamış değilim. Fakat darbe girişimine kalkıştıklarında bunun başarılı olamayacağını hemen değerlendirdim.

‘KASAPTAKİ EDE SOĞAN DOĞRANMAZ’ SÖZÜ

Bu sözü 2008’de temmuz ayında bir gazetecinin henüz gündeme gelmiş olan Oramiral Özden Örnek (merhum) günlükleri konusunda sorduğu bir soru üzerine söyledim. Yöresel bir tabirdir ve anlamı açıktır. ‘Doğmamış çocuğa don biçmek’le eş anlamlıdır. Sanırım bu sözümü Sayın Yılmaz Özdil’in, Hürriyet Gazetesi’ndeki 12 Temmuz 2008 tarihli yazısından öğrenerek en çok ‘Balyoz’ davası avukatları, kamuoyunun ilgisini davaya çekmek için kullandırdılar. Zamanla bu sözüm ‘yargılanmakta olan arkadaşlarıma destek olmayacağım’ anlamında kullanılmış bir ifade olarak dillendirildi. Dikkatinizi çekerim. Ben bu sözü 2008 de söyledim. Balyoz davası 2010’da başladı. Balyoz davasında yargılanan arkadaşlarımla uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur.

BALYOZ’DA NEDEN TANIKLIK YAPMADI?

Balyoz davasında tanıklığa çağrılmamam konusu da tartışılıyor. Emekli olalı hemen hemen 14 yıl oldu. ‘Balyoz’ davasında tanıklık yapmamışım diye önüne gelen hâlâ bana taş atıyor, suçlanıyorum. Ben çağrı üzerine Ergenekon davası için soruşturma yapan savcılara İzmir Adliye Sarayı’nda tanık olarak yedi sayfa ifade verdim. İki defa çağrı üzerine İstanbul Adliyesi’nde Ergenekon davasına bakan mahkemede tanık olarak ifade verdim.

İstanbul Adliyesi’nde Ergenekon davasına bakan mahkemedeki ifadem sırasında bir avukat, Balyoz davasıyla ilgili bir soru sormak istedi. Çünkü Balyoz davasına bakan mahkeme, arkadaşlarımın ısrarlı başvurularına rağmen beni ifadeye çağırmıyordu. Hakim, bu sorunun davayla ilgili olmadığını, şayet istersem bu soruya cevap verebileceğimi söyledi ve ben Balyoz davası konusundaki malûm, olumlu ve doğru ifadeyi verdim. Bu ifadem sonradan resmen Balyoz davasının yürütüldüğü mahkemeye gönderildi. Beni ısrarla tanık olarak davet etmeyen bu mahkemeye nasıl ‘sanık tanığı’ olarak gidebilirdim? Bilindiği üzere böyle gidenleri Balyoz mahkemesi dinlemedi.